Koyu Switch Mode

Unseen Immortal Of Three Hundred Years [Novel] Bölüm 78: Hedef

A+ A-

Çevirmen: Ari


Bölüm 78: Hedef

Wu Xingxue, “Kim geldi?” diye sordu.

Xiao Fuxuan görmesi için tılsımı açtı, “Feng Xueli.”

Wu Xingxue şaşırmış bir ifadeyle, “İti an çomağı hazırla.” dedi.

Az önceki “nazik” vuruşları hatırlayarak Xiao Fuxuan’a sordu: “Her şeyi hatırlamasam da, Zhaoye Şehri’ndeki iblislerin gelip saygılarını sunmak için kapıyı çalacağını sanmıyorum. Bu Hua Xin’in bir alışkanlığı mı?”

Xiao Fuxuan: “Kapıyı çalmak değil,”

Elindeki tılsım kağıdını salladı ve sakin bir sesle, “Ama bu öyle.” dedi.

Wu Xingxue’nin yüzündeki şaşkınlık büyüdü. Düşünmeden şöyle cevap verdi: “Bunu çok net biliyorsun, sarayına sık sık gelir miydi?”

Xiao Fuxuan: “?”

Tianxiu, Wu Xingxue’nin oldukça eğlenceli bulduğu, nadiren görülen şaşkın bir ifade sergiledi. Ama dalga geçmenin zamanı değildi, bu yüzden onu, “Sadece sıradan bir soruydu.” diyerek teselli etti.

Biraz fazla sıradan.

Tianxiu bir an sessiz kaldı ve sonra, “Tüm Xiandu’da yalnızca bir kişi sarayımın büyük kapılarından özgürce girip çıkabilir.” dedi.

Gerçekten de tüm Xiandu’da Nan Chuang Xia’ya yalnızca Lingwang özgürce girebilirdi, diğerleri neredeyse yüzyıllar boyunca onu ziyaret etmeye bile cesaret edememişlerdi.

O zamanlar Lingtai’nin lideri olan Hua Xin, Lingtai’den bağımsız olarak faaliyet gösteren Tianxiu ve Lingwang ile sadece ara sıra gerçekleşen önemli etkinlikler sırasında etkileşime giriyordu. Gerçekten de Xiao Fuxuan’ın sarayının kapılarına hiç uğramamıştı. Ama yine de Xiandu’da başkalarına gidiş gelişleri oluyordu, ancak bu ziyaretler genellikle iş içindi ve samimi değildi. Nadiren kişisel dostluktan kaynaklanıyordu.

Xiao Fuxuan’ın, Hua Xin’in ziyaret alışkanlıklarını bilmesinin nedeni, Yun Hai aracılığıyla duymuş olmasıydı.

***

O sırada Yun Hai homurdanıyordu, “Ölümsüz Lider Mingwu’nun ziyaretlerinin hepsi çok resmi. Ne zaman sarayıma gelse, avlu kapıları ardına kadar açık olmasına rağmen içeri girmez, elleri arkasında dışarıda durur ve uşaklardan sarayıma bir tılsım teslim etmelerini ister.”

Yun Hai sürekli gevezelik eden biriydi ve yarı şakacı bir ses tonuyla el hareketleri yaparak anlattı, “Lordum, bu tür ölümlüler alemindekilere benzeyen bir kart görüp görmediğinizden emin değilim. İpekten veya preslenmiş çiçek saplarından yapılmış, iki kez katlanmış bir kağıdın üzerinde isim, tarih ve hatta ziyaret sebebi yer alıyor. Bu gerçekten… gerçekten…”

Hiçbir zaman yargılamayı seven biri değildi, sadece konuşup dururdu ve gülümseyerek başını sallardı. Sonunda her zamanki gülümsemesini geri kazanıp uzun bir iç çekişle şunları söyledi: “Her halükarda ben onun öğrencisi sayılabilirim, yine de her zaman çok resmi davranıyor.”

O sırada Lingwang şöyle cevap vermişti: “Bunu birkaç kez duydum ama kendi gözlerimle hiç görmedim. Yine de Ölümsüz Lider Mingwu başkalarını pek sık ziyaret etmiyor gibi görünüyor.”

Bunu duyan Yun Hai canlandı ve mutlulukla şarap bardağını Lingwang’a doğru kaldırıp bir yudumda içti, “Görünüşe göre hâlâ üzerimde bir öğrencinin halesi var.”

Daha sonra Yun Hai’nin Mingwu Hua Xin’in alışkanlıklarını biraz değiştirmesi için çok uzun zaman harcadığını duymuştu. En azından Yun Hai’nin sarayına gittiğinde artık tılsım göndermiyordu. Fakat başkalarının saraylarına gittiğinde bu alışkanlığını sürdürmeye devam etti.

Aradan bu kadar yıl geçtikten sonra başkalarına karşı olan bu alışkanlığının değişmemesini beklemiyordu.

Xiao Fuxuan’ın elindeki tılsıma bakan Wu Xingxue, “Ölümlü alemde ziyaret tılsımı gönderen insanlar nadir olmasa da, her şeyin bu kadar zamanında bir araya gelmesi tesadüf olamaz. Görünüşe göre önceki tahminimiz doğruydu, Feng Xueli büyük olasılıkla Hua Xin’in ele geçirdiği bir beden.”

Bunu iyice düşündü ve “O halde gerçekten de kimliğini değiştirmiş.” dedi.

Genel olarak konuşursak, eğer insanların bedenindeki ruhun gerçekte kim olduğunu görmesini istemiyorsa birkaç alışkanlığını değiştirmesi gerekirdi. Ancak Hua Xin garip bir şekilde çelişkili görünüyordu. Oluşum çok dolambaçlı ve son derece dikkatli bir şekilde düzenlenmişti. Ancak belli ki kendi alışkanlıklarına pek dikkat etmiyordu.

Xiao Fuxuan ve Wu Xingxue’nin onu çok az tanıdıkları için fark etmeyeceklerine mi inanıyordu?

Yoksa artık tanınıp tanınmamayı umursamıyor muydu?

Bir süre düşünen Wu Xingxue, Xiao Fuxuan’a, “Eğer doğru tahmin ettiysek, ruhunun yarısı Fang Chu’nun vücudunda, diğer yarısı da Feng Xueli’nin vücudunda. Onu kapıdan aldıktan sonra tamamlanmış olacak. Eğer iş gerçekten savaşmaya giderse, biz daha şanslı değil miyiz?” diye sordu.

Xiao Fuxuan cevapladı: “O sadece tek kişi.”

Wu Xingxue: “Doğru, mantığa göre bire ikiyiz. Tuhaf olan da bu.”

Dünya onun Lingtai’nin on iki ölümsüzünü katlettiğinden söz ediyordu. Doğru ya da yanlış ne olursa olsun, bu en azından Hua Xin’i zirvedeyken yenebildiği ve şimdi de kesinlikle dezavantajlı olmayacağı anlamına geliyordu.

Fakat şu anda musibet dönemi öngörülemezdi ve bir nedenden dolayı kemiklerindeki delici ürperti bir türlü geçmiyordu. Bir noktada tekrar ortaya çıkıp çıkmayacağını kesin olarak söylemek zordu. Ayrıca, Xiao Fuxuan’ın ruhsal bilinci orijinal bedeninde değildi ve gerçek Fang Chu’nun ruhunu arıyordu.

Her ikisi de biraz hasarlıydılar ve zirvedeki hâllerinde değillerdi.

Ancak Hua Xin’de onlardan daha iyi bir konumda değildi.

Yok edildiği sırasında Xiandu’daydı. Gerçekten ölmemiş olsa bile mutlaka yaralanmış olmalıydı. Yun Hai için yaptığı “yaşam için yaşam” oluşumu düşünülürse, mantıksal olarak aldığı hasar oldukça ağırdı.

Ne olursa olsun ikiye karşı birdi ve Hua Xin dezavantajlı durumdaydı.

Dezavantajlı durumdaki biri neden bu kadar sakince ayaklarına gelsin?

Fakat şimdi dikkatlice düşünmenin zamanı değildi. İkisi de bakıştıktan sonra kapıları açmaya ve konuğu karşılamaya karar verdiler.

Ancak Xiao Fuxuan bariyeri açmadan önce Wu Xingxue kasıtlı olarak kapının dışındaki kişiyi bir süre bekletmek için ona bir şeyler söyledi.

***

Söz konusu gecikme aslında çok uzun değildi ancak diğer tarafın gözünde bu tereddüt başka bir anlam kazanmıştı.

Xiao Hu, gönderdikleri tılsıma cevap gelmediği görünce Feng Xueli’ye fısıldayarak şunları söyledi: “Genç efendi, ya görmemiş gibi davranırlarsa ve bariyeri indirmezlerse?”

Feng Xueli: “Yapmayacaklar.”

Xiao Hu: “Nereden biliyorsunuz?”

Feng Xueli sessizce, “Zhaoye Şehri’nin büyük lordu, hangi koşullar altında kendini bir bariyere kapatabilir ve insanlarla buluşmayı reddedebilir?” diye sordu.

Xiao Hu hemen anladı: “Yapamayacak durumda olduğunda.”

Durumu ters gidiyorsa bariyeri açmanın tehlikesi çok büyüktü.

Zhaoye Şehri’ndeki iblisler aptal değildi. Kapıları kapalı tutarsa elbette herkes bunu yürekten anlayacaktı. O zaman da onun bariyerin ardında güvende kalmasına izin verirler miydi?

Xiao Hu, “Ya bazı düzenekler kurdularsa ve malikaneye girdiğimizde kavanozdaki kaplumbağalar gibi olursak?” diye sordu.

Feng Xueli: “Bu kötü bir şey değil.”

Xiao Hu: “Neden?”

Feng Xueli: “Şu anda kendilerini korumak için doğaçlama yollar bulmaları gerekiyorsa, bu onların durumlarının yetersiz olduğu anlamına gelir.”

Xiao Hu başını salladı ve anladığını belirtti.

Genç efendisi, Zhaoye Şehri’ne geldiğinden beri durum böyleydi. Hafif bir delilik havası taşıyordu ama yine de son derece sakindi. Sanki ölümsüzlükten iblisliğe kadar bu dünyadaki her şeyi deneyimlemişti ve artık hiçbir şey onu korkutamazdı.

Ancak genç efendisinin yaşı göz önüne alındığında, o sadece sıradan bir ölümsüz sekt öğrencisiydi. Bu havayı nereden aldığı belli değildi.

Fakat bir an düşündükten sonra bir şeylerin ters gittiğini düşündü. “Genç efendi… malikanedeki insanların durumu idealin altında olsa bile, savunma düzenekleri tetiklenirse bizim için biraz tehlikeli olur.”

Feng Xueli: “Eğer bedenin ve ruhun tehlikeye girseydi, kurduğun düzenekler avluyu mu korurdu yoksa seni mi korurdu?”

Xiao Hu: “Elbette beni.”

Feng Xueli: “İşte.”

Xiao Hu’nun kafası gözle görülür şekilde karışmıştı. Feng Xueli devam etti: “Öldürmek için burada değilim.”

Öldürmek için burada değildi. Tek istediği avludaki o ağacın gücünü ödünç almaktı.

Lingwang o zamanlar ilahi ağacın mührüyle ilgili bazı şeyleri keşfettikten sonra, yasak bölgedeki ağaç hiçbir iz bırakmadan ortadan kaybolmuştu.

İlk başta Hua Xin, gelecekte oluşabilecek felaketleri önlemek için Lingwang’ın ilahi ağacı tamamen yok ettiğini düşünmüştü. Fakat daha sonra Lingwang’ın ilahi ağaçtan doğduğu için karmasının onunla bağlantılı olduğunu, onu yok etmenin hiçbir yolu olmadığını öğrenme şansını yakaladı.

Yani ilahi ağaç hâlâ buralardaydı ama Lingwang tarafından gizlenmişti.

Öncesinde ilahi ağacın yasak bölgede olduğunu ama Lingwang insanların onu görmesini engellemek için bazı yöntemler kullandığını düşünmüştü.

Ta ki çok daha sonra, Kuşsuz Topraklar’ın avlusundaki o dev ağaca ulaşan çeşitli ipuçları bulana kadar.

O ağaç gerçekten sıradan görünüyordu. Wu Xingxue’nin malikanesinde olması dışında, daha az sıra dışı olamazdı. Hiç kimse onu ilahi ağaçla ilişkilendiremezdi.

Ama gerçekten öyleydi.

Lingwang’ın o zamanlar ilahi ağacı üç yüz yıl boyunca saklaması, sıradan yüksek bir ağaç gibi göstermesi ve Kuşsuz Topraklar’daki sisin ortasında durması için ne yaptığı hakkında hiçbir fikri yoktu.

Bir zamanlar ilahi ağacı yalnızca ölümün eşiğindeki insanlar görebiliyordu. Artık herkesin yapması gereken tek şey Kuşsuz Topraklar’ın avlusuna ayak basmak ve görmek için yukarı bakmaktı.

Ama bu ağaç artık bir ilahi güç ya da ölümsüz qi yaymıyordu. Yalnızca kuşları bile tünemekten alıkoyan ağır bir ölüm qi’sine sahipti.

Tek istediği bu dev ağacın yeniden uyanmasını sağlamaktı.

Yıllarını istediğini elde etmek için tüm imkanlarını tüketerek, beynini yorarak geçirmişti. Geriye sadece son birkaç adım kalmıştı. Bu devasa ağaç yeniden uyanabildiği sürece, geri kalan her şey çok kolay olacaktı.

Yani öldürmeye değil, sadece o ağaca müdahale etmeye gelmişti.

Hepsi buydu.

Ve o ağacı kullanmasının önündeki en büyük engel Lingwang’ın kendisiydi. Wu Xingxue’nin şu anda hafızası yoktu, geçmişinin tozlu olaylarını tamamen unutmuştu. Ning Huaishan’ın ima ettiğine göre avludaki bu ağaçla ilgili tüm geçmişini bile unutmuştu.

Cennet ona yardım ediyor gibiydi.

Bu düşünce aklına geldiği anda, Kuşsuz Toprakları çevreleyen altın ışık akmaya başladı. Çınlayan metalik sesin ortasında avlu kapıları iki tarafa doğru bir gıcırtı ile ardına kadar açıldı.

Elindeki feneri kaldıran Feng Xueli önündeki yolu aydınlattı ve ardından eşiğin üzerinden geçti.

Gerçekten de içeridekiler bariyeri kaldırdıktan sonra onu en ufak bir şekilde engellemediler. Öyle ki Xiao Hu kapılardan girdiğinde tedirgin olmaya başladı. Daha önce, kapıları açmadan geçen uzun gecikmenin durumlarının yetersiz olduğu anlamına geldiğini düşünüyordu, peki şimdi en ufak bir savunma olmadan onları karşılamak için kapıları açarak ne yapıyorlardı???

Alçak sesle “Genç efendi,” diye seslendi.

Fakat genç efendi herhangi bir cevap vermedi.

Feng Xueli onu duydu ama o anda onunla uğraşmak istemiyordu, gözlerini kıstı.

Çünkü malikanenin kapılarından adım attığı anda, yıl boyu süren sis gözlerinin önünde dağılarak avlunun manzarasını ortaya çıkarmıştı. Rüzgar bariyerinin içine girdikten sonra koridorların oluşturduğu efsanevi labirentin yok olduğunu ve avlunun tam ortasını görmek için ilerlemesine gerek kalmadığını fark etti.

Gökyüzünü delip geçen ağacın yükseldiği yer orasıydı.

Ve başlangıçta yatak odasında olan iki kişi avluda duruyordu. Wu Xingxue ağacın yanında bir el ısıtıcısını tutuyordu ve daha da iyisi, Xiao Fuxuan ağaca yaslanmış, göğsüne “Mian” kılıcını dayamış, ifadesiz bir şekilde ona bakıyordu.

Bu ikilinin etrafını saran, tek bir serçenin bile konamadığı o büyük ağaç sıkı koruma altındaydı.

Feng Xueli: “…”

Etiketler: novel oku Unseen Immortal Of Three Hundred Years [Novel] Bölüm 78: Hedef, novel Unseen Immortal Of Three Hundred Years [Novel] Bölüm 78: Hedef, online Unseen Immortal Of Three Hundred Years [Novel] Bölüm 78: Hedef oku, Unseen Immortal Of Three Hundred Years [Novel] Bölüm 78: Hedef bölüm, Unseen Immortal Of Three Hundred Years [Novel] Bölüm 78: Hedef yüksek kalite, Unseen Immortal Of Three Hundred Years [Novel] Bölüm 78: Hedef light novel, ,

Yorum

Sunucu değişikliğinden ötürü bölümlerde sayfalar hatalı olabilir. Gerekli güncellemeleri yapıyoruz ancak biraz zaman alacak. Sabrınız için teşekkürler🌸

X