Koyu Switch Mode

Unseen Immortal Of Three Hundred Years [Novel] Bölüm 62: Geri Dönüş

A+ A-

Çevirmen: Ari


ARC V: ZHAOYE ŞEHRİ

Bölüm 62: Geri Dönüş

Ning Huaishan’ın böyle şiddetli bir acı yaşaması çok nadirdi.

Acı o kadar beklenmedik bir şekilde gelmişti ki beyninin boşaldığını hissediyordu, yavaş yavaş kendine geldiğinde diz çöktü ve “Bööğk” diye bir ağız dolusu kan kustu.

Neredeyse parçalara ayrılacakmış gibi hissediyordu fakat şiddetli acı aniden ortadan kaybolmuştu.

Bir süre öksürdükten sonra, ağzındaki kanı silmek için yavaşça elini kaldırdı ve etrafa baktığında Feng malikanesinin gitmiş olduğunu gördü. Kule, Feng Sekti’nin Lideri, Feng Huiming, hatta tabutlar ve diğer şeyler… sanki hiç var olmamış gibi kaybolmuşlardı.

Bulundukları yer bir dağ yoluydu.

Ning Huaishan sendeleyerek ayağa kalktı ve parmaklarıyla bir alev topu yakıp etrafa göz gezdirdi. Burası Luohua Dağı’ndan başka bir yer değildi.

Zhaoye Şehrine giden Luohua Dağı.

Ning Huaishan, “…Buraya geri mi döndük?” diye mırıldandı. Az önce kan kustuğu için sesi boğuk ve zayıftı, “Chengzhu, görünüşe göre artık Zhaoye Şehrine geri dönebiliriz.”

“Chengzhu?”

Ning Huaishan ona iki kere seslendi ancak herhangi bir yanıt duyamadı. Arkasına bakmak için başını çevirdiğinde sadece kalın bir sis olduğunu gördü.

Tam tekrar yalnız kaldığını düşündüğü sırada sisin içinde nihayet uzun boylu bir figür belirdi.

Parmaklarının ucundaki alevin ışığı, yeni gelenleri aydınlattı…

Sisin içindeki kişi Tianxiu Ölümsüzdü ve göğsünün üzerinde yatay olarak birini taşıyordu.

O kişi elbette ki Wu Xingxue’ydi, ten rengi solgundu. Uyuyor gibi görünüyordu, yüzünde dayanılmaz acısından bir iz yoktu. Hatta yüz hatları gergin bile değildi.

Sanki biri yaklaşsa uyanıp parlak gözlerini açacaktı.

Geçmişte olsaydı, Ning Huaishan kesinlikle Chengzhusunun biraz kestirdiğini düşünürdü. Fakat şimdi farklıydı…

Çünkü yaklaşmadan bile Wu Xingxue’nin vücudundaki delici soğuğu hissedebiliyordu, o kadar soğuktu ki ürpermekten kendini alamadı. Ayrıca Wu Xingxue’nin parmaklarının soluk maviye döndüğünü, dudaklarının kanlı bir çizgi halinde büzüştüğünü gördü.

“Ne oldu?!” Ning Huaishan korkuyla haykırdı ve ileri atıldı, “Feng malikanesinden ayrılmak çok mu acı vericiydi?”

“…Olamaz.” İkinci tahminde bulunan Ning Huaishan boğuk bir sesle, “Ben bile hâlâ ayaktaysam, Chengzhu nasıl-“

Tianxiu derin sesiyle araya girdi, “Çünkü hepsi onun vücudunda toplandı.”

Ning Huaishan aniden sessizleşti.

Şaşmamalı…

Acının birdenbire kaybolmasına şaşmamalıydı, hepsi tek bir kişinin vücuduna yönelmişti.

“O zaman bir an önce şehre gidelim! Biz…” Tam, “Onu Fang Chu ile benim kaldığımız yere götürebiliriz, orada kalırsak sorun olmaz” demek üzereydi ki ağzını açtığında şiddetli bir rüzgar esti!

Asık yüzlü Tianxiu, tek kelime etmeden kucağında Chengzhu ile dağdan aşağı indi.

Ning Huaishan neredeyse rüzgar tarafından devriliyordu, bir an sersemledi ve sonra hızla peşinden koştu!

Daha evinin nerede olduğunu bile söylememişti, Tianxiu onun nerede yaşadığını biliyor muydu? İmkansızdı! Şehre bu şekilde dalarak, doğruca Que Bu Luo’ya gidiyor olmalıydı!

Ama birincisi, Que Bu Luo kendini mühürlemişti ve çevresi insanlarla doluydu. Chengzhu’nun yüzünü görürseler… Zhaoye Şehri karmaşaya sürüklenmez miydi?!

***

Tıpkı Ning Huaishan’ın düşündüğü gibi, Que Bu Luo’nun çevresinde gerçekten de insanlar vardı.

Zhaoye Şehri iblislerin ini olmasına rağmen, ölümlü alemdeki şehirlerden daha canlı görünüyordu. Olması ve olmaması gereken her şey burada vardı.

Eskiden Que Bu Luo hariç, insanların Zhaoye Şehri’nde herhangi bir yerde dolaşması garip karşılanmazdı.

Çünkü Que Bu Luo, Zhaoye Şehri’nin en uzak köşesindeydi ve orada yaşayan tek bir kişi bile yoktu. Wu Xingxue burayı seçtiğinde, bir daha hiçbir iblis aylak aylak orada dolaşmaya cesaret edememişti.

O zamanlar çevre tamamen boştu, görünürde tek bir kiremit parçası bile yoktu. Birisi oraya giderse kolay bir şekilde görülür ve bilinçli bir şekilde kendilerini ölümün ağzına teslim etmiş olurlardı.

Ama şimdi işler farklıydı.

Wu Xingxue, Canglang Kuzey Bölgesi’ne düştüğünden beri, herkes şüphesiz bir şekilde onun öldüğünü ve bir daha bedenen görünmeyeceğini düşünüyordu. Bu yüzden Que Bu Luo malikanesinin boş çevresi yavaş yavaş doldu.

İblisler hâlâ korkuyorlardı ve etrafa malikaneler inşa etmeye cesaret edemiyorlardı, ama başka şeyler inşa etmişlerdi.

Herkes yeni Chengzhu’nun buraya göz diktiğini biliyordu ve hepsi çok merak ediyordu, biraz daha yakınlaşmak, orayı biraz daha gözetleyebilmek istiyorlardı.

Böylece Que Bu Luo’nun çevresi, günümüzde Zhaoye Şehri’nin en kalabalık bölgesi hâline gelmişti.

Fakat malikane tam yirmi beş yıldır sessiz ve ıssızdı.

Kuzey ucunda bir meyhane olan ve güney ucu Que Bu Luo malikanesine bakan kumarhane en uğrak yerdi. Meyhane her türlü pis ve zehirli maddeyle doluydu, her türden tuhaf sözler söylenir, içki sonrası kavgalar yaşanırdı. Ne var ki Que Bu Luo, bir kuşun dahi geçmeye cesaret edemeyeceği bir yerdi.

Yıllar içinde kumarhanenin çevresinde dolaşan bütün iblisler, kuzey ucunun uğultusuna ve güney ucunun ölümcül sessizliğine alışmışlardı. Ancak bu gece, tuhaf bir şekilde güney tarafından esen rüzgarın sesini işittiler.

İkinci kat penceresinin yanındaki birkaç kişi ürpererek mırıldandı, “Bu ne lan, hava nasıl birdenbire bu kadar soğudu?”

Boyunlarındaki diken diken olan tüyleri okşayarak kaslarını gevşettiler, her zamanki gibi işlerine devam etmek üzereyken biri “Pencere çerçevesine bakın!” diye bağırdı.

Hepsi bakmak için döndü. Soğuk rüzgar, pencere çerçevesini buzla kaplamıştı.

Herkes şaşkına döndü.

Rüzgarın pencere çerçevesini dondurması sıradan bir şey değildi. Aynı bu şekilde her şeyin donup kaldığını en son yirmi beş yıl önce görmüşlerdi…

O anda gürültülü kumarhane, ani bir ölüm sessizliğine gömüldü.

Herkes sanki katılaşmış gibi o buz tabakasına bakakalmıştı.

Sonra pencereye en yakın kişi ölüm sessizliğini bozdu ve alçak bir sesle, “Kapının dışında biri var,” dedi.

“…Hangi kapının dışında?” İblisler sessizce verilecek cevabı beklediler.

Pencerenin yanındaki kişi yutkundu, gözlerini kırpmadan pencereden dışarı baktı ve “Que Bu Luo” dedi.

“NEREDE DEDİN?!”

Bu üç kelimeyi duyan herkes kendini pencerenin kenarına attı.

Que Bu Luo yirmi beş yıldır mühürlüydü. Bir grup insan yükseklere kumarhaneler inşa etseler de pencereden aşağı baktıklarında malikanenin iç avlusunu göremezlerdi, sadece her zaman var olan sisi ve bir ağacın tepesinin belirsiz siluetini görebilirlerdi.

Yalnızca kapının önündeki sis diğer yerlere nazaran biraz daha inceydi.

Ve şimdi orada bir silüet duruyordu.

Herkes sis bulutunun arasındaki kişiyi görebilmek için gözlerini kocaman açtı. Ama faydasızdı, gözlerini ne kadar açarsalar açsınlar görmeleri mümkün değildi ve gelen kişinin kim olduğunu göremiyorlardı.

İblisler her zaman fevri varlıklardı, birisi aşağı atlamak üzere pencere çerçevesini kavradığı sırada başkaları tarafından engellendi.

“Daha önceki söylentileri hatırlıyor musunuz?”

“…Canglang Kuzey Bölgesi’ni mi kastediyorsun?”

Söylentilere göre Canglang Kuzey Bölgesi çökmüştü ve içeride kilitli kalan iblis hâlâ hayattaydı.

Bu söylenti tüm diyara yayılmıştı ve Zhaoye Şehri hariç herkes buna inanmıştı. Çünkü kimse Canglang Kuzey Bölgesi’nin kudretini iblislerden daha iyi bilemezdi. Orada kimsenin yaşayabileceğini, hatta kaçabileceğini düşünmüyorlardı.

Üstelik son günlerde, bu şüpheli söylenti dışında başka bir şey duymamışlardı.

Yine de bazıları, Tianxiu Ölümsüz Xiao Fuxuan’ı hem Hua malikanesinde, hem de Dabei Vadisi’nde şahsen gördüklerini ve hâlâ hayatta olduğunu söylüyorlardı.

Aşağıya atlamak üzere olan iblis, pencere çerçevesindeki buza baktı, ifadesi birkaç kez değişti ve sonunda alayla, “Mümkün değil, kendi kendinizi korkutmayı bırakın. Kapıdaki kişinin Tianxiu olma ihtimali yok!”

“Diğer ihtimalden bile daha imkansız, hangi ölümsüz Zhaoye Şehrine elini kolunu sallayarak girebilir?”

“Doğru diyorsun…”

Böyle konuşunca, o anki korkularının tamamen gülünç olduğunu düşündüler.

“Söylentiler yüzünden paranoya yapıyoruz!” Önce pencere pervazındaki buza, sonra yoğun sisle örtülen Que Bu Luo’ya doğru baktılar ve birbirlerini teselli ettiler, “Bu şehirde malikaneye girmek isteyen pek çok insan var, büyük olasılıkla bu kişiler de sadece bir çift cahil.”

Diğerleri bir yana, yeni Chengzhu Xueli bile oraya girmeye çalıştığında neredeyse kolunu kaybetmiyor muydu? Dahası, girmeye çalışan herkes avlunun dışında onlarca parçaya bölünerek ölecekti.

Burada ölüme kur yapan insanlar hiç eksik olmazdı ama son yıllarda biraz azalmışlardı.

İblislerden biri, “Kapıdaki cesetleri almaya ben giderim, son zamanlarda bazı uyuşturucuları arıtmak için cesede ihtiyacım var,” dedi.

Diğerleri bir an afalladılar, sonra ifadeleri hızla değişti, “Ah, o zaman ilk giden önce alır.”

“Benim de canlı insanlara ihtiyacım var. Herkes kendi yeteneğine güvensin.”

Her türden keseleri çıkarıp hazırlandılar. Gecenin karanlığında pusuya yatan çakallar, kurtlar ve akbabalar gibi, her biri bu silueti izliyor, kan donduran çığlıkları veya parçalanma seslerini duymayı bekliyorlardı…

Fakat ölümcül beyaz bir yıldırımın Que Bu Luo’nun yoğun sisinde bir ağ gibi belirdiğini gördüler. Devasa malikanenin tüm çatıları ve yeşim kiremitleri boyunca süründü, sonra aniden kapılara yöneldi…

Otuz üç yıldırımla birlikte otuz üç ürkütücü ses ses duyuldu.

Sanki uzun süredir ıssız olan bu malikane Zhaoye Şehri’nin kalbiymiş gibi, mühür kalktığı anda yer sallanmaya başladı!

Sarsıntıyla birlikte sis birdenbire dağıldı, sonra tekrar bir araya toplandı. Pencerenin yanında pusuda bekleyenler dışında hemen hemen hiç kimse o saliselik değişikliği anlayamamıştı.

Sis tekrar bir araya toplandığı anda, malikâne kapılarının sonuna kadar açıldığını duydular.

O uzun silüet kapılardan içeri girdi ve göz açıp kapayıncaya kadar gözden kayboldu.

Hemen ardından, onu takip eden başka bir figür hızla içeriye koştu.

Zhaoye Şehri’nde, ikinci gelen kişiye göz ucuyla baksa bile tanımayacak iblis yoktu. Yapısı ve hareketlerinden onun Ning Huaishan olduğunu kolayca anladılar.

İçeri girmeden önce çok kısa ve biraz da belirsiz bir şey söyledi. Ancak, sisi delip kalabalığın kulaklarına ulaştığında bir yıldırım kadar gürültülüydü!

Diğer kişiye “Chengzhu” diye seslenmişti.

Kumarhane daha önce hiç bu kadar sessiz olmamıştı.

Tüm Zhaoye Şehri bile o anda sessizliğe bürünmüştü. Çevredeki tüm binalar Que Bu Luo’nun büyük sarsıntısını hissetmişlerdi, öyle ki herkes yaptığı şeyi bırakmış, şaşkınlık ve şüpheyle aynı yöne dönmüşlerdi.

Ta ki, ölümcül sessizliğin tam ortasında malikanenin kapıları gümbürtüyle kapanıp, toz bulutu kalkana ve etrafı yeniden kalın bir sis sarana kadar. Sonunda, kumarhanenin ikinci katındakilerden biri gözlerini kırptı ve şöyle dedi: “…Chengzhu mu?”

Bu tek kelime, kaynayan yağa atılan su gibiydi.

Bir sonraki an, tüm kumarhane kargaşa içindeydi.

Tek bir gecede, bütün iblisler Zhaoye Şehri Lordu Wu Xingxue’nin geri döndüğünü öğrenmişlerdi.

***

Zhaoye Şehri bu olayla patlarken, Chengzhu’nun kendisi her şeyden habersizdi.

Uzun süreli bir uykuya düşmüştü. İblis bedeniyle, Lingwang’ın bir zamanlar kolayca atlattığı şeyleri yavaş yavaş sindirmek zorundaydı. Çok acı çekiyordu ve aşırı derecede üşüdüğünü hissediyordu. Ama artık alışmıştı, bu yüzden sanki kestirmek için başını Zuo Chun Feng’in geniş pencerelerine yaslamış gibi sakinliğini koruyordu.

Onu tutan ellerin hiç gevşemeden, on iki li dağ yolunu ve otuzdan fazla gök gürültüsünü ardında bırakana dek, malikaneye kadar kucakladığını bilmiyordu.

Ayrıca birinin kendi ruhsal qi’sini, yoğun bir şekilde onun her uzvuna, kemiklerine ve damarlarına aktardığını da bilmiyordu.

Baygın haldeyken, çok yakından sarmalandığı qi’nin etkisiyle geçmişteki bazı olayları hatırladı.

Etiketler: novel oku Unseen Immortal Of Three Hundred Years [Novel] Bölüm 62: Geri Dönüş, novel Unseen Immortal Of Three Hundred Years [Novel] Bölüm 62: Geri Dönüş, online Unseen Immortal Of Three Hundred Years [Novel] Bölüm 62: Geri Dönüş oku, Unseen Immortal Of Three Hundred Years [Novel] Bölüm 62: Geri Dönüş bölüm, Unseen Immortal Of Three Hundred Years [Novel] Bölüm 62: Geri Dönüş yüksek kalite, Unseen Immortal Of Three Hundred Years [Novel] Bölüm 62: Geri Dönüş light novel, ,

Yorum

Sunucu değişikliğinden ötürü bölümlerde sayfalar hatalı olabilir. Gerekli güncellemeleri yapıyoruz ancak biraz zaman alacak. Sabrınız için teşekkürler🌸

X