Çevirmen: Mave
Bölüm 20
O zamana kadar Yuder, Süvari Birliği üyelerinden yalnızca biriydi; güçlü olmasına rağmen, karamsar ve ne düşündüğü anlaşılamayan bir figür.
Ancak o olaydan sonra, kriz anlarında başkaları adına öne çıkabilecek güvenilir biri olarak görülmeye başlandı.
Üç yüz kişilik bir grupta, rütbelerden çok yeni düzene alışmaya çalışan bireyler arasında, lider rolünü sessizce üstlenmeye uygun biri belirmişti.
Komutan Kishiar’ın soylu olmayan üyelerin yanında açıkça durmasıyla, eğitim düzenleri çok daha rahat bir hâle gelmiş, üyeler arasında yoldaşlık duygusu, buldukları azıcık boş vakitle birlikte katbekat artmıştı.
Eskiden yalnızca oda arkadaşları ya da iyi anlaştıkları birkaç kişiyle samimi olan üyeler, iki gün öncesinden itibaren, birbirlerinin yüzünü ya da adını doğru dürüst bilmeseler bile, sırf aynı birliğe ait oldukları için rahatça iletişim kurar olmuşlardı. Bu da başlı başına bir göstergeydi.
Cinsiyet ya da önceki sosyal statü artık bir anlam ifade etmiyordu. Aynı siyah üniformaların altında, hepsi eşitti.
Yuder, diğer Süvari üyelerinin böyle düşünmeye başladığının farkında değildi, ama ona bakışlarındaki değişimi fark etmişti.
İlk kez, karşısındakilerin yüzlerinde, güçlü birine karşı duyulan rekabet hissi ya da çaresiz bir korku değil, eşit bir yoldaşlık duygusu görmüştü.
Bu, geri dönene kadar bilmediği tuhaf bir histi.
“Off… Ne zaman geri dönmeye kalksam, birileri bir kez daha dans etmemi istiyor. Kusura bakma, Yuder.”
Üç farklı partnerle dans ettikten sonra sonunda dönebilen Gakane, alnındaki teri silip Yuder’ın karşısına oturdu ve içkisini bir dikişte bitirdi.
“Nasıl? Parti fena değil, değil mi?”
“Evet.”
“Ben de öyle düşünmüştüm.”
Gülümseyen Gakane, dans ederken kulağına çalınan dedikoduları anlatmaya başladı.
“Bu geceki tüm masrafları Komutan karşılıyormuş. Üyelerin birbirine daha çok kaynaşması
gerektiğini söylemiş. Gerçekten etkileyici biri.”
Kishiar mı? Bunu Yuder bilmiyordu.
‘Düşününce… Bütün mekanı kiralamak epey pahalıya mal olmuştur.’
Üyeler için bu büyük bir meblağ olabilirdi ama Kishiar’ın cebini bile kaşındırmıyordur. Yuder, kendi komutanlığı döneminde birkaç kez moralleri yükseltmek adına cebinden yemek ve içki masraflarını karşıladığını hatırladı. Ama sadece parayı vermişti çünkü etkinliğe katılmak istememişti.
Acaba o zamanki üyeler, Yuder’ın bu tavrını Kishiar’ınkine benzer şekilde olumlu mu yorumlamıştı? Bu düşünce aklına takıldı, gerçi artık asla öğrenemeyeceği bir şeydi.
“Yuder! Dans etmeyi biliyor musun?”
O sırada yanakları hafif kızarmış bir halde Ever çıkageldi ve sordu.
“O dans edemez! Dans edemez!”
Gakane, Yuder’ın önüne geçmeye çalıştı ama Ever’ın parmaklarına karşı bu boşunaydı. Kadın onu hafifçe itince Gakane, masanın ötesine uçup gitti.
“Ayy!”
“Ben sana sormadım Gakane! Yuder’a sordum. Çok konuşuyorsun.”
“Dans etmeyi biliyorum.”
Gakane, diğerlerinin kahkahaları arasında toparlanmaya çalışırken, Yuder cevap verdi.
“Ama şu an dans etmek istemiyorum. Böyle oturmak daha hoşuma gidiyor.”
“Gerçekten mi? Yazık olmuş. Ben dans etmeyi çok severim.”
Ever gülümsedi.
“Buraya ilk geldiğimde, bir daha asla böyle özgürce dans edemeyeceğimi ya da biriyle rahatça sohbet edemeyeceğimi sanmıştım. Ama yanıldığımı fark etmek çok güzel. Bunu sana borçluyuz, Yuder.”
“…”
“O gün öne atılmasaydın, şu an böyle eğlenebileceğimize asla inanmazdık.”
Yuder, elindeki bardağı masaya bıraktı.
“Bu doğru değil.”
Şövalyelerin önünde gerçekten de öne atılmıştı ama Ever’ın sandığı gibi temiz niyetlerle değildi. Aksine, soylu kökenli şövalyelerin nefretini kazanacak kadar düşüncesizce davranmıştı, gereksiz bir çatışmayı körüklemişti.
“Öne atıldığımda öyle büyük bir amacım yoktu. Ben yapmasam, başkası yapardı. Eğer yaptıklarım bir şekilde yardımcı olduysa, ne âlâ. Ama her şeyi benim payıma yazma.”
Yuder’ın o an öne atılmasının nedeni basitti. O an, orada, tereddüt etmeden adım atabilecek tek kişinin kendisi olduğunu düşünmüştü. Zira o dönemi bir kez yaşamış, neredeyse on yıl boyunca Süvari Komutanı olarak liderlik etmişti. Ne daha fazlası, ne daha azıydı.
Artık daha yüksek bir mevkiye ulaşma arzusu yoktu; birliğin sadece bir üyesi olarak yaşamakla yetiniyordu. Ama onları bir zamanlar yöneten o günler, hâlâ içinde bir sorumluluk gibi, bir borç gibi taşıdığı bir parçaydı.
O zamanlar, her birini tek tek takdir edememişti. Her şeyi tek başına üstlenebileceğini sanıyor, sürekli tetikte olup araya duvarlar örüyordu.
Ancak ölüm kapıya dayandığında anladı. Belki de Yuder’a yardım edebilecek olanlar; güçlü imparator, soylular ya da kendisi değil, aynı güce sahip diğer varlıklardı.
“Ne olursa olsun, iş oraya varacaktı zaten.”
Evet. Yuder olmasa bile, Süvari üyeleri bir gün İmparatorluk Şövalyeleri ya da İnci Kulesi büyücülerinden çok daha güçlü olduklarını fark edecekti. Ülke adına yaptıkları işe uygun adil bir karşılık ve muamele hak ettiklerini anlayacaklardı.
Yuder’ın yaptıkları, yalnızca o geleceğe ulaşmadan önce geçmeleri gereken sınavları biraz daha azaltma çabasıydı.
Yanlış iliklenmiş bir düğmeyi düzeltmek için önce Süvari Birliği’ni düzeltmek gerekiyordu.
Süvari’nin temelini oluşturan ve gelecekte çok şey katabilecek olanlar, cehalet ve küçük düşürücü ayrımcılıklar yüzünden çok erken kaybedilmişti.
Üstelik, Yuder’dan çok daha büyük bir değer taşıyabilecek olan Komutan Kishiar da, temeli atar atmaz ölmüştü. Sadece bu hatayı düzeltmek bile, gelecekteki felaketleri önlemek adına devasa bir katkı olurdu.
“…Kehanet gibi konuşuyorsun.”
Göz kırpan Ever, ardından hafifçe gülümsedi.
“Kehanet değil. Gerçek.”
“Umarım öyledir. Bu soylu topraklara sıradan bir taşralı olarak adım attığım için küçümseyici bakışlara maruz kalmaya hâlâ alışamadım. Bir gün ben de Yuder gibi dimdik durup, kendinden zayıf olanlara tepeden bakanlara haddini bildirebilmeyi isterim.”
“Bu olacak.”
Yuder, kendinden emin bir şekilde ona güvence verdi. Çünkü yaşadığı geçmişte ve geldiği gelecekte Ever, en başından sonuna dek Süvari Birliği’nde çalışmış üyelerden biriydi.
Kararlı duruşu, sarsılmaz bakışları ve yeteneği olmayan ama soyuna güvenenleri kovalamaktaki ısrarı, birlik içinde iyi bilinen özellikleriydi.
Şimdi ise gülümsüyor ve daha yumuşak bir ifadeyle dans ediyordu, ama bu hâli bile gelecekteki halinden daha zayıf görünmüyordu.
Eksik olan tek şey deneyimdi. O deneyim için yeterince zaman tanındığında, her an gelecekteki hâline dönüşebilirdi.
“Güzel. O zaman o geleceğe içelim.”
Yuder sessizce Ever’la kadeh tokuşturdu.
“Yuder. İkincil cinsiyetin tamamen belirdi mi?”
“Hayır, henüz değil.”
“Ben alfa olarak sınıflandırılıyorum ama hâlâ beni farklı kılan şeyin tam olarak ne olduğunu anlamış değilim.”
Birkaç yıl sonra, birinin ikincil cinsiyetini açıkça sormak görgüsüzlük sayılacaktı ama henüz öyle bir çağda değillerdi.
Dünya daha yeni yeni alfa ve omegaların varlığını tanımaya başlamıştı. Her şey hâlâ oldukça yeni ve özgürlük vericiydi.
Acaba bu atmosfer sonsuza kadar sürecek miydi? Yuder bu düşüncesini yutkundu.
“Anlıyorum…”
“Kırmızı Taş’ın gücü tam olarak ne? Bize inanılmaz bir güç veriyor, doğuştan gelen cinsiyetimizi değiştiriyor, hatta tüm benliğimizi bile dönüştürüyor ama biz onu göremiyoruz.
Neymiş bu yani? Gerçekten Güneş Tanrısı’nın bir lütfu mu, rahiplerin söylediği gibi?”
“Ne diyorsun sen?”
Tam o sırada, diğer arkadaşları tarafından sürüklenip götürülmüş olan Gakane geri döndü ve yanlarına oturdu. Ever gözlerini devirdi ve konuşmaya devam etti:
“Kırmızı Taş’ın gücünün gerçekten Güneş Tanrısı’ndan gelen bir kutsal güç olup olmadığını tartışıyorduk. Merak etmiyor musun? Yoksa sadece ben mi?”
“Merak ediyorum tabii ama… Süvari Birliği’nde değil miyiz sonuçta? Er ya da geç öğreniriz zaten.”
Gakane, gözlerini hafifçe açarak cevap verdi.
“Sonuçta, Süvari’nin Kırmızı Taşları bulmak ve korumak için kurulduğu yönünde söylentiler var.”
“Öyle mi…”
Ever iç çekti. Gakane’nin sözleri, ülkede Süvari alımı için ilk kamu duyurusu yapıldığından beri dolaşan güçlü söylentilerden biriydi. Yuder da geçmişinden bu söylentileri hatırlıyordu.
‘Gerçekten de bu söylenti, yarı doğru yarı yanlış bir söylentiydi.’
Kishiar’ın bulduğu Kırmızı Taş, İnci Kulesi’nde bir yıl boyunca arıtılmıştı. Ardından ‘Dünya Küresi’ adı verilmiş ve başkentin kuzeyinde, kutsal ormanın en derin kısmına yerleştirilmek üzere hazırlanmıştı.
Her ne kadar “yerleştirilmiş” dense de, bu aslında bir tür mühürlemeydi. Süvari Birliği’nin temel görevlerinden biri de, oraya gereksiz kişilerin yaklaşmamasını sağlamaktı.
O yere, kimsenin iznine gerek duymadan girebilen sadece iki kişi vardı: Biri İmparator, diğeri ise Süvari Komutanı olan Yuder’dı.
Bu düşünceler içinde Yuder, içten içe bir karıncalanma hissetti. Mana deliği sanki uyarılmış gibiydi.
‘Düşününce… O Kırmızı Taş’ın alınma zamanı da yaklaştı, değil mi?’
Yorum