Turning [Novel] 14. Bölüm

Çevirmen: Mave
Bölüm 14
İmparatorlukta toplamda beş dükalık vardı. Bu ailelerin çoğu köklüydü ve imparatorluğun kuruluşundan beri varlıklarını sürdürüyordu. Bu dükalıkların kurucuları genellikle ilk imparatorun çocuklarıydı.
İlk imparatorun en büyük oğlu olan Ivanar La Orr, tahta çıktığında geriye kalan dört kardeşi birer dükalık alarak dük oldular.
Peletta Dükü unvanına sahip olan Kishiar, oldukça nadir görülen bir durumdu. İmparatorlukta birinin “La Orr” soyadını taşımasına rağmen dük unvanına sahip olması son derece olağandışıydı.
Bunun tek bir sebebi vardı: Kishiar’ın babası, yani önceki imparator, hayattayken ona kişisel olarak yeni bir dükalık unvanı vermişti.
İmparatorluk yasalarına göre, dükalık unvanı alan bir prens, tahta çıkma hakkını kaybederdi ve bir daha asla imparatorluk tahtı için mücadele edemezdi. Bu kural, ilk imparator zamanından beri uygulanıyordu ve kardeşler arasındaki kanlı taht kavgalarını önlemek için iyi bir sistemdi.
Ancak, böyle verilen dükalık unvanları genellikle geçici olurdu ve unvan sahipleri gerçek bir toprak ya da güç elde edemezdi. Çoğu, çeşitli nedenlerle evlenmeden yaşlanır ve tarihin gölgesine çekilir, unutulurdu.
Asiller, Kishiar La Orr’da da önemli bir sorun olduğunu düşünüyorlardı, ancak sorunun ne olduğu bilinmiyordu. Dışarıdan bakıldığında sağlıklı görünmesine rağmen iktidarsız ve düşük zekâlı olduğu söylentileri yayılmıştı.
Kishiar, bu söylentileri reddetmek yerine eğlenerek onlara katılmayı seçmişti.
Genç bir prensken bile aşk maceralarıyla ünlüydü fakat onun çocuğu olduğunu iddia eden tek bir kişi bile yoktu. Bu yüzden, iktidarsız olduğu söylentisi neredeyse herkes tarafından doğru kabul ediliyordu.
İmparatorun küçük kadeşi Kishiar’a karşı gösterdiği hoşgörünün sebebinin de bu olduğu düşünülüyordu. Tek öz kardeşine karşı sadece fazla anlayışlı davrandığı ayrıca onun şimdiye kadar büyük bir sorun çıkarmadığı görüşü yaygındı.
Bu yüzden, Kishiar ilk kez yeteneklerini sergileyip Süvari Birliği’ni kurarak başına geçtiğinde, pek çok kişi onun yalnızca uyanmış bir dük olduğunu ve bir süre süreliğine komutancılık oynayacağını sandı.
Ancak bu yanlış algı kısa sürede yerle bir oldu.
Her ne kadar dışarıdan bakıldığında, imparatorluk ailesinden bir dük tarafından kurulan ilk anlamlı Uyanmışlar birliği gibi görünsede işin iç yüzü o kadar da parlak değildi.
Yine de, imparatorun otortesine meydan okuyor gibi bir izlenim bırakmasına rağmen ‘La Orr’ soyadını taşıyan Kishiar’ın askeri birliğin başına geçip ciddi bir kagaşaya yol açmadan görevini sürdürebilmesi, sıradan insanların göremediği gizli bir güç dengesi olduğunu gösteriyordu.
Yuder, bu gerçeği ancak Süvari Birliği’nin Kumandanı olduktan sonra öğrenebilmişti. Elbette bilmediği daha pek çok şey vardı ancak hem Kishiar hem de önceki imparator ölmüşken bunları öğrenebilmesi artık imkansızdı.
Bu yüzden, Kishiar’ın bu birliği kurmasının asıl nedenini daha da merak etmeye başladı. Onun bazıları tarafından iddia edildiği gibi ne aptal bir soylu ne de iktidarsız biri olduğunu gayet iyi biliyordu.
Kishiar La Orr’un bahsettiği o soylu amaç gerçek miydi? Tek sebep bu muydu?
“…Adımı duyunca o kadar şaşırdın ki konuşamayacak hale mi geldin?”
Derin düşüncelere dalan Yuder, Kiolle da Diarca’nın alaycı sesiyle kendine
geldi.
Diarca Dükalığı, bir sonraki imparator olacak Veliaht Prens ile kan bağları olan bir aileydi. Bu yüzden, bu aileden gelen genç bir şövalyenin Kishiar’ın adını duyduğunda kibirli bir tavır takınması pek de şaşırtıcı değildi.
Ancak Yuder’in merak ettiği şey, böyle bir soya sahip birinin geçmişte neden iz bırakmadan yok olduğuydu.
Görünüşe göre dükalık ailesinin varisi değildi, yoksa bir şövalye olmak yerine daha farklı bir görev üstlenirdi. Dört büyük dükalık ailesinden hiçbiri savaş sanatlarına odaklanmadığından, çocuklarını şövalye yapmak yerine genellikle şansöyle* veya rahip olarak yetiştirmeyi tercih ederlerdi.
Ancak tüm bunlara rağmen Kiolle şövalye olmuştu. Bu da ailesi içinde önemli bir konumda olmadığını gösteriyordu. Gücü de pek etkileyici görünmediğine göre bu konumunu daha çok ailesinin adına borçlu olduğu açıktı.
‘Muhtemelen böyle bir hayat yaşadı, biriktirdiği kin ve düşmanlıklar yüzünden de suikaste kurban gitti.’
Yuder, bu ürkütücü düşünceyi son derece doğal bir şekilde aklından geçirirken ağzını açtı.
“Diarca Dükalığı. Tabii ki duydum.”
“Bende öyle olduğunu düşünmüştüm. O halde usulünce geri çekil. Burası senin gibi insanların bulunacağı bir yer değil.”
“Bu mümkün değil.”
“Ne dedin?”
Kiolle’nin soğuk yüzü anında gerildi.
“Bana karşı gelmeye cürret mi ediyorsun?”
“Onu hemen dışarı atalım mı?”
Kiolle’nin yanındaki adamlardan biri, sabırsız bir ifadeyle konuştu.
“Kumandanımız burada eğitim yapmamızı emretti. İmparatorluk Şövalyeleri Kumandanı’nın izni olmadan böyle bir konuda karar alabileceğinizi mi sanıyorsunuz?”
Yuder’in sözleri, eğer İmparatorluk Şövalyeleri’nin Kumandanı zaten izin verdiyse, Kiolle’nin müdehale etmesine gerek olmadığını açıkça ima ediyordu.
Bunu anlayan Kiolle’nin gözleri öfkeyle karardı. Yuder, adamlarına kendisini dışarı atıracağını düşünmüştü ancak Kiolle beklediğinden de daha çocuksu çıktı.
Kiolle aniden kılıcını çekip Yuder’in boğazına doğrulttu.
“Dışarı çık. Gücüne fazla güvenen o hadsizlerden biriysen, bugün sana yerini bildireceğim.”
“Yuder!”
Gakane, hızla öne atılıp Yuder’in önüne geçmeye çalıştı.
“İmparatorluk Şövalyeleri’nin sebepsiz yere kılıç çekmediğini duymuştum. Olayı daha da büyütmek sizin için de iyi olmaz.”
“Ne kadar da pervasızca konuşuyorsunuz.”
Kiolle’nin doğrulttuğu kılıç tek bir milim bile kıpırdamadı. Gekane, Yuder’i korumak için bir adım öne çıkarken, Yuder elini onun omzuna koyarak durdurdu.
“Gakane, sorun değil. Geri çekil.”
“Yuder? Yoksa…”
“Süvari Birliği üyeleriyle İmparatorluk Şövalyeleri, hukuki statü açısından pek farklı sayılmaz. Eğer iki taraf da kabul ederse, düello mümkündür.”
Bir soylu ile halktan birinin düello yapması normalde imkansızdı. Ancak bu durum farklıydı. Yuder bunu sakince dile getirince arkasında duran Süvari Birliği üyeleri şaşkınlıkla gözlerini açtı. Gakane’nin yüz ifadesi de farksızdı.
“Bunun iyi olma ihtimali yok, Yuder. Yine de…”
“Sorun yok.”
Yuderin kararlı sesi yankılanınca, Gakane’nin yeşil gözlerinden bir anlığına bile olsa endişe kayboldu. Yuder başını hafifçe yana eğerek bir adım attı.
“Burası antrenman alanı olduğuna göre, tam da uygun bir yer. Düello teklifini kabul ediyorum. Ancak yanımda silahım yok, bu yüzden bana bir kılıç vermeniz gerekecek”
“…Ha!”
Kiolle’nin gözleri öfkeden parladı.
“Gerçekten hayatımda senin kadar küstah birine rastlamadım. Tebrikler, ilk kez bir köylünün adını merak ediyorum. Adın ne?”
Az önce duymadı mı? Yuder, onun zekasına içten içe acıyarak cevap verdi.
“Yuder.”
“Güzel. Sen, kılıcını ona ver.”
“Ha! Ama bu kılıç, kılıcım babamdan bana geçen bir aile yadigârı…”
Kiolle, arkasında duran hizmetlilerden birine işaret edip emir verdiğinde, genç adam yüzünü buruşturdu ve başını eğdi. Bu manzara o kadar gülünçtü ki, Süvari Birliği üyeleri içinde bulundukları ciddi durumu unutarak kahkahalarla gülmeye başladılar.
“Pfft! Bu da ne böyle, beş yaşındaki bir çocuk bile böyle davranmaz. Bizim kasabadaki veletler bile bundan daha olgun!”
“Kılıcını bana ver! Hayır! Voaah!”
“Şimdi saçmalayan kim acaba?!”
Kiolle’nin gürleyen sesiyle gülüşmeler aniden kesildi. Ancak bir kez bozulan hava, onun bağırışıyla düzelecek gibi değildi.
Hatta başta Süvari Birliği’nin nasıl aşağılanacağını görmek için etrafta toplanan İmparatorluk Şövalyeleri bile gülümsememek için kendilerini zor tutuyordu. Çoğu, Kiolle’yi sadece ailesinin gücüne dayanarak ortalıkta böbürlenen biri olarak görüyordu.
Bunu fark eden Kiolle’nin yüzü daha da kızardı. Öfkeyle arkasını döndü ve hizmetkarına sert bir tokat attı.
“Efendisinin onurunu lekelemeye cürret eden sen, derhal gruptan ayrıl. Geri dön ve eşyalarını topla!”
“Efendim? H-hayır, hayır! Size kılıcımı vereceğim, Lord Kiolle!”
“İstemiyorum. Sana git dedim, duymadın mı! Yoksa seni burada öldürmem mi gerekiyor?”
Kiolle kılıcını boğazına doğrulttuğunda, hizmetkar korkuyla yere düştü ve titreyerek bağırdı.
“Hata yaptım!”
Kiolle’nin çevresindeki hizmetkarların çoğu henüz genç, on beş on altı yaşlarındaydı. Kılıç kullanmayı belli bir seviyede öğrenmiş olsalar da hala birer çocuktular.
Böylesine genç birine düşünmeden kılıç çekmek…
Yuder, Kiolle’nin kişiliğini düşündüğünde, geçmişte nasıl öldüğüne dair tahminlerinden daha da emin oldu. Muhtemelen yanlış kişiyi öfkelendirmiş ve bir gün ortadan kaldırılmıştı.
‘Sinir bozucu velet.’
Yuder, elini kaldırıp hafifçe salladı. O anda, Kiolle’nin elindeki kılıç görünmez bir el tarafından yakalanmış gibi aniden durdu ve Yuder’e doğru kıvrıldı.
“U-ugh! N-ne oluyor?”
“Lord Kiolle!”
Neyse ki Kiolle kılıcını elinden düşürmemişti. Ancak kılıcın kendi kendine haraket etmesine karşı koyamayarak ileriye doğru sendeledi.
“…”
Beyaz tozla sıkıca bastırılmış toprağın üzerine işlenmiş kartal deseninin bulunduğu görkemli eğitim alanında, bir anda toz bulutu yükseldi.
Herkes şok içindeydi. Kiolle’nin kendisi, yanındaki şövalyeler ve tüm izleyenler, öyle donup kalmıştı ki tek bir kelime bile edemiyorlardı.
Bu durumdan şaşırmayan tek kişi Yuder’di.
*Şansöyle: Krallıklarda veya imparatorluklarda yönetim işlerinden sorumlu yüksek rütbeli kişidir. Genellikle bürokratik işlerle ilgilenen, kralın en güvendiği danışmanlardan biridir.
Yorum