Outside The Law [Novel] 4. Bölüm

Çeviren: Ari
A ülkesi ile ulaşım hattı görüşmeleri istikrarlı bir şekilde devam ediyordu. Geçtiğimiz iki ay içinde Luo Yu birkaç iş anlaşmasını başarıyla tamamlamıştı. Ruan Zheng ve Zhen Ting bir kez daha sessizleşmişti.
Bir gün Luo Yu, Xing Licheng’e onları sordu, Xing Licheng hemen bir araştırma başlattı. Bu sefer sonunda bazı sonuçlar elde etmişlerdi.
Ruan Zheng üç ay önce Laos’ta görünmüştü. Ping Şehri polisi için muhbirlik yapan biri vardı ve Ruan Zheng’in sırtını gösteren bir fotoğraf çekmişti; Ruan Zheng saçını gümüşi beyaza boyamıştı. Vücudu sandalyenin arkasıyla kaplıydı bu nedenle fotoğraftan anlaşılabilecek tek şey teninin çok solgun olduğuydu.
Bu resim son olarak Ping Şehri polisine ulaşmadan önce çeşitli ellerden geçmişti. Ertesi gün Luo Yu içeri girdiğinde onu masasında bırakılmış olarak buldu.
Luo Yu dün gece Su Jiawen ile geç yatmıştı. Şimdi bile zihni Su Jiawen’in yatakta ona verdiği anlaşılmaz duyguyla doluydu; kalbinde hep bir kaşıntı vardı. Luo Yu, Su Jiawen’e rastlayıp onu eve getirenin kendisi olduğu için mutluydu. Aksi takdirde Su Jiawen gibi saf ve masum biri, White Nest gibi bir yerde çalışırken er ya da geç morga giderdi.
Masadaki fotoğrafı gördükten ve Xing Licheng’in fotoğrafın nasıl ortaya çıktığını anlatışını dinledikten sonra Luo Yu yakından incelemek için onu eline aldı. Xing Licheng’e, “Onun Ruan Zheng olduğunu nasıl doğrulayabilirsin?” diye sordu.
“Bu kişi,” Xing Licheng beyaz saçlı adamın yanında duran adamı işaret etti, “Zhen Ting’in adamı Jiang Qi. Gizli polis ajanı, Jiang Qi’nin kendisine Ah Zheng dediğini duymuş.”
“Yüzünün resmi yok mu?” Luo Yu kaşlarını çattı. Arkadan nasıl anlayabilirdi ki?
Xing Licheng başını salladı. “Ajan, onun için ülke dışına korumalarını getirtmeselerdi ve Jiang Qi Ruan Zheng’i adıyla çağırmasaydı bu kişinin Ruan Zheng olduğunu düşünmeyeceğini söyledi. İlk başta görünüşüne dikkat etmemiş. Fark ettiğindeyse dışarı çıkarılmadan önce yalnızca sırtının bir fotoğrafını gizlice çekebilecek zamanı varmış.”
Luo Yu resme baktı. Jiang Qi’nin duruşu gerçekten asildi. Biraz düşündükten sonra, “Laos… Ruan Zheng uyuşturucuya bulaşmak mı istiyor?”
Luo Yu ve Ruan Zheng hiçbir zaman uyuşturucuyla uğraşmamışlardı ancak He Yonggui’nin adı altındaki kulüplerde genellikle yasadışı maddeler bulunabilirdi.
Xing Licheng cevap veremeden Luo Yu kendi teorisini reddetti. “Mantıklı değil.”
Fotoğrafı kenara koydu ve Xing Licheng’e emretti, “He Yonggui ve Zhen Ting’i yakından takip edecek birini bul. Bana öyle geliyor ki birisi çok açgözlü ve bir yılan ve fili yutmak istiyor.*”
[Ç/N: Çiğneyebileceğinden fazlasını ısırmak / Boyundan büyük işlere kalkışmak]
Xing Licheng başını salladı. Luo Yu ihtiyaç duyduğu şey üzerinde çalışması için onu serbest bıraktı, ardından imza gerektiren tüm belgeleri imzaladı. Yanında duran Lu Yi’ye bu gece için özel bir programı olup olmadığını sordu.
Lu Yi geçen sefer Yaşlı Song tarafından kırbaçlanmıştı. Şimdiyse işinde ekstra dikkatliydi. “Bu gece Hai Sheng’in CEO’su Lin tarafından düzenlenen bir yardım galası var.” demeden önce planlayıcıya tekrar baktı.
Luo Yu kısa süre önce evinde yeni bir şey edinmişti, bu yüzden partilere yaptığı sık ziyaretleri bırakmıştı. Davetiyeye baktı ve aniden Su Jiawen’in evde tıkılı kaldığı süre boyunca sadece bir kez dışarı çıkıp denize gittiğini hatırladı. Su Jiawen’in oldukça zavallı olduğunu düşünüp emretti, “Benim için eve git ve Su Jiawen’i yeni bir takım elbise alması için alışverişe götür. Onu hazırla. Bu geceki galaya götüreceğim.”
Lu Yi, Su Jiawen’i birkaç kez Luo Yu’nun evinde görmüştü; hatta birkaç kez sohbet de etmişlerdi. Luo Yu’nun gidip o çocuğu almasını söylediğini duyunca Su Jiawen’in onunla konuşurken sık sık başını nasıl aşağıda tuttuğunu hatırlamıştı. Nedense bir anlığına kalbi yerinden oynadı.
Luo Yu, Lu Yi’den bir yanıt duymadığında ona baktı. Lu Yi sonunda tepki verip alçak sesle “Peki.” dedi.
Lu Yi, Luo Yu’nun evine geldiğinde Su Jiawen Abel’ı yıkamanın tam ortasındaydı. Isıtmalı odada bir tişört ve şort giyiyordu, Abel’ı kovalarken elinde hortum tutuyordu.
Hizmetçi Lu Yi’yi odaya getirdi. Camın arkasından Su Jiawen’in mastifi heyecanla kovaladığını gördü. Düşünmedi ve içeri girmek için kapıyı itti. Abel, Su Jiawen tarafından su sıçratıldığı için tedirgindi ve bir yabancı görür görmez vahşice ulumadan önce durdu. Sonra aniden Lu Yi’nin kolunu ısırmak için ileri atıldı.
Lu Yi’nin bacakları çevikti. Abel’dan kaçınmak için yana doğru hızlı bir adım attı ama köpek daha hızlıydı. İlk seferi kaçırdığını gören Abel, atladığı anda çömeldi ve kendini Lu Yi’nin ayak bileğine o kadar hızlı fırlattı ki Lu Yi onu net olarak görememişti bile.
Bu kaosun ortasında Su Jiawen sakince “Abel.” diye seslendi.
Sesi yüksek değildi ama odadaki üç insan ve bir köpek onu net bir şekilde duymuştu. Su Jiawen suyu kapattı. Lu Yi ve kahya ses çıkarmadılar. Abel durmuştu, bacakları düz ve hareketsizdi. Ortam yere düşen bir iğnenin sesi duyulacak kadar sessizdi.
“Abel.” Su Jiawen köpeğe işaret yapınca Abel ona doğru koştu. “Temizlenelim, tamam mı?”
Su Jiawen, Abel ile anlaştı ve avucunun içine biraz evcil hayvan şampuanı sıktı. Tişörtü biraz ıslanmıştı, teni hafifçe görünüyordu. Saçlarının uçları da nemliydi. Normalde bu masumiyetin resmi olurdu ama nedense Lu Yi sahnenin biraz şeytani göründüğünü hissetti.
Yanındaki kahya da böyle düşünüyor gibiydi. Orada hareketsiz dururken ifadesi ciddiydi.
“Bay Lu, lütfen bir dakika bekleyin.” Su Jiawen, Abel’ı köpürtmenin ortasındaydı. Konuşurken bakışlarını bile kaldırmadı, “Abel’i yıkamama izin verin.”
Lu Yi dudaklarının kenarlarını zorla kaldırıp dışarı çıktı.
Su Jiawen, Abel’ı yıkamayı bitirdikten sonra kahyaya onu kurutma görevini verdi. O da duş almak için yukarı çıktı, daha sonra alt kata temiz bir şekilde geri geldi.
Lu Yi neden orada olduğunu açıkladı. Su Jiawen beklentiyle onu takip ediyordu, gözleri hilal şeklini almıştı. “Yardım galası nasıl olacak?”
Lu Yi arabayı kendisi sürüyordu. Su Jiawen yolcu koltuğunda otururken kıyafet kuralları da dahil olmak üzere galanın nasıl olacağını ona anlattı. Su Jiawen sabırla dinledi ve ona Luo Yu’ya davrandığı gibi nezaketle davrandı.
Lu Yi biraz bunalmıştı. Su Jiawen için takım elbise satın alırken neredeyse kendi kartını okutacaktı.
Su Jiawen köpeği yıkarken epey zaman harcadığı için akşam trafik saatine denk geldiler. Bu yüzden Lu Yi, Su Jiawen’i akşam yemeği için otele zamanında götüremedi.
Korkak bir şekilde Luo Yu’yu aradı; diğerinin açmasını beklerken Su Jiawen omzunu dürttü ve kendini işaret etti. Luo Yu aramayı cevapladığı anda telefon Lu Yi’nin elinden Su Jiawen’in eline geçmişti.
“Bay Luo,” Su Jiawen diğerini itaatkar bir şekilde selamlayıp durumu açıkladı. “Trafikte sıkıştık o yüzden zamanında yetişemeyebiliriz.” Luo Yu bir şey söyledi. Su Jiawen, Lu Yi’ye baktı ve kendi hatasını kabul etti. “Hayır, çünkü bu öğleden sonra çok uzun süre Abel’ı yıkamakla uğraştım.” Luo Yu’nun sesi nihayet düzelmeden önce bir süre sesini yumuşattı ve savunmasını yaptı.
Su Jiawen telefonu kapattığında Lu Yi’ye, “Bay Luo yemek saatinde içeri girmenin iyi olmayacağını söyledi. Akşam yemeği bitip müzayede başlayana kadar beklememi söyledi. Gelip beni alacakmış.”
Luo Yu telefonunu bıraktı ve şarabından bir yudum aldı, ifadesi karanlıktı. Bu etkinliklerden birine daha önce hiç tek başına gelmemişti. Oturduğu yuvarlak masa saygın konuklarla doluydu ve onların partnerleri de mükemmeldi. O ve karşısında oturan Zhen Ting’den sorumlu ikinci kişi göz göze geldiler. İkisinin de eşlik edecek kimsesi yoktu.
Resmi bir etkinlikte, Zheng Ting ve Huan An normalde aynı masaya oturmazlardı ancak bu sefer etkinlik organizatörü oturma durumunu berbat etmişti. Jiang Qi, Luo Yu’nun masasına oturmuştu.
Ortam hemen oldukça garip bir hal aldı.
Birkaç tur alkol içtikten sonra herkes gevşemişti. Hepsi kadeh kaldırırken Jiang Qi’nin daha önce birkaç kez karşılaştığı bir kadın, yarı içten ve yarı şakayla sordu: “CEO Jiang, Bay Ruan’ınızı davet etmek oldukça zor. Yüzünü ne zaman gösterecek?”
Jiang Qi kadınla bardaklarını tokuşturdu ve “Ah Zheng bu günlerde bir ilişki içinde olmakla meşgul.” dedi.
Jiang Qi geniş yapılıydı, Xing Licheng ile aynı boydaydı. İfadesizken oldukça sert görünüyordu. Yavaş ama emin bir şekilde konuştu, korkutucu olacak kadar abartılı değildi.
“Bir ilişkide mi?” Kadın, çetelerin ölümlüler gibi olacağını ve de birileriyle çıkmak isteyeceklerini hiç düşünmediğinden hayret etti. “Hangi genç kızla?”
Jiang Qi gülümsedi ama bir şey söylemedi. Kadın da haddini aştığını biliyordu, o yüzden sustu.
“Ben de Ruan Zheng’i görmek isterim.” Luo Yu kadehini yuvarlak masanın karşısındaki Jiang Qi’ye doğru kaldırdı. “Ona sormak istediğim birkaç şey var.”
Luo Yu kibar davranıyordu ama aynı zamanda suları test ediyordu. Başlangıçta Jiang Qi’nin yanıt vermesini beklememişti ancak Jiang Qi şarap bardağını bitirip şöyle dedi: “Eminim bir fırsat elde edersiniz. Hâlâ çok zamanımız var.”
Akşam yemeğinden sonra Su Jiawen otele gelmişti. Luo Yu onu şahsen karşıladı. Su Jiawen beyaz bir takım elbise giymişti, pantolon bacaklarına çekici bir şekilde yapışmıştı. Luo Yu eğildi ve yakından sordu, “Akşam yemeği yedin mi?”
Su Jiawen, “Lu Yi beni yemeğe götürdü.” dedi.
Otel lobisi şatafatlı ve muhteşemdi. Asansörün önünde iki koruma duruyordu. Luo Yu’nun yaklaştığını görünce onun için tuşa bastılar.
“Ne yedin?” Luo Yu onu asansöre yönlendirdi. Gala dördüncü kattaydı ama müzayede salonu beşinci kattaydı. Luo Yu direkt 5’i seçtikten sonra Su Jiawen’i duvara bastırıp yeni kesilmiş saçlarını okşadı. Kuaför saçlarının uçlarını kesmişti, böylece artık daha kıvırcık gözüküyorlardı. Güzel gözüküyordu. “Saçını kim kesti?”
“Normal Çin mutfağı yemeklerinden yedim. Ah Paul adında biri, onu Lu Yi buldu.” Su Jiawen sorularını tek tek yanıtladı.
Asansör vardığında Luo Yu biraz uzaklaşıp onu dışarı çıkardı.
Müzayede salonundaki aydınlatma loştu. Çok fazla insan yoktu ve herkes sohbet eden küçük gruplar halinde toplanmıştı. Luo Yu’nun içeri girdiğini gördüklerinde ayağa kalkıp onu selamladılar. Luo Yu cevap olarak her birine başını salladı.
Su Jiawen biraz gergindi. Luo Yu’ya daha yakın olmak istiyordu ama buna cesaret edemedi. Luo Yu’nun yeri ikinci sıradaydı; Su Jiawen’i oturması için yanına çekti. “Daha sonra bir şey istersen söyle.” dedi.
Su Jiawen hiçbir şey söylemeden ona doğru eğilip başını salladı.
Luo Yu onun nasıl biri olduğunu bildiğinden sosyal bir kelebek olması için onu zorlamadı. Bakmak için müzayede broşürünü alıp Su Jiawen ile konuştu.
Bu gece açık artırmada satılan eşyaların kalitesi oldukça iyiydi. Luo Yu’nun da iki üç şeyde gözü vardı. Tam Su Jiawen’e ona uygun olan bir saat olduğunu söylüyordu ki, yanına biri oturdu. Luo Yu bakmak için başını çevirdi. Bu Jiang Qi’ydi.
“Bay Luo.” Jiang Qi kibarca başını salladı. Kimse Zhen Ting ve Huan An’ın savaşa yakın olduğunu söyleyemezdi.
Luo Yu da ona gülümsedi.
“Bu çok güzel.” Su Jiawen, broşüre bakmaya odaklanmıştı. Luo Yu selamını bitirdikten sonra gümüş bir çiçek vazosunu işaret etti ve Luo Yu’ya yumuşak bir şekilde “Evdeki yemek masasına uyuyor.” dedi.
Luo Yu bakmak için eğildi. Yemek masasıyla gerçekten aynı tarzdı, böylelikle evdeki süslemeleri tartışmaya başladılar.
Kısa bir süre sonra bağış müzayedesi başladı. İlk eşyalar, Su Jiawen ve Luo Yu’nun ilgilenmediği mücevherlerdi. Su Jiawen kendini Luo Yu’nun kulağına yaklaştırıp her bir eşyanın ne kadara mal olacağını tahmin ediyordu.
Luo Yu müzayedeler sırasında nadiren konuşurdu ama Su Jiawen’in şapşalca sohbetini dinlerken oldukça eğlendiğini hissediyordu. Onunla sakin bir şekilde tartıştı.
Sondan ikinci eşya Su Jiawen’in beğendiği çiçek vazosuydu. Luo Yu, fiyatın belirlenmesini bekleyerek önce diğer teklif sahiplerinin bayrak kaldırmasına izin verdi. Müzayedeci ikinci kez çekicini vuracağı sırada sonunda bayrağını kaldırdı.
O teklif verir vermez Jiang Qi de bayrağını kaldırdı.
Luo Yu kaşlarını çattı ve Jiang Qi’ye baktı. Bayrağı tekrar kaldırdı ve teklife on bin daha ekledi.
Su Jiawen, müzayedecinin fiyatını duyduğunda dehşete düştü. Luo Yu’nun kolunu çekiştirdi. “Bu kadar pahalı mı? O zaman almasak mı?”
Jiang Qi’nin bayrağını bir kez daha kaldıracağını kim tahmin bilebilirdi. Su Jiawen, Luo Yu’nun elini tuttu. “Bay Luo, teklif vermeyi bırakın. Zaten bu tarz vazolardan antikacılarda çok sayıda var.”
Luo Yu, elini sabırsızlıkla silkerek onu görmezden geldi. Jiang Qi sonunda delice bir teklifte bulunana kadar bir bacağını diğerinin üzerine atıp bayrağını kaldırmaya devam etti. Luo Yu sonunda bayrağı yana koydu ve Jiang Qi’ye “Yenilgimi kabul ediyorum.” dedi.
Su Jiawen, biraz korkmuş bir şekilde Luo Yu’ya ardından da Jiang Qi’ye baktı. Sonrasında bir şey söylemedi.
Luo Yu ve Jiang Qi’nin küçük savaşından sonra son eşya oldukça hızlı bir şekilde açık artırmaya çıkarılmıştı. Etkinlik sona erdiğinde odadaki ışıklar daha da parlaklaştı.
Henüz erkendi. Luo Yu, Su Jiawen’i dışarı çıkarmak üzereyken zengin bir tüccar onun adını seslendi. Luo Yu ile tartışacak bir işi varmış gibi görünüyordu.
Luo Yu zengin tüccarla daha önce birkaç kez karşılaşmıştı. Yüzündeki ciddi ifadeyi görünce Su Jiawen’in elini bıraktı.
“Lu Yi, Jiawen’i dolaştır.” Luo Yu, Lu Yi’ye emretti. Sonra Xing Licheng’i aldı ve zengin tüccarın odasına gittiler.
Lu Yi daha önce bu otele gelmişti. Su Jiawen’i beşinci katın balkonuna götürdü.
Akşam rüzgarı soğuktu ve Su Jiawen’in alnındaki ince saçları hafifçe dalgalandırıyordu. Teni pürüzsüz ve solgundu, kirpikleri uzun ve kalındı. Bir başkasının gözlerinin içine baktığında o kişinin soğuk rüzgarın bile tatlı olduğunu ve gece manzarasının romantik olduğunu düşünmesini sağlardı.
“Çoktan Ocak ayındayız.” dedi Su Jiawen kederli bir şekilde. “Tezimi bile bitirmedim.”
Lu Yi, Ping Üniversitesi’ne gidip Su Jiawen için izine başvuran kişiydi. Transkriptini daha önce görmüştü; Su Jiawen’in notları olağanüstüydü ve öğretmenler tarafından çok seviliyordu. Lu Yi tereddüt etti, sonra dedi ki, “Bölüm başkanının telefon numarası hâlâ bende. Sormak istediğin bir şey varsa sormana yardım edebilirim.”
Su Jiawen bunu duyduktan sonra ilk başta minnettar hissetti ama sonra Luo Yu’nun öfkesini hatırladı. Biraz endişeliydi, bu yüzden balkon kapısına baktı ve sonra gergin bir şekilde Lu Yi’ye sordu, “Bay Luo öğrenirse mutsuz olmaz mı?”
Lu Yi bunu düşündü ve “Muhtemelen hayır.” dedi.
Su Jiawen başını salladı. “O zaman düşüneceğim.”
İkisi konuşurken biri balkona açılan sürgülü cam kapıyı açtı. Bu Jiang Qi’ydi. Birini arıyor gibiydi ama Su Jiawen’i görünce durdu ve elindeki kutuyla onlara doğru ilerlemeye başladı.
Lu Yi, Jiang Qi’nin yaklaşmasını ve Su Jiawen’in önünde gergin bir şekilde durmasını izledi. Su Jiawen elini kaldırıp Lu Yi’nin kolunu tutarak ona her şeyin yolunda olduğunu söyledi.
Lu Yi’nin arkasından yana doğru yürüdü ve Jiang Qi’ye “Beni mi arıyorsunuz?” diye sordu.
“Beni hatırlamadın mı?” diye sordu Jiang Qi.
“Onunla özel olarak konuşabilir miyim?” Jiang Qi, Lu Yi’ye sormak için döndü.
Tabi ki Lu Yi buna izin veremezdi. Jiang Qi’nin Su Jiawen ile konuşmasına izin vermek zaten yapabileceğinin en fazlasıydı.
“Neden hep Luo Yu ile birliktesin?” Jiang Qi sorguladı. Su Jiawen’e karşı tutumu son derece iyiydi. Luo Yu ve arkadaşlarıyla tanıştığı zamanki hâlinden farklı olarak saygılı ve nazik bir sorgulamayla konuşuyordu.
Su Jiawen de nasıl açıklayacağını bilmiyordu. Lu Yi onun yerine cevap verdi, “Bay Jiang çok fazla şeyi umursuyor.”
Jiang Qi, Lu Yi’ye baktı. Geniş yapılıydı, Lu Yi’den biraz daha büyüktü. Lu Yi’nin küçümseyici yorumlarını duyunca kızmadı. Bunun yerine sakince kutuyu Su Jiawen’e uzattı. “Senin için.”
Su Jiawen onu aldı ve açtı. Bu çılgınca bir fiyat teklif ettiği vazoydu.
“Luo Yu sana karşı iyi mi?” Jiang Qi, Su Jiawen’e dikkatlice baktı.
Su Jiawen kutuyu Jiang Qi’ye geri verdi ama Jiang Qi onu almayı reddetti. Lu Yi onu zorla aldı ve geri verdi.
Jiang Qi sinirlenmedi. Kutuyu tutup şöyle dedi: “Senin için teklif verdim. Beğendiğini söylediğini duymuştum.”
“Teşekkür ederim, ama buna gerek yok.” Su Jiawen kibarca reddetti. “Bu çok değerli.”
“Aslında o kadar değerli değil ama Luo Yu’nun teklifi onu pahalı hâle getirdi.” Jiang Qi gülümsedi. “Eğer almayacaksan, şimdilik senin için saklayacağım.”
Sonra gitti.
“Onu tanıyor musun?” Lu Yi, Su Jiawen’e sordu. Su Jiawen’in ifadesini gözlemledi ve muhtemelen onun kim olduğunu hatırlamadığını düşündü.
Beklendiği gibi, Su Jiawen şaşkın bir şekilde başını salladı. “Hayır.”
O sırada Xing Licheng’den telefon geldi. Lu Yi’ye işini bitirdiğini söyleyip Su Jiawen’i nereye götürdüğünü sordu.
Lu Yi aceleyle Su Jiawen’i içeri geri yönlendirdi.
Luo Yu, otel lobisinde Xing Licheng ile birlikte duruyordu. Su Jiawen’in gelmesini bekledi sonra ona “Nereye gittiniz?” diye sordu.
“Balkona.” Su Jiawen saçını düzeltti. Hafifçe öksürüyordu. Luo Yu dışarı çıkıp onu takip etti.
Arabadayken Luo Yu dinlenmek için gözlerini kapatmıştı. Su Jiawen bir süre orada oturdu, sonra Luo Yu’nun “Bir dahaki sefere sana daha iyi bir vazo alacağım.” dediğini duydu.
Su Jiawen, Luo Yu’nun onunla konuştuğunu fark etmeden önce bir an sersemledi. Luo Yu’ya bakmak için döndü; gözleri hâlâ kapalıydı. Sonra, “Gerek yok.” diye açıkladı.
“Neden olmasın?” Luo Yu sonunda gözlerini açtı ve Su Jiawen’e baktı.
Su Jiawen’in cevabı yoktu. Ona göre vazo sadece onsuz da yaşayabileceği bir süstü. Fırsat çıkarsa bir tane satın alırlardı. Çıkmazsa, yemek masasını canlandırmak için başka bir şey alabilirlerdi.
Ama Luo Yu ondan bir yanıt almaya zorlamadı. Aklında başka şeyler vardı. Eve varır varmaz, uzun bir telefon görüşmesi yapmak için çalışma odasına gitti. Yatak odasına döndüğünde Su Jiawen çoktan uyumuştu. Yatağın tam ortasındaydı. Luo Yu onu sertçe itti ve Su Jiawen sakin bir şekilde yatağın kenarına yuvarlandı. Luo Yu onun uyurken bile ne kadar itaatkar olduğunu görünce gülmeden edemedi.
Zengin tüccar, bugün onu seçenekleri tükendiği için bulmuştu. Başkentin banliyölerinde bir arazi parçasına gözü takılmıştı ve bunun için bir güvenlik depozitosu ödemişti. Tüccar müzayedeyi beklemişti fakat dün depozito kendisine iade edildi. Bu yüzden Luo Yu’dan neyin yanlış gittiğini öğrenmesini istedi.
Luo Yu ona yardım edebilir veya onu görmezden gelebilirdi ama bu konuda asla cimri değildi, o yüzden yardım etmeyi kabul etmişti.
Başkentte neler olduğunu ondan daha iyi bildiği için Shen Qiyin’i aradı. Shen Qiyin sorup soruşturdu ve arazi parçasının gayri resmi olarak satıldığını öğrendi. Gayri resmi olarak satıldığı kişiyse Jiang Qi’ydi.
Bu yıllarda Zhen Ting esas olarak denizaşırı ülkelere ve Ping Şehri’ne odaklanmıştı, asla iç bölgelere adım atmıyordu. Bunun ilk nedeni, suların çok derin olması ve bağlantı olmadan zorlanmalarıydı. İkincisi, hızlı para kazanmak için yasadışı bir iş olan ateşli silah satışlarıydı.
Jiang Qi aniden başkentte arazi satın aldığına ve bağlantıları varmış gibi göründüğüne göre, Luo Yu yüksek alarmdaydı.
Shen Qiyin’den Jiang Qi’nin büyük hayırseverinin kim olduğunu bulmasına yardım etmesini istedi ve ardından Xing Licheng’den Zhen Ting’in bu yıl halka açık olarak yaptığı tüm yatırımlar hakkında bir rapor derlemesini istedi.
Luo Yu, Su Jiawen’in yanına yatana kadar rahatlayamamıştı.
Su Jiawen korunmasız bir şekilde uyuyordu, yanakları hafifçe kızarmıştı. Yatağın başındaki ışıklar onu tepeden tırnağa aydınlatıyordu; kirpiklerinin gölgeleri burun köprüsüne inmişti, sıcak ve narin görünüyordu.
Su Jiawen evi gibiydi. Bu ev sallantılı ve kırılgan olmasına rağmen bir an için de olsa onu endişe ve melankoliden alıkoyabilmesi inanılmazdı.
Luo Yu bir kolunu onun beline doladı ve uykuya daldı.
Lu Yi ve Xing Licheng, birbirlerinin üst ve alt katında yaşıyorlardı. Evleri Luo Yu’nun evinden çok uzakta değildi bu sebeple Luo Yu gitmekte özgür olduklarını söyledikten sonra Xing Licheng ve Lu Yi geri döndüler. Xing Licheng az konuşan bir adamdı ve aynı şey Lu Yi için de söylenebilirdi. Arabada son derece sessizlerdi.
Aniden Xing Licheng, Lu Yi’ye sordu, “Bugün balkonda Jiang Qi ile mi karşılaştınız? O yöne doğru yürüdüğünü gördüm.”
Lu Yi şaşırmıştı. “Evet. Su Jiawen’i arıyordu.”
“Neden Su Jiawen’i arıyordu?” Xing Licheng’in ifadesi bunu sorarken kararmıştı.
“Jiang Qi’nin teklif verdiği vazoyu hatırlıyor musun? Su Jiawen’e vermek istediğini söyledi.” dedi Lu Yi, “Sanırım Su Jiawen’i tanıyor ama Su Jiawen onu tanımıyor.”
Bunu duyunca, Xing Licheng kaşlarını hafifçe çattı. “Su Jiawen’in onu tanımadığını nereden biliyorsun?”
“Su Jiawen gerçekten şaşırmış görünüyordu. Oyunculuk yapıyormuş gibi görünmüyordu.” Lu Yi, güvenilir olduğunu düşündüğü bir şekilde cevap verdi.
İleride ki sokak lambası kırmızıydı. Xing Licheng frene bastı ve arabayı durdurdu, sonra dönüp Lu Yi’ye bakıp, “Anladım.” dedi.
Lu Yi bir an sessiz kaldı, “Xing Ge, Bay Luo Su Jiawen’e bir şey yapmayacak, değil mi?”
“Kendi işinle ilgilen.” Xing Licheng sorusuna cevap vermedi. Işık yeşile döndüğünde sürmeye devam etti.
Yorum