Çevirmen: Khentimentiu
“Bu da ne şimdi?” diye mırıldandı çevredeki meraklı kalabalık, havada uçuşan yeşil tozlara bakarak.
Biri elini uzatıp yeşil tozları parmaklarının arasından geçirdi.
“Usta yeşimi toza mı dönüştürdü yoksa?”
“Yok artık!”
Usta Xie Shi sinirden mosmor oldu.
“Ben taş ustasıyım be kardeşim! İçindeki yeşimi nasıl toz edeyim, bu laf namıma leke sürer! Ayıptır!”
Millet bir anda sesini kesti, kimse bir şey diyemedi.
Zhuang Zi Yue, kaba taşı inceledi ve parmağıyla bir noktayı gösterdi.
“Burada bir delik var, toz da buradan çıkıyor sanki. Usta, bu deliği biraz daha büyütün bakalım.”
“Yalnız bu toz… şey, yeşimden geliyor gibi.”
“Korkma usta, sen dediğimi yap. Taş benim.”
Taş müşterinin olunca, usta da itiraz edemedi. Başladı deliği yavaş yavaş oymaya.
Delik büyüdükçe, içinden çıkan yeşil toz havayı daha da sardı. Delik etrafındaki yeşil kısım ise beyaza dönmeye başladı.
“Ne oluyor ya? Az önce yeşildi, şimdi niye beyaza döndü? Bu yeşil toz da neyin nesi?” Kalabalık kendi arasında fısıldaşmaya başladı.
Usta Xie Shi kaşlarını çattı.
“Yıllardır bu işi yaparım, böyle bir şey görmedim. Genç Zhuang, yoksa sen sahte taş mı aldın?”
“Ben yıllardır taş tanırım, kolay kolay da kazıklanmam. Taşın gerçek mi sahte mi olduğunu ben değil, sen çıkaracaksın ortaya. Devam et, kes şu deliği.”
Bu sefer usta hiç duraksamadan taşı oymaya başladı. Delik açıldığında herkes taşı gözlerinin önünde un gibi yeşil tozla dolu gördü.
Bu sırada Mu Yi Fan’ın içi cız etti. Qing Tian Boncuğu taşın içindeki enerjiyi emdiğinde, geriye kalan taş un ufak olurdu. Ama Zhuang gibi zombileşmiş kişiler taşı emerken taş fiziksel olarak kalırdı, sadece parlaklığı azalırdı.
Zhuang’ın kaşları daha da çatıldı. Eline biraz toz aldı, parmaklarının arasında ezdi.
“Bu… sanki yeşim tozu gibi?”
“Gerçekten çok garip, içindeki yeşim nasıl toza döner? Ben böyle bir şey görmedim, duymadım da.”
“Yani… bu taşa 500 bin bastım, güle güle paracıklarım.”
Taşı almak isteyen diğerleri “Oh be, iyi ki almamışım” diyerek iç geçirdi.
Zhuang, taşı getirten elemanı yanına çağırdı. Taşın ait olduğu dükkân sahibine geri verdi ve tozun ne olduğuna dair bir analiz yapılmasını istedi. Sonra Mu Yi Fan’ı kolundan tuttuğu gibi yakındaki lüks restorandaki özel odaya götürdü.
“Yi Fan, sen ordu hayatını seviyordun hani? Ne oldu da aniden ayrıldın? Bu surat ne bu hal ne böyle, niye sargılısın?”
Mu Yi Fan gerçeği söylemek istemedi. Zhuang onun için önemliydi, o yüzden hafif bir bahane uydurdu.
“Bir görev sırasında bacağımı sakatladım. Reflekslerim yavaşladı. Yüzüm de ilaca alerji yaptı, şişmesin diye merhem sürdüler, o yüzden sargılı.”
Zhuang endişeyle sordu,
“Ee bacağın durumu nasıl şimdi?”
“Ben yürürken aksıyor muyum?”
“Yok, aynısın eskisi gibi.”
“E tamam işte. Yürümek sorun değil, koşmak biraz zor.”
“Sen de amma ketum çıktın ha. Emekli olmuşsun, haber bile vermiyorsun. Bugün burada karşılaşmasak hiç mi aramayacaktın?”
“Yok yahu, sakatlık yüzünden pek aramak içimden gelmedi.”
“Ee şimdi ne yapacaksın? Annenin sana bıraktığı şirketi devralacak mısın?”
“Şimdilik öyle bir niyetim yok.”
Zhuang’ın dudağı seyirdi,
“Yani sen şirketi istemiyorsun ha? Annenin sana bıraktığını üvey kardeşin yiyor!”
Mu Yi Fan omuz silkti,
“O almak istiyorsa alsın.”
“Vay be, eski halinden eser yok. Eskiden susmazdın, her şeyi kafana takardın. Şimdi neşelisin, umursamaz olmuşsun.”
“Peki, hangisini daha çok sevdin? Eski beni mi, şimdiki beni mi?”
“Eskiden fazla hırslıydın, her şeyde birinci olayım diye yırtınıyordun. Bazen yanındayken ben bile yoruluyordum. Ama şimdi tam adam olmuşsun. Böyle kalman dileğiyle.”
Mu Yi Fan, “O diğer Mu Yi Fan’ı anlatmaya gerek yok,” diye düşündü ve konuyu kapattı.
İkili öyle keyifli sohbete daldı ki zamanın nasıl geçtiğini unuttular.
Hesap ödeme zamanı geldiğinde ikisi birden kartlarını çıkardı, kasaya doğru kim ödeyecek diye resmen kapıştılar. O esnada Mu Yi Fan’ın tırnağı kazara Zhuang’ın elinin arkasını çizdi. Bir anda çizik açıldı ve kan sızdı.
“Zi Yue, iyi misin?” dedi Mu Yi Fan panikle.
“Ay seni de korkuttum! Kardeşim, alt üstü tırnağın çizdi, ölümcül darbe değil. Ama tırnakların ne böyle ya? Bıçak gibi! Tamam, madem bu kadar ciddisin, bugünlük ben ödeyeyim. Ama suratın iyileşince, beni tekrar yemeğe çıkar.”
Mu Yi Fan, Zhuang’ın kanayan eline bakıp derin bir nefes aldı. Çünkü yarı zombiye dönüşmüş olan onun tırnağı biriyle temasa geçerse, o kişiyi enfekte etme riski vardı.
“Tamamdır, suratım normale dönünce görüşürüz,” dedi.
Tam o sırada telefonu çaldı. Ekranda Zhan Bei Tian yazıyordu. Hemen açtı, iki kelime konuştu ve kapattı.
“Zi Yue, arkadaşım geldi, beni almaya. Ben kaçayım.”
“Tamamdır.”
Mu Yi Fan çıkmadan önce bir kez daha Zhuang’ın elinin arkasına baktı.
Zhuang da kanayan eliyle oynadı, ama kan rengi giderek koyulaşıyordu. Tam dikkatini verecekti ki, kan bir anda durdu. O da “Boş ver,” deyip peçeteyle sildi ve garson gelince hesabı ödeyip restorandan ayrıldı.
Yorum