Çevirmen: Khentimentiu
Mu Yi Fan, Zhan Bei Tian ve Xiang Guo Sen’in dik dik ve buz gibi bakışlarını görünce içten içe panik yapmaya başladı. “Sakin ol Mu Yi Fan, derin nefes al, bakışlarını kaçırma, onlar senden korksun!” diye kendini telkin etmeye çalıştı.
Derin bir nefes aldı, gözlerindeki şaşkınlık yerini soğukkanlılığa bıraktı. Bir anda… Zombi Mu Yi Fan bakışlarını Zhan Bei Tian’a dikti. O soğuk, keskin gözlerini sonra Xiang Guo’ya döndürdü. Adamın tüyleri diken diken olmuştu.
Az önce gayet masum duran Mu Yi Fan gitmiş, yerine “Psikopat 2: Geri Dönüş” versiyonu gelmişti. Şu anda karşılarında duran adam, geçmişteki Mu Yi Fan değil, resmen parçalamaya hazır bir iblis gibiydi.
Zhan Bei Tian hemen bir adım atarak Mu Yi Fan’ın görüş açısını kapattı. O da ne? Mu Yi Fan’ın gözleri bir anlığına kaydı. Rolünü o kadar iyi yapıyordu ki, Zhan Bei Tian neredeyse yutacaktı. Dudakları kıvrıldı ve sinsi bir gülümsemeyle fısıldadı.
“Zhan Bei Tian… Onu koruyorsun diye, onu yemekten çekineceğimi mi sanıyorsun?”
Bunu der demez, içinden kendine tokat atası geldi. “Lan ne yaptım şimdi ben? Adam zaten sinirliydi, üzerine benzin döktüm!”
Zira, romanda da anlatıldığı gibi, Zombi Kral Mu Yi Fan, Zhan Bei Tian’ın iki arkadaşını – Xiang Guo ve Lu Lin’i – bir güzel mideye indirmişti. E tabii, bu olaydan sonra Zhan Bei Tian’ın gözü dönmüştü.
Zhan Bei Tian’ın gözleri kızıla dönmüş, yumrukları çatır çatır ses çıkartıyor, damarları kabarıyordu. Adeta “az sonra patlayacağım” sinyali veriyordu. Mu Yi Fan’ın kalbi, oynadığı rolü bile unutarak bir an tekledi.
“Abi çok fena bakıyor bu ya, acaba birileri beni kurtarır mı?” diye iç geçirdi.
Tam o sırada Xiang Guo, durumu fark etti, “Patron! Sakin ol! Bak hâlâ adam gibi duruyoruz, yakmayalım ortalığı!” dedi.
Aslında bu da garipti. Normalde patron, Mu Yi Fan’ı görünce yüzüne bile bakmazdı. Ama bugün adeta fişi takılmış gibiydi.
Mu Yi Fan, ortamda oluşan bu fırsatı kaçırmadı. Burun kıvırarak taksiye atladı ve “gazla, gazla!” diyerek oradan uzaklaştı.
Zhan Bei Tian, taksinin ardından uzun uzun baktı. Taksi gözden kaybolduktan sonra bile hâlâ dik dik bakıyordu. Xiang Guo sessizliği bozdu.
“Patron?”
Zhan Bei Tian sonunda kendine geldi: “Dr. Ge hangi katta?”
“7. Kat, C bloğu, patron.”
Zhan Bei Tian, yönünü değiştirdi ve binaya yürüdü. Xiang Guo da peşinden yürüdü.
“Ya, Mu Yi Fan’dan hiç haber çıkmayınca ben ölmüştür sandım açıkçası.”
Zhan Bei Tian’ın bakışı buz gibi oldu, “Niye ölmüş olsun ki?”
“Patron, unuttun mu? En son görevde yaralandı ve kemik kanseri çıktı olaydan sonra da emekliye ayrıldı. Bir anda ortalıktan kaybolunca ben de ilahi adalet yerini buldu diye düşündüm.”
Kemik kanseri mi?!
Zhan Bei Tian bir anda durdu. Aklına Mu Mu geldi… O da kemik kanseriydi.
O an içini tarif edemediği bir huzursuzluk kapladı.
Xiang Guo, patronun duraksadığını fark etti, “İyi misin?”
“Bir şey yok.”
Zhan Bei Tian bu garip hisse takılmak istemedi, yürümeye devam etti. Kendi kendine düşündü.
“Zombi Kral Mu Yi Fan kemik kanserli miydi ya? Bu bilgiyi hatırlamıyorum. Şaşırmamak elde değil, koskoca zombi kral zamanında ölümcül şekilde hastaymış.”
Sonra Xiang Guo’ya döndü, “Mu Yi Fan nerede yaşıyor bana bul. G Şehri’nde mi kalıyor?”
Xiang Guo şaşırdı “Ne yapacağız ki patron, adam ölüyor zaten.”
Zhan Bei Tian gözlerini kısıp sinsi bir gülümseme attı, “Ölüyorsa ölsün ama bizim haberimiz olsun.”
“Bu nasıl bir mantık… Patron, düşmanın zayıflığını mı öğreneceğiz yoksa hastalığın yalan olduğunu mu?”
Zhan Bei Tian kısa kesti “Sen araştır.”
“Başüstüne.”
Bu sırada Mu Yi Fan takside sırada derin derin nefesler alıyordu. “Az kalsın ölüyordum be!” dedi içinden. “Kaçmasaydım şimdi muhtemelen kebap olmuş olacaktım…”
Ama bir yandan da düşünüyordu “Acaba neden bir şey yapmadı? Ha! Hatırladım! Romanın bu kısmında henüz kıyamet kopmamıştı. Adam şimdi olay çıkarsa, markete falan giremez, işini gücünü yapamazdı. Malzeme alışverişi daha önemli.”
Tam o sırada bir şey fark etti. “Yahu… Zhan Bei Tian bugün Dr. Ge’yi ziyarete geliyordu. O da Li Qing Tian’ın apartmanında oturuyor. Vay arkadaş! Ne tesadüf ama ya!”
Şoför bir yandan dikiz aynasından Mu Yi Fan’a bakıyordu,v“Kardeşim, az önce arka camdan yansımanı gördüm… O iki adamın bakışları… Vallahi bir an seni hapisten kaçmış seri katil sandım!”
Şehir merkezine vardıklarında Mu Yi Fan indi. Li Qing Tian’ı arayıp “Gel beni buradan al” dedi. Sonra alışveriş merkezine gidip yeni bir kıyafet takımı aldı.
Yarım saat sonra Li Qing Tian geldi. Mu Yi Fan yüzünü sargılarla sardı, gizli gizli villasına geri döndü. Zhan Bei Tian hâlâ dönmemişti. Telefonu eline aldı ve Zhan Bei Tian’ı aradı.
“Bei Tian… Ben geldim, sen neredesin?”
“Dışarıda birisiyle konuşuyorum.” Dedi Zhan Bei Tian, ses tonu ninni gibi.
Mu Yi Fan esnedi, “Sen işine bak, ben biraz uyuyacağım.”
Zhan Bei Tian hemen atladı, “Dur! Bekle!”
“Hmm?” dedi Mu Yi Fan mırıldanarak.
“Öğlen yemeğine eve geleceğim.”
Cevap yok…
“Mu Mu?”
Yine sessizlik.
“Mu Mu? Duyuyor musun?”
Hâlâ cevap yok.
Zhan Bei Tian telaşlandı. Üç kez aradı, cevap gelmeyince kalktı.
“Xiang Guo, ben gidiyorum, ilaç ve cihaz işini sana bırakıyorum. Dr. Ge ile sen ilgilen.”
Xiang Guo “Patron, yengeye bir şey mi oldu?”
Zhan Bei Tian, kafası başka yerde olduğu için cevap vermedi bile. Daldı gitti.
Xiang Guo gülümsedi, hemen Lu Lin’i aradı.
“Lu Lin! Patronun sevgilisi varmış! Adı Mu Mu! Ayy çok tatlı değil mi? Bence kesin çok güzeldir. Hatta az önce patron kendi ağzıyla söyledi!”
Karşısındaki Dr. Ge ise olanlar hakkında tek kelime edemiyordu.
Ya kardeşim biz burada iş konuşuyorduk?
Zhan Bei Tian villaya geldiğinde Mu Yi Fan’ı salonun kanepesinde uyuklarken buldu. Hemen yanına gitti.
“Mu Mu? Mu Mu?”
Mu Yi Fan gözlerini araladı, Zhan Bei Tian’ı görünce hâlâ rüya gördüğünü sandı. Mırıldandı.
“Bei Tian… Seni rüyamda bile görüyorum. Acıktım ya, hadi yemek yap.”
Sonra gözlerini tekrar kapattı. Zaten bir gecedir uyumamıştı ve fena uyku bastırıyordu.
Zhan Bei Tian’ın dudakları seğirdi. Az kalsın kriz geçirecekti.
“Bu çocuk beni kalpten götürecek…”
Tam o sırada Mu Yi Fan’ın midesi guruldadı.
Zhan Bei Tian saate baktı. Öğlen olmuştu. “Tamam, ben yemek yapayım,” dedi ve mutfağa yöneldi.
Yorum