Koyu Switch Mode

How to Have a Baby Secretly [Novel] 7. Bölüm

A+ A-

Çevirmen: Athena


BÖLÜM 7

Tanımadığı sesle başını çeviren Sunwoo, kendinden emin bir şekilde tek bacağına yaslanarak duran yabancıyı fark etti.

“Hey! Choi Sunwoo! Neden sana ulaşamıyorum?”

Sunwoo bir kez daha baktı ama adamın kim olduğunu çıkaramıyordu. Hala şaşkınlık içinde olduğundan adam konuşmaya devam etti.

“Bugün bile. Sana birkaç mesaj attım, bir şeyler içelim ve biraz sohbet edelim diye. Ama hepsini görmezden geldin! Yine telefonunu sessize alıp çantana tıktın değil mi? Ver şunu! Sana gönderdiğim şeyi görüp görmediğine bakmak istiyorum.” 

Adam birdenbire öne doğru adım attı ve elini Sunwoo’nun önünde sallamaya başladı.

Sunwoo telefonunu çantasından çıkardı.

Adamın dediği gibi, telefonunu bilerek sessize alıp çantasına atmamıştı. Sadece markette yaptığı plansız alışverişten sonra elinde taşıyacak yer kalmamıştı. Ancak Sunwoo bunu bir yabancıya açıklamaya gerek görmedi.

Asıl bilmek istediği, bu adamın kim olduğuydu.

“Ah…!” Uygulamayı açıp ekranda görünen ise bakınca Sunwoo’nun gözleri büyüdü.

Adam, Yeol Taeng, kaşlarını çatarak “O nasıl bakış öyle?” diye sordu.

Sunnwoo ne diyeceğini bilemeyerek “Ee, şey, ben…” diye söze başladı.

Yeol Taeng.

Hiç beklemediği bir anda ortaya çıkan bu adam onu çok şaşırttı.

Sunwoo hastanede uyandığında o kadar kendinde değildi ki hiçbir şey anlayamıyordu. Gözlerini açtığında bir doktorun ona bir omega ve hamile olduğunu söylemesi yeterince yıkıcıydı.

Bu yüzden Yeol Taeng adında birinden gelen mesajları gördüğünde, bu kişinin kim olabileceğini düşünmeye fırsatı olmamıştı. 

Bu duruma nasıl düştüğünü ve neler olduğunu anlamaya çalışırken takma bir adla kaydedilmiş birini düşünmesi nasıl mümkün olabilirdi ki? Doğal olarak mesajların içeriği de ona bir anlam ifade etmemişti, hiçbir iz bırakmamıştı.

Ve şimdi de Yeol Taeng beklenmedik bir şekilde karşısında duruyordu.

“Bu ne? Alkol mü? Atıştırmalık mı?”

Yeol Taeng şaşkınlıktan donup kalmış olan Sunwoo’nun elinden poşeti kaptı, içine bir göz attı ve inanamaz bir ifadeyle yüzünü buruşturdu.

Yeol Taeng, Sunwoo’nun sağlıklı şeylerle dolu poşetini inceleyerek “Bu ne ya? Sakın dengesiz bir diyete başladığını söyleme!” dedi.

Sunwoo bu sözlerde bir tür dejavu hissetti ama nereden tanıdık geldiğini çıkaramadı. Kısa bir duraksamadan sonra başını salladı. “Hayır, sadece kendimi pek iyi hissetmiyorum, hafif bir şeyler yemek istedim. Sen burada ne yapıyorsun?” 

Poşetin içeriğinden hayal kırıklığına uğrayan Yeol Taeng, dilini şaklattı ve açık bir şekilde konuştu. “Ben burada ne mi yapıyorum? Bayıldın ve ambulansla götürüldün, hatırlıyor musun? Daha erken eve dönmen gerektiğini söylememiş miydim?” Ardından Sunwoo’nun yüzünü dikkatle inceledi ve tekrar sordu. “Peki neden bayıldın ki?”

Sunwoo, Yeol Taeng’in yüzünde merak dolu ama endişesiz bir ifade görünce içinden geçirdi. Yeol Taeng’in Sekreter Choi’yle ne gibi bir bağı var acaba? Arkadaşlar mı? Yoksa aileden biri ya da akrabası olabilir mi?

Sunwoo ikili arasındaki etkileşimleri tekrar tekrar analiz etmesine rağmen, ilişkilerini çözümleyememişti. Davranışları, ses tonları ve yüz ifadeleri oldukça samimi olduklarını gösteriyordu, ancak bu tek başına yeterli değildi.

Sunwoo, daha önce karşılaştığı “bedenine başkasının girmesi”  hikâyelerini hatırladı ve düşündü. Bu tür hikâyelerde genelde ne yaparlardı ki…?

Bir yayınevinde yapımcı olarak çalışan Sunwoo, çok sayıda esere denk gelmişti; bunların arasında başka birinin bedenini ele geçirme konulu olanlar da vardı. Dikkatini çeken şey, bu tür hikâyelerde bir kişinin, ele geçirilmeden önce tanıdığı biriyle karşılaştığında genellikle benzer tepkiler verdiğiydi.

“Ne oldu? Hey, yoksa gerçekten kendini kötü mü hissediyorsun? Neyin var? Neren ağrıyor?”

Sunwoo sessiz kalmaya devam ettikçe, Yeol Taeng’in ifadesi yavaş yavaş değişmeye başladı.

“Ha! Şimdi fark ettim de, sen hiç bayılmamıştın, değil mi? Lisedeki üçüncü yılında ilk kez belirti gösterdiğinde bile bayılmamıştın!”

Şaşırtıcı bir şekilde, Sunwoo sessiz kaldıkça Yeol Taeng’in kendi kendine daha fazla bilgi vermeye başladı.

“Normalde bayılırsın falan ama o gün, ateşler içinde yanmana rağmen dersin sonuna kadar katılmakta ısrar ediyordun. En sonunda sınıf öğretmeni artık dayanamayıp seni hastaneye götürmemi söylemişti.”

Yeol Taeng’in kesintisiz anlatımı sayesinde Sunwoo önemli bir çıkarımda bulundu. Görünüşe göre Yeol Taeng ve Sekreter Choi liseden beri birbirlerini tanıyorlardı. Bu da arkadaş olmalarının oldukça muhtemel olduğunu gösteriyordu.

“Seni hastaneye götürdüğümde o kadar şaşırmıştım ki… Ne yapacağımı bilememiştim. Meğerse semptomların yüzündenmiş. Sonra, çekinik bir omega olduğunu ve feromon salgılayamadığını duyunca var ya, nasıl rahatladım anlatamam. Üstelik bunu kimseye söylememem gerektiğini söylediklerinde gülmeden edemedim. Hey, sen de bilirsin, ben sır tutmasını iyi bilirim. Senin istediğin gibi ağzımı açmadım.”

Sunwoo, Yeol Taeng’in coşkulu anlatımını dikkatle dinledi. Böylece Sekreter Choi’nin lisede geçirdiği değişim sürecinde çekinik bir omega olarak ortaya çıktığını ve feromon salınımı yapamadığını öğrenmiş oldu. Bu da onun üç yıl boyunca bir beta gibi davranabilmesinin nedenini açıklıyordu.

Sunwoo, Sekreter Choi hakkında edindiği bilgileri zihninde bir araya getirmeye devam ederken, Yeol Taeng tekrar merakla ona eğildi ve bayılma olayını sordu.
“Durduk yere bayılmak da ne…? Senin gibi sağlam, omegaya hiç benzemeyen biri… Neyin vardı, ne oldu, niye bayıldın ki?”

Sunwoo bir an duraksayıp nasıl bir cevap vereceğini düşündü. Ardından beden değişikliği romanlarındaki deneyimlerinden yararlanarak en uygun açıklamayı zihninde kurgulamaya başladı.

Sunwoo yavaşça, kelimelerini bilerek uzatarak “Ben… şey… ben hafızamı kaybettim,” dedi.

Yeol Taeng, afallamış bir ifadeyle “…Ne?” diye sordu.

Sunwoo durumu netleştirdi. “Hastanede uyandım ve hiçbir şeyi hatırlamıyordum.”

Yeol Taeng’in yüzü daha da soldu. “Yani… beni bile tanımıyorsun, öyle mi?”

Yeol Taeng sorusunu henüz bitiremeden, beklenmedik bir ses araya girdi ve konuşmayı yarıda kesti.

“Ne saçmalıyorsun sen?”

Sunwoo hızla başını çevirip bakınca Kang Jinwook’u gördü ve gözleri irileşti.

Bu adamın burada ne işi var?!

Kang Jinwook, doğrudan Sunwoo’ya hitap ederek “Serketer Choi,” dedi.

Fark ettirmeden yanına gelen Kang Jinwook, sertçe Sunwoo’ya seslendi. Şaşkına dönen Sunwoo sadece ağzını açıp kapayabildi.

Kang Jinwook, Sunwoo’ya neredeyse bıçaklayacakmış gibi bakarak “Bir daha söyle,” dedi.

Vay canına. Bu ne öfke?

Zalim patronuna boşuna “zorba” demiyorlardı. Öyle bir hava yayıyordu ki, sanki biri yanlış bir şey söylese onu betona gömüp denize atacakmış gibi.

Sunwoo yutkundu, boğazı kurumuştu. Şoktan titreyen dudaklarıyla güçlükle konuşabildi.: “Gerçek bu. Gerçekten hatırlamıyorum. Hafızamı kaybettim. O yüzden… istifa etmek istediğimi söyledim…”

Kang Jinwook kaşlarını çattı. İçten içe bir gariplik sezmişti. Bayıldıktan sonra kendine gelen Choi Sunwoo, hiç de her zamanki gibi davranmıyordu. Farklı bir niyeti olduğunu düşünmüştü ama bunun hafıza kaybı olabileceğini aklına bile getirmemişti.

Kang Jinwook, soğuk bir ses tonuyla “Yalan söyleme. Şimdi ne numara çeviriyorsun?” diye sordu.

Sunwoo panikle ağzından ne çıkarsa söyledi. “Hayır! Asla! Eğer şüpheleniyorsanız… o zaman bana istediğinizi sorun. Ne isterseniz…” 

Yeol Taeng “O hâlde!” diye araya girdi. “Lisedeki okul rozetimizin nasıl göründüğünü söyle bakalım.”

Yeol Taeng, böylesine önemsiz bir konuda ortaya atılıvermişti.

“Onu kim hatırlar ki?” dedi Sunwoo, Yeol Taeng’e inanamayarak baktı.

“Ha!” dedi Yeol Taeng, gözleri faltaşı gibi açılmıştı. “Gerçekten hafızanı kaybetmiş olmalısın! Hep o rozetten şikâyet ederdin. İçinde gingko yaprağı vardı diye kokusunun kötü olduğunu söylerdin.”

Yeol Taeng’in, Sunwoo’nun hafıza kaybına bu kadar kolay inanması Sunwoo’yu şaşkına çevirmişti. Bir şeyi hatırlamaması, her şeyi unuttuğu anlamına gelmiyordu!

Ancak Kang Jinwook bu sözlere hiç gülmedi. Ciddiyetle sordu. “Eğer hafızanı kaybettiysen… taburcu olduktan sonra evinin yolunu nasıl buldun? Nasıl işe gelebildin? Benim senin üstün olduğumu nereden bildin? Ve duyduğuma göre normalden daha verimli çalışıyormuşsun. Bunu nasıl açıklıyorsun?”

Kang Jinwook’un art arda yönelttiği sorular karşısında afallayan Sunwoo, derin bir nefes aldı, düşüncelerini toparlamaya çalıştı. Ardından konuştu. “Evimin adresini kimlik kartımdan öğrendim. Aynı şekilde çantamda personel kartım vardı; oradan şirketin adını ve çalıştığım yeri öğrendim. Sizin yönetici olduğunuzu nasıl bildiğime gelirsek… siz hastaneye gelmiştiniz, değil mi?”

Sunwoo burada duraksadı, Kang Jinwook’un hastaneden aniden çıkıp gitmesini hatırlamıştı, o an hâlâ aklını karıştırıyordu.

Sunwoo, içinde bulunduğu durumu cep telefonu, bir defter ve deri çantasından çıkan eşyalarla anlayabilmişti. Bunlar arasında en faydalısı tartışmasız telefondu.

“Telefonumda birçok bilgi kayıtlı. Fotoğraflar falan var işte,” diye açıkladı Sunwoo; konu kendisi bile değilken yüzü sebepsiz yere kızarmaya başlamıştı.

Her iki eliyle yanaklarını ovuşturarak yüzünü sanki kuru bir şekilde yıkıyormuş gibi yaptı. Gerçekten de, fotoğraf albümünde yüzlerce fotoğraf vardı, hepsi Kang Jinwook’a aitti ve çoğu gizlice çekilmişti. Şaşırtıcı bir şekilde, özel bir sosyal medya hesabı da Kang Jinwook’la ilgili günlüklerle doluydu.

…Sekreter Choi tam anlamıyla kusursuz bir sapıktı.

Sunwoo, işin ciddiyetini fark ederek ‘Yakalanırsa idamlık bir iş bu,’ diye düşündü.

İstifa etme kararını kesin bir şekilde alan Sunwoo, umursamaz bir tavırla “Şirket işleri… yani, herkesin yapabileceği şeyler sonuçta,” diye mırıldandı.

Zaten yapılan işler sıradan şeylerdi. Omuzlarını bilerek silktiğinde, Kang Jinwook’un yüz ifadesinin daha da karardığını fark etti.

‘Acaba kırıcı bir şey mi söyledim…?’ diye düşündü Sunwoo, söylediklerini zihninde tekrar oynattı ama net bir şey bulamadı.

“Yani, gerçekten istifanı verdin mi?” diye sordu Kang Jinwook.

Sunwoo tereddütsüz bir sesle “Evet,” dedi. “Yük olmak istemem. Hafızamın ne zaman geri geleceği de belli değil.”

Bu sözleri duyan Kang Jinwook’un yüz ifadesi bir anda değişti. “Ne zamandan beri bu kadar düşünceli bir insan oldun sen?”

Ah, doğru ya…

Sunwoo neredeyse başını sallayarak onaylayacaktı ki, son anda kendine engel oldu.

Sunwoo’nun mahcup bir şekilde eğilen başına bakan Kang Jinwook, kararlı bir sesle, “Yeter artık bu saçmalık. Yarın işe geliyorsun,” dedi.

Etiketler: novel oku How to Have a Baby Secretly [Novel] 7. Bölüm, novel How to Have a Baby Secretly [Novel] 7. Bölüm, online How to Have a Baby Secretly [Novel] 7. Bölüm oku, How to Have a Baby Secretly [Novel] 7. Bölüm bölüm, How to Have a Baby Secretly [Novel] 7. Bölüm yüksek kalite, How to Have a Baby Secretly [Novel] 7. Bölüm light novel, ,

Yorum