Çevirmen: Athena
BÖLÜM 6
“Türkmenistan’daki yeni liman inşaat projesi şu anda temel veri toplama aşamasında…”
Ziiing.
Kang Jinwook’un sunucuya sabitlenmiş olan bakışları titreyen telefonuna kaydı. Art arda iki mesaj gelmişti. Mesajı okurken Kang Jinwook’un kaşları derin bir şekilde çatıldı.
Telefonu kapıp hızla yerinden kalktı.
“Hemen geliyorum.”
Toplantının aniden duraksaması, Yurtdışı İş Geliştirme Departmanı müdürünün kafasının karışmasına neden oldu.
Etrafındaki diğer çalışanlar olan biteni merak ederek birbirlerine bakarken, Kang Jinwook hızlı adımlarla toplantı odasından çıktı. Uzun bacaklarıyla koridorda ilerlerken arama yaptı.
“Buyurun, Genel Müdür!”
Karşı taraf zaten aramayı bekliyormuş gibi telefonu hemen açtı.
“Sekreter Jo, az önce aldığım mesaj doğru mu?”
“Evet, az önce teslim etti ve ofisten ayrıldı.”
Kang Jinwook kaşlarını çattı ve yürümeyi durdurdu. “Choi Sunwoo istifa mı etti? Emin misin?”
“Evet. Bana istifa mektubunu verdi ve sonra da çıktı. Bir de… Genel Müdür.” Sekreter Jo bir an duraksadı, ardından sözlerine devam etti.
“Sanırım Sekreter Choi’nin sağlığıyla ilgili bir sorun olabilir. Aksi halde istifa etmezdi-”
Kang Jinwook, Sekreter Jo’nun sözlerini yarıda keserek telefonu kapattı.
“Anladım. Kapatıyorum.”
Başını pencereye çevirdiğinde, bunun sadece bir hayal olup olmadığından emin olamasa da, binadan ayrılan birini görür gibi oldu. Gözlerini dışarıya dikmişken, bir anda arkasında ona yönelmiş bir bakış hissetti.
Kafasını çevirdiğinde koridorun bir köşesinde birinin durduğunu fark etti. Saf aurası ve göz alıcı güzelliği, onun bir Omega olduğunun açık göstergesiydi.
Kang Jinwook onu hemen tanıdı. Yurtdışı İş Geliştirme Departmanının yeni çalışanı Im Haewon.
“Im Haewon, burada ne yapıyorsun?” Kang Jinwook’un soğuk bir tonla yönelttiği soru karşısında Im Haewon irkildi, omuzları titredi. Ama yine de cesaretini toplayarak konuştu.
“Müdür ne zaman döner diye bakmamı söylediler, o yüzden çıktım.”
“Durum, bir sonraki toplantı planlanmadan önce yerel proje ekibiyle teyit edilecek. Toplantıyı sonlandırmalarını ve bu dediklerimi iletmelerini söyle.”
Bunu söyledikten sonra Kang Jinwook arkasını dönmek üzereyken yeniden duraksadı.
Toplantıdan sonra Yurtdışı İş Geliştirme Departmanıyla planlanan bir akşam yemeği olduğunu hatırlamıştı.
Cüzdanından bir kart çıkardı ve Im Haewon’a fırlattı.
“Yemek masrafları için bunu kullan.”
Im Haewon, Kang Jinwook’un kartını şaşkın bir ifadeyleyakaladı. “Ah… Genel Müdür…!”
Kang Jinwook arkasından gelen sesi umursamadan, hızlı adımlarla uzaklaşmaya başladı. Sekreter Kwak hemen arkasından yürüyordu.
“Sekreter Kwak, Choi Sunwoo’nun yatırıldığı hastaneyi hemen ara ve tekrar kontrol et. Durumunu net bir şekilde bilmek istiyorum.”
Kang Jinwook, arkasına bakmadan talimatını verdi.
“Choi Sunwoo’dan mı bahsediyorsunuz? Geçen sefer hastane yorgunluk ve bayılma nedeniyle yatırıldığını söylemişti…”
“Hayır. Başka bir sebep olmalı. Aksi takdirde, Choi Sunwoo böyle kolayca istifa etmezdi.”
Sekreter Kwak şaşkın görünüyordu. “Choi Sunwoo istifa mı ediyor?”
“Evet. Az önce Sekreter Jo aradı. İstifa mektubunu vermiş.”
Sekreter Kwak, şaşkınlığını gizleyemedi. “Belki de artık sizin ona güvenmediğinizi düşündüğü için böyle bir yola başvurdu, Genel Müdür? Açıkçası, bayılmasının da kasıtlı olup olmadığından şüpheleniyorum.”
“Tam da bu yüzden. Ne planladığını öğren.”
Sekreter Kwak, daha fazla yorum yapmadan “Anlaşıldı,” diye yanıtladı. Yine de Choi Sunwoo hakkındaki şüphelerini üzerinden atamıyordu.
Son üç yıldır, Sekreter Kwak ve sekreterlikteki diğer personel, Choi Sunwoo’ya bir yabancıymış gibi davranmıştı. Onu önemli işlerden dışlayarak yalnızca önemsiz görevler vermiş, yemeklerden ya da şirket yemeklerinden bilerek hariç tutmuşlardı. Ayrıca gereksiz yere fazla mesaiye bırakıyor, hafta sonları ve tatil günlerinde bile ofise çağırıyorlardı.
Ama Choi Sunwoo yılmamıştı. Bazen, etrafındaki insanların ona nasıl davrandığını fark etmiyor gibi davranıyor; sanki hiçbir şey umurunda değilmiş gibi rahat dolaşıyordu. Bazen de gerçekten umurunda değilmiş gibiydi. Bu tavrı, onun yalnızca Kang Jinwook’a değer verdiğini ve ruhsal olarak oldukça güçlü biri olduğunu gösteriyordu.
Peki, Kang Jinwook kimdi?
Sıkıntı çıkaran insanları gözünü kırpmadan işten çıkaran, ortaya çıkan krizleri kısa sürede çözen biriydi. Öte yandan, çözülmesi gereken konuları saçma bahanelerle erteleyen ve sonunda şirketlerin kapanmasına yol açan biri olarak da anılıyordu.
O deli adamda ne vardı da, Choi Sunwoo üç yıl boyunca bu kadar dayanmıştı? Şimdi ise istifa ettiğini söylüyor? Bu gerçekten inanılır bir şey değildi…
Sekreter Kwak başını yana eğdi; içinde bulunduğu karmaşık hisler, Kang Jinwook’un düşündüklerinden çok da farklı değildi.
“Senin yüzünden hastalandım, Genel Müdür! O yüzden sorumluluğunu al!”
Kang Jinwook’un zihninde Choi Sunwoo’nun suçlayıcı bir bakışla konuştuğu an belirdi.
“Yoksa pişman olacaksın.”
Pişman olacağını söylemişti. İstifası bununla mı ilgiliydi? Kolayca geçip gitmesi gereken bir şey gibi görünüyordu ama garip şekilde öyle değildi. Başka bir neden olmalıydı. Yıllarca kötü muamele görmüş birinin sessizce çekip gitmesi, bu kadar basit olamazdı.
Böyle şüpheler sürekli zihnini kurcalıyordu. Kang Jinwook, Choi Sunwoo’yu herkesten daha iyi tanıyordu. O, kolay kolay geri adım atan biri değildi, özellikle de böyle bir laf ettikten sonra.
Sorumluluk mu istiyorsun? Peki. Madem bunu istiyorsun, öyleyse gereğini yapacağım.
Kang Jinwook, bayılıp bilincini kaybeden Choi Sunwoo’nun yerdeki halini hatırladı.
En başından böyle olmalıydı. Yeniden karşıma çıktığın o anda, bu son kaçınılmazdı.
Ama Choi Sunwoo hastanede uyandığından beri işler garip bir hâl almaya başlamıştı. Kang Jinwook, onun neden bayıldığını sorduğunda, doktor garip bir ifadeyle hastanın sağlık durumunun zayıf olduğunu söylemiş ama gizlilik gerekçesiyle daha fazla bilgi vermeyi reddetmişti.
Choi Sunwoo’nun davranışları da tuhaftı. Ona verilen önemsiz görevleri harfiyen yapıyor, göz teması kurmaktan tamamen kaçınıyordu. Oysa önceden öyle miydi? Eskiden, sanki onun dikkatini çekmek için yanıp tutuşuyormuş gibi bakardı, gözleriyle onu delip geçerdi. Bu hali, öncekinden başkaydı.
Sonra, daha önce asla yapmadığı şeyleri yapmaya başladı. Örneğin, şirketin yemekhanesine gitmek ya da tuvalete koşup kusmak gibi. Gerçekten hasta gibi görünüyordu; yüzü ölü gibi solgundu.
“Kesinlikle garip…”
Kendi gibi davranmıyor. Eski hâlinde olsaydı, muhtemelen hiç dikkatimi bile çekmeyecekti.
Ama sadece bir günde, bayıldıktan sonra uyanmasıyla birlikte, Choi Sunwoo’nun belirgin davranış değişikliği, Kang Jinwook’un zihninde gittikçe daha fazla yer etmeye başlamıştı. Garip olan, Choi Sunwoo’nun artık alışıldık şekilde davranmaması, Jinwook’u rahatsız ediyordu.
Şu an bunları düşünmenin zamanı değil.
Asıl mesele şuydu: Kang Jinwook’un inatçı bir doğası vardı. Bir şeye takıldığında, o mesele çözülene kadar peşini bırakmazdı.
…..
Sunwoo taksinin camından dalgın gözlerle dışarıyı izlerken, aniden göz alıcı şekilde aydınlatılmış bir süpermarket fark etti ve aniden orada durmaya karar verdi.
“Şoför bey, lütfen burada durun!”
Taksiden inen Sunwoo, doğruca süpermarkete yöneldi.
Bakalım, ne alsam?
Raflara göz gezdirerek ne alacağına karar vermeye çalıştı, ardından telefonunu çıkarıp arama çubuğuna “sabah bulantısına iyi gelen yiyecekler” yazdı.
Ekran bir anda fotoğraflar ve makalelerle doldu. Sunwoo yanağını kaşırken sayfaları karıştırmaya başladı.
Görünüşe göre belirtiler kişiden kişiye değişiyor.
Kimileri pirinç bile yiyemiyordu, bazıları et ya da balıktan tiksiniyordu. Sadece erişte isteyenler vardı ya da yalnızca sıvı şeyler tüketebilenler.
“Ah, bebek mi bekliyorsunuz?”
Aniden gelen sesle irkilen Sunwoo, arkasını döndüğünde ona gülümseyen bir kadınla karşılaştı.
“Efendim?”
“Eşinizin sabah bulantıları bayağı şiddetli olmalı. Meyve almayı düşünebilirsiniz, çoğu kişi onları tolere edebiliyor. Soğuk erişte de iyi gelir mesela… Bir de süt!”
Kadın, hamile olanın Sunwoo olabileceğini hiç düşünmemişti belli ki; hemen öneriler sıralamaya başlamıştı.
“Ah, evet…”
Eşim değil… Benim… Tabii, bu farkında olunmadan yaşanan bir hamilelik…
Ama bunu açıklayamayacağı için, Sunwoo yalnızca mahcup bir şekilde başını salladı.
“Gerçekten herkesin deneyimi farklı. Ben neredeyse hiçbir şeyi yiyemezken balığı çok severdim. Özellikle de kaya balığıyla yapılan acılı balık yahnisini!”
Sunwoo şaşkınlıkla dinlerken, kadın kendi hikâyesini anlatmaya devam etti. Deniz kıyısında büyüdüğü için balığı sevdiğini söylüyordu. Sunwoo ise bir an durup düşündü…
Ben neden bu yabancının hikâyesini dinliyorum ki? Bu kadın da kim?
Kadın birden “Kaç haftalık?” diye sordu.
Sunwoo gözlerini kırpıştırdı. “Efendim?”
Kadın “Yani… eşiniz kaç haftalık hamile?” diye açıkladı.
“Ah… 6 hafta,” dedi Sunwoo, konuşmanın yönünden iyice şaşkına dönerek.
“Yani daha çok başındasınız. Vah vah, ikinizin de işi zor. 16 haftaya kadar sürebiliyor.”
Bu beklenmedik bilgi karşısında ağzı açık kaldı. “16 hafta mı?”
“Evet. Ben 14. haftaya kadar dayandım. Gerçekten sinir bozucuydu ama sonra ne oldu dersin, bir alfa oğul doğurdum!” Kadın çocuğuyla dolaylı olarak övünüyordu ama Sunwoo, kendi endişeleriyle öylesine meşguldü ki bunu pek fark etmedi.
Sunwoo’nun yüzü endişeyle karardı. Birkaç ay daha buna katlanmam gerekecek ha… diye düşündü
Alışveriş sepetini kadının önerdiği gibi, meyve, soğuk erişte ve sütle doldurdu. İyi beslenmek önemli, diye kazıdı kafasına.
Poşetleri ağzına kadar dolu bir şekilde marketten çıktı ve kendinden emin adımlarla evine doğru yöneldi. Ancak apartmanının girişine tam vardığında, adının yüksek sesle söylendiğini duydu.
“Choi Sunwoo!”
Yorum