Koyu Switch Mode

Global University Entrance Examination [Novel] Bölüm 3: Hücre Hapsi

A+ A-

Çevirmen: Ari


Bölüm 3: Hücre Hapsi

Pozisyonlarına bakılırsa öndeki adam muhtemelen gözetmen 001’di.

Kardan korunmaya gelen bir ziyaretçi gibi kulübeye bakarken deri eldivenlerini çıkardı ve gülümseyerek şunları söyledi: “Hiç fena değil, ateş bile var. Dışarıda kar çok yoğun, buraya gelene kadar dondum.”

Kimse gülümsemedi.

Odadakilerin çoğu geri çekildi.

Bu tepkiyi fark etmemiş gibi yaptı ve ellerini ısıtmak için ağır ağır sobanın yanına gitti. Az önceki gülümsemesi hâlâ dudaklarındaydı ve ifadesinde alaycı bir hava vardı.

Omuzlarındaki ve yakasındaki kar, geride hafif nemli bir leke bırakarak kayboldu. Sonra yavaş yavaş kurudu.

Herkes ona bakıyordu ama kimse konuşmaya cesaret edemedi.

Dışarı atılan teneke kutu paramparça olmuştu ama karda vücutlarında tek bir çizik bile olmadan buraya kadar gelebilmişlerdi.

Yu Wen titrerken You Huo’nun arkasına saklandı. O kadar çok titriyordu ki You Huo’nun bile onunla birlikte titremesine neden oldu.

Zavallı bir şekilde sordu: “Onlar insan mı?”

Gözetmen 001 bunu duymuş gibi görünüyordu, You Huo’ya bakmak için döndü.

Gözleri son derece koyu bir siyahtı. Arkasındaki ışığın gölgesine gizlenmişti ve ateşten gelen ışık gözlerinde titriyordu. Alaycı bakışları hâlâ oradaydı.

You Huo ifadesizce ona baktı. Arkasında titreyen çocuğu yakaladı ve sakince sordu: “Çeneni kapayabilir misin?”

Yu Wen hareket etmeye bile cesaret edemedi.

Gözetmen 001 ellerini ısıtmayı bitirip tekrar eldivenlerini takana kadar kapıda duran gözetmen resmi bir tonda konuştu: “Biz bu turun gözetmenleriyiz. Ben 154 numarayım. Az önce iki kişinin sınav kurallarına uymadığı haberini aldık.”

Hamile Yu Yao’nun rengi soldu. Dik duramıyordu ve neredeyse bayılmak üzereydi. Gözlerinden bir su musluğu gibi yaşlar akıyordu.

Koltuğa bağlı kel adama gelince… nefes almaya bile cesaret edemiyordu.

“Fakat……”

Biri aniden söze girdi.

Gözetmen 154 durdu ve konuşan kişiye baktı.

Yu Wen, You Huo’nun arkasından hızla kafasını uzattı.

Beklenmedik bir şekilde konuşan kişi alkolik yaşlı adam Lao Yu’ydu.

“…Soruyu nasıl cevaplamamız gerektiği bize söylenmedi.” Lao Yu korkuyla kekeledi.

154, “Tüm kurallar için ipuçları var.” dedi.

“İpuçları nerede?”

154 numara ona ifadesizce baktı: “Sınava giren ben değilim.”

“A-ama biz bilmiyorduk! Bilmiyorsak suçlu sayılmayız…” Lao Yu’nun sesi gitgide kısıldı ve sonunda sivrisinek vızıltısına dönüştü.

154 numara: “Bunun bizimle ilgisi yok.”

Bir an duraksadıktan sonra asık suratla konuşmaya devam etti: “Sadece kuralları ihlal eden ilgili adayları cezalandıracağız. Diğerleri sınava devam edebilirler.”

Bunu söylerken beyaz bir not kağıdı çıkardı. Üzerine karalanmış bilgileri okudu.

“Kaynaklarımıza göre, suçlu orta yaşlı bir adam ve genç bir kızdı–“

Gözetmen 001’e bakmak için döndü. Sonra tekrar elindeki nota baktı ve birkaç saniye durdu. Sert bir ifadeyle tekrarladı: “Orta yaşlı adam ve hanımefendi. Bu iki suçlu bizimle geliyor.”

Bunu söylerken diğer gözetmen kel adamı kanepeden almış ve ölü bir köpek gibi kapıya sürüklemişti.

Kapı açıldığı an soğuk hava içeri hücum etti.

Kar parçacıkları yüzlerini kapladı ve odadaki herkes çığlık atarak ateşe doğru büzüştü. Sanki üzerlerine bir kar tanesi düşse toz olup gideceklerdi.

Herkes 922 numaralı gözetmenin kel adamla dışarı çıkıp kar fırtınasında kaybolmasını izledi.

Geriye sadece kel adamın korkunç çığlıkları ve yerdeki küçük su birikintisi kalmıştı.

154 donuk ifadesiyle devam etti: “Bir de genç kız var, hm, o…”

Yukarı baktı ve kaşlarını çatarak odayı taradı.

Lao Yu ve iki iyi kalpli yaşlı kadın, Yu Yao’yu arkalarına saklamak için daha önceki kaostan yararlanmışlardı ama korkudan yaprak gibi titriyorlardı.

154’ün gözleri tam o tarafa bakmak üzereyken gözetmen 001 çenesini You Huo’ya doğrulttu, “Diğeri o. Onu uzaklaştır.”

“Kim?”

154 numara tekrar elindeki nota baktı.

Keskin hatlarla yazılmış el yazısında açıkça belirtilmişti- Genç bir kız.

154 boş gözlerle You Huo’ya baktı. You Huo ise soğuk bir şekilde gözetmen 001’e bakıyordu.

154 emindi ki bu soğuk suratlı yakışıklı adam elinde bıçak olsa çoktan patronunun kafasını keserdi.

“Bu–“

Tam konuşmak istediğinde, ona emirleri veren gözetmen 001 ceketinin yakasını kaldırdı ve kar fırtınasına doğru yürüdü.

***

“Lanet olsun! Ge!!”

“Kahretsin!! Neden hiçbiriniz gerçeği söylemiyorsunuz!!” Lao Yu patladı.

“O değil! Benim! O değil-” Yu Yao birkaç saniyeliğine şaşkına dönmüştü, kendine gelir gelmez herkesin arkasından çıktı.

O tarafa baktıklarında kapı hâlâ açıktı. Kar, şiddetli rüzgarla birlikte odaya sızmaya devam ediyordu. Ancak kapının yanında hiç kimse yoktu.

Üç gözetmen, kel adam ve haksız yere suçlanan You Huo ile birlikte ses çıkarmadan ortadan kaybolmuştu.

“Bağırmayı kes! Çoktan gittiler. İstersen gidip onların peşine düşebilirsin!” Dövmeli adam dişlerini gıcırdattı ve kapıyı çarparak kapatmak için ilerledi. Hatta iki kere kilitledi.

Oda sessizleşti. Lao Yu’nun gözleri kırmızıydı. Kalçasını öfkeyle tokatladı ve yere oturdu.

Yu Yao sandalyeye geri düştü. Daha da sefil bir şekilde ağlamaya başladı.

Bu kulübeye girdiğinden beri ağlamayı kesmemişti. Ömür boyu akıtmadığı gözyaşını akıtarak bitirmek üzereydi.

Yu Wen solgun bir yüzle kapıya doğru baktı. Sonra babasına bakmak arkasını döndü. Kaşlarını çatarak, “Ge bana bir mesaj bıraktı.” dedi.

“Ne?” Lao Yu şok olmuştu.

O gözetmen onu o kadar hızlı götürmüştü ki, You Huo mesaj bırakmak için ne ara zaman bulabilmişti?

Yu Wen: “Benden bir bıçak bulmamı istedi.”

“Ne bıçağı?”

Yu Wen yavaşça başını salladı. Cevap vermedi. Bunun yerine cevap duvarına bakmak için döndü.

Lao Yu da o tarafa baktı.

Gözleri yavaşça duvarda gezindi. Sonunda tek bir yere sabitlendi.

İnce bıçak izleri vardı.

“Bunları kim yaptı?” Lao Yu bir an için sersemledi.

Yu Wen: “Daha önce de oradaydı. Soru sorulmadan önce görmüştüm.”

Bir süre düşündü ve sonunda ağabeyinin önceki hareketlerinin nedenini anladı.

“Şimdi anlıyorum.”

Lao Yu’nun kafası çok karışmıştı: “Neyi?”

“Ge daha önce sürekli kalem aradığını söylüyordu ama elinde bir balta tutuyordu.” Yu Wen duvardaki bıçak izlerine baktı ve “Daha önce o gözetmen tüm kurallar için ipuçları olduğunu söylememiş miydi? Bu bıçak izleri ipucu.”

Mürekkep duvarda iz bırakamıyordu, ama bıçak bırakabilirdi.

Yani sözde kalem.

Lao Yu’nun gözleri parladı. İç çekti ve dedi ki, “Tabii, o hâlâ çok zeki.”

Yu Wen: “Ha?”

“O zaman bir bıçak bulalım! Bu da biraz yardımcı olur.”

Lao Yu, diğerlerine bu haberi bildirmek için arkasını dönmek istedi ama Yu Wen hızla ağzını kapattı.

“Hayır, hayır, hayır, yapma!”

Yu Wen, Lao Yu’yu teselli ediyormuş gibi yaptı. Lao Yu’nun sırtını okşadı ve şöyle dedi: “Endişelenme, endişelenme. Ge iyi olacak!”

Lao Yu’nun o kadar çok sırtına vurulmuştu ki kan kusmak üzereydi.

Yu Wen son derece kısık bir sesle konuştu, “Ge bıçağın saklandığını söyledi.”

***

Kar fırtınası güçlendi.

Rüzgar her yönden kontrolsüzce esiyordu. Dışarıda her yer pusluydu ve dağların ve ağaçların ana hatları görülemiyordu. Yalnızca uzaktaki zayıf ışıkların parıltısı belli oluyordu.

You Huo soğuk bir ifadeyle karda yürüdü.

Kapıdan itildiği an arkasındaki kulübe gözden kaybolmuştu. Artık geri dönmek istese de dönemezdi.

Ancak teyit ettiği bir şey vardı– Gözetmenlerin eşliğindeyken karda paramparça olmayacaklardı.

Fakat karla karşılaştırıldığında gözetmenler daha kötü hissetmesine neden oluyordu.

Kel adam hâlâ keder içindeydi. Bir cenazedeymiş gibi görünüyordu. Neyse ki fazla ileri yürümediler. Hepsi donarak ölmeden önce sonunda bir ev göründü.

Ormanın ortasında tek başına duran batı tarzı çok küçük bir binaydı.

Genelde hayaletlerin yaşamayı sevdiği türden evlere benziyordu.

“İşte geldik.” 154 numara You Huo’yu içeri itti.

Işığın altında You Huo’nun yakışıklı yüzü belli oldu, soğuktan kaskatı kesilmişti, ince dudakları sımsıkı birbirlerine bastırılmıştı, cildi buz gibi ve solgundu.

Bu küçük bina bir çeşit tadilattan geçmiş olmalıydı, tamamen duvar resimleri ve heykellerle kaplıydı. Büyük-küçük heykeller binanın her köşesini kaplıyorlardı. Etrafına baktığında kendisini solgun, sert bir yüzle karşı karşıya buldu.

Kel adam içeri girdiği an yere yığılmıştı.

Başka bir su birikintisinden çıkmak üzere olduğunu gören 922 numaralı gözetmen, onu koridordan aşağıya sürüklemekten çekinmedi.

Kel adamın haykırışları tekrar duyuldu: “Ne yapıyorsun? Yanılmışım. Yanılmışım– Bir daha yanlış bir şey yapmayacağım! Bana ne yapacaksınız?!”

“Korkuyor musun?”

Aniden kulağının dibinde derin bir ses yankılandı.

You Huo’nun yanında duran gözetmen 001 eldivenlerini çıkarırken bunu gelişigüzel bir şekilde sordu.

You Huo ona yalnızca baktı ve dümdüz yanından geçti.

154 Numara, önce You Huo’ya, ardından 001’e döndü.

“Neden bana bakıyorsun?” Gözetmen 001 çenesiyle koridoru işaret etti. Uyuşuk bir şekilde, “Acele et ve git. Seni beklemeyecek.”

***

Bu batı tasarımlı bina çok büyük görünmüyordu ama koridorlar oldukça uzundu.

Hatta insanlara burada bir hayaletin var olup olmadığını merak ettirmeye başlayacak ve asla dışarı çıkamayacaklarını düşündürtecek kadar uzundu.

Neyse ki sonsuz bir koridor değildi.

Birkaç dakika sonra 922 adımlarını durdurdu ve bir kapıyı açtı. Kel adamı içeri ittikten sonra kapıyı kilitledi.

You Huo sonunda ağzını açtı ve sordu: “Ceza ne?”

154 numara bir an afalladıktan sonra “Hücre hapsi,” diye yanıtladı.

You Huo: “……”

Bu bir grup insanın evcilik oynamaya bağımlı olabileceğini düşünmeye başlamıştı.

154 numaraya baktı.

154: “Yalan söylemiyorum. Gerçekten de ceza hücre hapsi.”

Gözetmen olmasına rağmen bunu söylerken nedense sesi biraz değişmişti ve biraz gergin gibiydi.

“Korkuyorsun.” dedi You Huo, “Daha önce hapsedilmiş miydin?”

154 kaşlarını çattı, “Neden korkayım? Sen daha çok korkmalısın.”

Bunu söylemeyi bitirdikten sonra ayağının altında garip bir şey hissetti. Ayak tabanının altındaki his farklıydı. Biraz… yapışkan gibiydi.

Sonra hafif bir su sesi duydu.

Aşağı baktı ve kapının altından yoğun bir şeyin sızdığını gördü.

Kapının arkasında kel adam vardı.

İki saniye sersemledikten sonra tepki gösterdi. Kapının altından sızan şey kandı.

“Merak etme, ölmezsin.” 154 onu teselli etti ve karşı taraftaki başka bir kapıyı açarak You Huo’yu içeri itmek için düşüncelere daldığı kısacık andan yararlandı: “Zamanını en iyi şekilde değerlendir.”

İşi bitince kapıyı çarparak kapattı. Dışarıdan bir kilidin takırtısı duyuldu.

You Huo, gözetmenin sesini kapıların arasındaki çatlaklardan belli belirsiz bir şekilde duydu. “Yanlış malzemeyi kullandığınız için o kadar sert olmamalılar. Hücre hapsi size yalnızca hayatınızdaki en korkunç şeyleri tekrar yaşatır. Üç saat sonra seni alırım.”

***

Küçük batı binasının ikinci katında, gözetmen 001 bir eliyle çenesini destekleyerek koltuğunda oturuyordu.

Masanın üzerinde metal bir çubuk vardı ve üzerinde simsiyah bir kuş duruyordu.

Gözleri dışarıdaki karla kaplı ormanı seyrediyor ve parmağıyla kuşun kafasını ovuşturuyorken yüzünde hiçbir ifade yoktu. Açıkça çok sıkılmıştı.

Gözetmen 922 sinirle şikayet etti: “Kahretsin, buraya gelene kadar dört kez altına işedi. Bir şey söylüyorum, altına işiyor. Başka bir şey söylüyorum ve yine altına işiyor!”

154 elindeki kağıdı sallayarak içeri girdi: “Genç kız! Genç kızı kendiniz yazdınız!”

Artık donuk ifadesini koruyamıyordu. Eğer 100 kat cesaret daha verilseydi, kağıdı 001’in yüzüne fırlatacak kadar bile cesur olabilirdi.

Ne yazık ki şu an için buna cesaret edemiyordu.

Fakat ikisi de bir süre şikayet ettikten sonra koltukta oturan kişinin tepki vermediğini fark ettiler. Pencereden dışarı bakmaya devam ediyordu.

“Patron? Patron?” 922 birkaç kez seslenmeyi denedi ama en sonunda sesini yükseltmek zorunda kaldı: “Qin Jiu!”

Gözetmen 001 kendine geldi.

922, azarlanması için 154’ü öne itti ve kendisi hızla geri kaçtı.

154: “……”

Siktir git.

Qin Jiu’nun gözleri ikisi arasında gidip geldi: “Az önce dikkat etmediğim için duymadım. Şikayetin neydi?”

154 başını salladı. “Unut gitsin.”

922 çekinerek yaklaştı. “Patron…… Sorun ne?”

Qin Jiu kaşını kaldırdı. “Neyden bahsediyorsun?”

922, “Yani… Sadece kötü bir ruh halinde gibi göründüğünüzü hissettim.” dedi.

“Öyle mi?”

“Evet, biraz.” 922: “Nöbetçi olmak için sürüklendiğiniz için mi?” dedi.

“Hayır.”

“Öyleyse neden…” diye mırıldandı 154.

“Yüksek sesle konuş. Ne dediğini duyamıyorum.” Qin Jiu ona baktı.

Zifiri kara gözleriyle başkalarına baktığında her zaman onlara bir rahatsızlık hissi verirdi. 154 ve 922 neredeyse 3 yıldır onunla çalışsalar bile buna bir türlü alışamamışlardı.

154 bir kez daha geri çekildi. Boğazını temizledi ve şöyle dedi: “…Dedim ki… neden keyfine göre kuralları çiğnemeyen birini buraya sürükledin? Bu da kural ihlali değil mi?”

Qin Jiu, “Kurallara uyuyorum. Elinde ‘mürekkep’ vardı. Görmedin mi?”

154 bir an afalladı: “Ah, görmedim…”

Qin Jiu siyah kuşun kafasını ovuşturdu ve şöyle dedi: “Ayrıca…”

922 ve 154 kulaklarını dikti.

Ancak patronları 10 dakika daha kuşu okşamaya devam etti ve bir sonraki cümleyi söylemedi.

Uzun bir aradan sonra, “Unut gitsin. Önemli değil.”

“……”

İki ast neredeyse gerginlikten ölmek üzereydi. İsyan etmeye cesaret edemediler ve hızla kaçtılar.

***

Batı tasarımlı binanın üçüncü katında küçük bir tavan arası vardı. İçeride, hücre odalarının her birine karşılık gelen ekranlardan oluşan bir duvar vardı.

Hücre odalarındaki insanların deneyimleri buradan görülebilirdi ve bir dereceye kadar sırlarının çoğu bu şekilde öğrenilebilirdi.

Ama o sırada kapıda ağır bir kilit asılıydı. Kimse hücre odalarındaki kameraları gözetlemeye gelmemişti.

Yalnızca iki ekran aydınlıktı. Biri kel adamın olduğu oda, diğeri ise You Huo’nun odasıydı.

Kel adamın odasını gösteren ekran kanla bulanıklaşmıştı. Kırmızı görüntünün içinden asılı bir figürün silueti ve ölümcül solgun bir yüz belli belirsiz görülebiliyordu.

You Huo’nun tarafına gelince, ekran tamamen normaldi. Odanın orijinal görünümü gösteriliyordu; üç ayna, bir duvar saati, tahta bir masa ve sandalye, hepsi bu kadardı.

Üç saat sonra 154 numara anahtarlarla birlikte hücre odasına geldi.

Uçan kol ve bacaklarla karşılaşmaya kendini hazırladı ama kapıyı açtığında sersemledi.

Odada hiçbir anormallik yoktu ve soğuk suratlı yakışıklı adam masanın üzerinde uyuyordu.

Kollarıyla yüzünü kapatırken sınıfta şekerleme yapan bir lise öğrencisi gibi görünüyordu.

154’ün girerken çıkarttığı ses yüzünden uyandı.

Gözlerini açarken kaşlarını çattı ve tekrar kapatmadan önce 154’e baktı. Rahatsız bir ifadeyle gerindikten sonra doğrularak sandalyeye yaslandı. “Bitti mi?”

154: “…”

Biraz daha uyumak ister misin?????

Etiketler: novel oku Global University Entrance Examination [Novel] Bölüm 3: Hücre Hapsi, novel Global University Entrance Examination [Novel] Bölüm 3: Hücre Hapsi, online Global University Entrance Examination [Novel] Bölüm 3: Hücre Hapsi oku, Global University Entrance Examination [Novel] Bölüm 3: Hücre Hapsi bölüm, Global University Entrance Examination [Novel] Bölüm 3: Hücre Hapsi yüksek kalite, Global University Entrance Examination [Novel] Bölüm 3: Hücre Hapsi light novel, ,

Yorum

Sunucu değişikliğinden ötürü bölümlerde sayfalar hatalı olabilir. Gerekli güncellemeleri yapıyoruz ancak biraz zaman alacak. Sabrınız için teşekkürler🌸

X