Koyu Switch Mode

Global University Entrance Examination [Novel] Bölüm 2: Gözetmen

A+ A-

Çevirmen: Ari


Bölüm 2: Gözetmen

You Huo kömür dolu metal tenekeyi Lao Yu’ya doğru tekmeledi ve Lao Yu eğilip dikkatlice içinde ateş yaktıktan sonra alevler etrafa turuncu-kırmızı bir parıltı yaydı.

Yu Wen ateşin yanına çömelerek üzgün bir şekilde odun attı.

Bir süre titreyen alevleri izledi. Ölmeden önce gidip duyguları hakkında konuşacak birini bulması gerektiğini hissediyordu ama yukarı baktığında ağabeyinin yan tarafta durmuş soğuk ve ilgisiz bir ifadeyle ellerini ısıttığını gördü.

Yu Wen birkaç saniye düşündükten sonra onunla konuşmak yerine sessizce ölmeye karar verdi.

“Hmm bu…” Lao Yu aniden konuştu.

You Huo ona baktı.

“Sana nasıl hitap etmem gerektiğini bilmiyorum.” Lao Yu hamile kadının omzuna hafifçe vurdu, “Böyle kocaman bir karınla burada nasıl donmayı bekleyebilirsin? Çok dikkatsizsin, ısınmak için oraya git. Üşütme. Hem senin için hem de bebeğin için iyi değil.”

Bu sözleri duyan hamile kadın bir an şaşkına döndü. Gözyaşları yüzünden usul usul akmaya başladı.

Lao Yu şaşırarak, “Ne oldu? Sorun ne?” diye sordu.

Kadın sessizce, “Yaşayıp yaşamadığını bile bilmiyorum…” dedi.

Bunu söylemesine rağmen sandalyesini hareket ettirdi ve ateşe yaklaştırdı.

Kadın sonunda durmadan önce bir süre ağladı. Genzinden gelen güçlü bir sesle Lao Yu’ya şöyle dedi: “Ah, lütfen bana Yu Yao deyin.”

Lao Yu güldü, “Senin de aynı aileden olmanı beklemiyordum. Yeğenimle yaklaşık aynı yaşta görünüyorsun…”

Lao Yu, gözlerinin ucuyla You Huo’ya baktı. Ardından sözlerini hızla değiştirdi: “……oğlumla demek istedim. Bu lanet olası yerden çıktığımızda, hem anneye hem de bebeğe güvenli bir doğum dilemek için sana büyük, kırmızı bir zarf vereceğim.”

Dövmeli adam somurtkan bir suratla homurdandı: “Lanet olası zaman sınırı varken ve durum böyleyken sohbet mi ediyorsunuz… Siktirin gidin!”

Sözlerini duyan diğerleri bir süre kaskatı kesildi. Daha sonra dağılarak kulübenin etrafını aramaya başladılar.

Ancak diğerleri sorunu çözmek için ipucu ararken, dövmeli adam her türlü av aletini bulmaya odaklanmıştı.

You Huo olduğu yerden uzaklaşmadı. Sobanın yanında ellerini ısıtmaya devam etti. Duvardaki soruya nazikçe dokundu ve ardından sobanın üzerinde duran çeşitli eşyalara baktı.

Birkaç şişe ve kavanoz, bir yığın kararan madeni para, garip şekilli birkaç çakıl taşı, dağılmış tavuk tüyleri ve hatta kim bilir hangi yüzyıldan kalma küflü bir emzik vardı.

Yun Wen, You Huo’nun hareket etmediğini görünce o da hareket etmeye cesaret edemedi.

Üniversite sınavına girmeden önce hocasının söylediklerini hatırladı. Hiçbir fikriniz yoksa, soruyu birkaç kez okuyun. Bunu düşünerek duvarın önünde durdu ve defalarca okudu.

“Bir grup gezgin karlı bir dağa geldi…”

“Gezgin……”

“Karlı dağ………”

“Hmm…………”

Okuduktan sonra kendine geldiğinde odanın çok sessiz olduğunu fark etti. Herkes ona bakıyordu.

Yu Wen: “…Sadece okuyordum.”

Lao Yu, çoğu ebeveynin sahip olduğu sorundan mustaripti. Etrafta çok fazla insan varken oğluyla hava atmak istedi: “Aklına bir şey mi geldi?”

Yu Wen gözlerini devirerek, “Hayır.” dedi.

Herkes anında hayal kırıklığına uğradı. Ardından etrafta dolaşıp ipucu aramaya devam ettiler.

Sadece dövmeli adam pes etmedi. Yu Wen’i şüpheyle sorguladı: “Gerçekten mi? Bir şey saklamaya çalışmıyorsun, değil mi?”

Yu Wen: “Neden saklayayım?”

Dövmeli adam bir süre ona baktı. Bu bakış, karşı taraftakini rahatsız eden türden bir bakıştı.

“İyi o zaman. Saklamasan iyi olur.”

Haydut başkalarını tehdit etmeye alışkın görünüyordu ve ağzından çıkan her kelime sertti. Bunu söyledikten sonra av aletlerini karıştırmaya geri döndü.

Yu Wen sessizce orta parmağını kaldırdı ve içinden şöyle dedi: Aptal.

Bu öğrenci yetişkinliğe yeni girmişti ve hâlâ narsisizmin zirvesindeydi. Dünyadaki herkesin aptal olduğunu ve kendi babasının bile istisna olmadığını düşünüyordu. Tek istisna You Huo’ydu.

Aslında, You Huo’ya sadece son iki yıldır aşinaydı. Lao Yu, You Huo’nun hastalığının tedavisi için yurtdışında kaldığını ve zaman zaman Çin’e geri geldiğini söylemişti. Her döndüğünde evlerinde birkaç gün kalırdı.

Günler toplandığında aslında çok da uzun sayılmazdı.

Ancak Yu Wen ders çalışmakta asla kullanmadığı araştırma ruhunu kullanarak bazı şeyler öğrendi.

Örneğin, You Huo’nun hafızasında bir sorun vardı. Birkaç yıl önce tanıştığı insanlar hakkında hiçbir izlenimi yoktu ve tedavi için yurt dışına gitmesinin nedeni de buydu.

Ayrıca ailedeki büyükler ondan biraz korkuyormuş gibi görünüyordu.

Bu detay Yu Wen’i gerçekten şaşırtmıştı. Lao Yu’ya bunu birkaç kez sormasına rağmen Lao Yu ona her seferinde gereksiz şeyler düşünmeyi bırakmasını söylemişti.

Zaman geçti ve çok geçmeden bunun normal olduğunu düşündü.

Ne de olsa You Huo ile yeni tanışan haydut bile ondan biraz korkmuştu.

Yanında ağabeyi olan Yu Wen, başlangıçta hayduta sataşmak ve onu biraz kızdırmak niyetindeydi ama geri döndüğünde You Huo’nun gittiğini gördü.

Yu Wen: “…Nereye gitti?”

Hamile kadın, Yu Wen’e, “Kimi arıyorsun?” diye sordu.

Kadının dolaşması onun için uygun değildi, bu yüzden diğerleriyle birlikte kulübeyi arayamazdı.

Yu Wen: “Ge’yı.”

Yu Yao: “O tarafa gitti.”

Çenesiyle yönü gösterdi.

Kulübe küçük değildi. Birinci katta oturma odasıyla diğer üç oda vardı, köşede ise yukarıdaki küçük tavan arasına çıkan eski bir ahşap merdiven bulunuyordu.

Ama içeride çok fazla eşya ve çok sayıda insan olduğundan dolayı kulübe küçük ve sıkışık hissettiriyordu.

Birinci kattaki odalar kilitliydi. Üzerlerinde garip tasarımlı ve paslı kilitler vardı.

Daha da tuhafı, bir kapıya horoz, diğer kapıya ise bir tavuk asılmıştı.

İki tavuğun da kanı çekilmişti ama tüyleri düzgünce taranmıştı. Başları aynı yöne eğilmiş haldeydi; onlara bakanlar garip bir korku duygusu hissetmekten kendilerini alamadılar.

Yu Wen geldiğinde You Huo kapının yanındaki gölgede duruyordu.

Tavuklardan daha korkunçtu.

“Ge, elinde ne var?” Yu Wen tüyleri diken diken olan kollarını ovuşturdu.

You Huo tembelce başını kaldırdı. “Bir balta, görmüyor musun?”

“Onu gördüm de…”

Yu Wen içten içe bunu zaten gördüğü için sorduğunu söylemek istedi. Neden birdenbire elinde balta tutuyorsun?

Balta tutup tutmaması önemli değildi ama diğer elinin başparmağıyla dikkatsizce baltanın bıçağına dokunuyordu.

Başını kaldırmadan, “Etrafa baktıktan sonra aklına bir şey geldi mi?” diye sordu.

“Ah?” Yu Wen’in kafası biraz karışmıştı, “Ne gibi?”

You Huo ona baktı.

Uzun boyu nedeniyle başkalarına bakarken başını eğmek zorunda kalıyordu. Gözleri açık kahverengi renkteydi ve göz kapakları çok inceydi. Çok yakışıklı olmasına rağmen ifadesiz yüzüyle kibirli ve mesafeli bir duygu yayıyordu.

Tarif etmesi zordu. Her halükarda, ilk bakışta herhangi bir yakınlık hissedemezdiniz.

Yu Wen bu bakışı kaldıramadı ve “Bana bir örnek ver.” dedi.

You Huo: “Karlı dağlarla ilgili hangi sorular var?”

Yu Wen: “……Emin değilim.”

You Huo: “Okula gitmedin mi?”

Yu Wen: “Gittim……”

You Huo: “Derslere senin yerine bir köpek mi girdi?”

Yu Wen: “Birkaç şey öğrendim… Üçü uzun ve biri kısaysa en kısa seçeneği seçmek, üçü kısa ve biri uzunsa en uzun olanı seçmek, iki uzun ve iki kısa seçenek varsa B’yi seçmek ve hepsi farklıysa C’yi seçmek. Fizik sınavları için bu taktiğe güvendim.”

You Huo: “……”

Yu Wen: “Başka bir taktik daha var.”

You Huo: “……”

Yu Wen: “Vazgeçmek.”

You Huo: “Def ol.”

Yu Wen, devam ederse baltanın muhtemelen kafasına saplanacağını tahmin etti ve bu yüzden hızla çenesini kapattı.

Sevgili kuzeni de bakışlarını çevirerek artık ona ilgi göstermedi.

Bir süre sonra Yu Wen kendini tutamadı ve başka bir soru sordu: “Ge, neden bunu tutuyorsun?”

“Git kalem bul.” You Huo bunu söyledi ve hayal kırıklığıyla homurdandı. Daha sonra küçük baltayı bir çöp kovasına attı.

Yu Wen baltaya baktı: “Ne arıyorsun?”

You Huo: “Kalem.”

Yu Wen, ya kendisinin ya da You Huo’nun deli olması gerektiğini hissetti.

You Huo ona daha fazla ilgi göstermedi. Bunu söyledikten sonra tahta merdivenlerden yukarı çıktı.

***

Etrafta arama yaparken zaman çok hızlı geçmişti.

Duvardaki kırmızı sayı 6’dan 5’e ve ardından 4’e değişiyordu.

Cevapların toplanma zamanı gitgide yaklaştıkça herkes daha da gerginleşiyordu. Hiçbir fikirleri yoktu ve nereden başlayacaklarını bilmiyorlardı. Hatta önlerinde bir üniversite giriş sınavındakine benzer geri sayım bile vardı.

Böyle güçlü bir baskı altındayken insanlar her zaman paniğe kapılmaya ve gelişigüzel tahminlerde bulunmaya eğilimli olurlardı.

You Huo aşağı indiğinde, hamile kadın elinde küçük siyah bir şişe tutuyordu ve boş duvara bir şeyler yazmak üzereydi.

Şişeden yoğun asidik bir koku yayılıyordu. Uzun süredir dışarıda bırakılmış bir mürekkep gibiydi ama rengi mürekkepten biraz farklıydı. Belki de loş ışıktan dolayıydı, rengi biraz kahverengi gibi görünüyordu.

“Ben… Böyle yazmak gerçekten doğru mu…?” Yu Yao’nun yüzü solgundu ve yaşadığı panik sesinden bile belliydi. Diğerlerinden güvence istercesine, “Bunun fizikle pek ilgisi yok…”

“Soru hakkında hiçbir bilgimiz yok, bu yüzden bize neyin puan verebileceğini kim bilebilir!” Kel ve kısa boylu, orta yaşlı bir adam asık bir suratla bağırdı: “Doğru cevap diye bir şey olduğundan bile şüpheliyim! Bu duvar şimdi boş ve 6 saat sonra da boş kalmaya devam edecek. Ölümden kaçamayız.” Ardından Yu Yao’ya dik dik baktı, “Yazacak cesaretin yok mu? Sen yapmazsan ben yaparım!”

Yu Yao biraz geri çekildi. Islak parmağı hâlâ duvardaydı.

İki vuruş yaptı ama parmağının ucundaki mürekkebin duvarda iz bırakmadığını gördü. Yaptığı vuruşlar çoktan kaybolmuştu.

Hatta hafif su sesleri eşlik ediyordu.

Sanki cevap duvarı……. mürekkebi yutmuş gibiydi!

“Ben, ben yapamıyorum…” Yu Yao paniğe kapıldı.

“Bu nasıl mümkün olabilir?! Yeterli mürekkep yok mu?” Kel adam koşarak geldi, parmağını mürekkep şişesine soktu ve kuvvetlice duvara bastırdı.

Sonuç öncekiyle aynıydı.

Daha bir vuruşu çizmeyi bitiremeden, başlangıcı çoktan kaybolmuştu.

Hafif su sesi tekrar duyuldu.

Kel adam bir süre afalladı. Duyguları aniden kontrolden çıktı: “Hayır… Neden yazamıyoruz? Yeterli mürekkep olmadığı için olmalı… yeterli mürekkep yok… evet…”

Mürekkep şişesini almak için uzandı.

Tam mürekkep şişesinin tamamı duvara dökülmek üzereyken, kel adamın eli aniden tutuldu.

Kel adam, You Huo’nun ona yukarıdan baktığını gördü. Soğuk bir yüzle kayıtsızca şöyle dedi: “Kendine gel. Sorun duvarda.”

Kel adam içten içe biraz mücadele etti. Yüzü kıpkırmızı olmuştu ama elini çekemiyordu.

“Yu Wen.” You Huo başını çevirdi, “Bana duvarın yanındaki ipi ver.”

Kel adam, yüzü kıpkırmızı ve boynundaki damarlar şişkin hâldeyken mücadele etti: “Ne yapıyorsun?!”

You Huo esnek bir şekilde düğüm atmak için tek elini kullandı. İpi etrafına doladı ve kollarını birbirine bağladı.

Yu Wen şok olmuştu: “Ge… Daha önce ne yapıyordun? Bunu nasıl bu kadar ustaca yapabiliyorsun?”

You Huo’nun açık renkli gözleri onun üzerinde gezindi.

Yu Wen ancak o zaman hatırladı… Ağabeyinin kendisi de muhtemelen bu sorunun cevabını bilmiyordu.

Kel adam eski kanepeye atıldı. You Huo sözde “mürekkep” şişesini kapattı.

Şişe kapağı kapatıldığı anda, odadaki herkes yumuşak bir ses duydu.

“Kim o?!”

Herkesin tüyleri diken diken oldu.

Cevap duvarındaki son leke silinirken, başlangıçtaki boşlukta aniden bir satır belirdi:

【İhlal uyarısı: Doğru sınav malzemesini kullanmadınız. Gözetmenler bilgilendirildi.】

【Gözetmenler: 001, 154, 922】

Kulübedeki horoz birden ötmeye başladı.

Yu Wen o kadar korkmuştu ki neredeyse onunla birlikte çığlık atacaktı. Ağabeyinin koluna yapıştı ve irice açılmış gözlerle korkuyla kapıya baktı.

You Huo kapıya doğru yürümek istedi ama Yu Wen onu tutmaya çalışan ölü bir balık gibi koluna asılmıştı. Sonuç olarak kapıya doğru hareket ederken Yu Wen’de onunla birlikte sürüklendi.

Pencerenin dışında, yoğun kar fırtınasının içinde, uzakta üç figür belirdi.

Öndeki kişi uzun boyluydu, kısa siyah saçları vardı ve ince bir ceket giyiyordu. Sadece figürüne bakıldığında bile vücudunun düzgün ve güçlü olduğu görülebilirdi. Kapıya doğru yürürken şiddetli bir rüzgar esti ve kapıdaki kar görüşünü engelledi.

Başını eğerek biraz gözlerini kırpıştırdıktan sonra yüzünden kar parçacıkları düştü. Tekrar yukarı baktığında, karın bir kısmını yansıtan kara gözleri tesadüfen You Huo’ya takıldı.

You Huo bilinçsizce küpesine dokundu.

Yu Wen, sivrisinek vızıltısına benzer kısık bir sesle fısıldadı: “Bana onu tanıdığını söyleme?”

You Huo kaşlarını çattı ve sessizce cevap verdi: “Unuttum.”

Etiketler: novel oku Global University Entrance Examination [Novel] Bölüm 2: Gözetmen, novel Global University Entrance Examination [Novel] Bölüm 2: Gözetmen, online Global University Entrance Examination [Novel] Bölüm 2: Gözetmen oku, Global University Entrance Examination [Novel] Bölüm 2: Gözetmen bölüm, Global University Entrance Examination [Novel] Bölüm 2: Gözetmen yüksek kalite, Global University Entrance Examination [Novel] Bölüm 2: Gözetmen light novel, ,

Yorum

Sunucu değişikliğinden ötürü bölümlerde sayfalar hatalı olabilir. Gerekli güncellemeleri yapıyoruz ancak biraz zaman alacak. Sabrınız için teşekkürler🌸

X