Koyu Switch Mode

Everyday the Protagonist Wants to Capture Me [Novel] Bölüm 50: Kaplıca Sularında Kaymak Ve Düşmek

A+ A-

Çevirmen: Yuuki


Kaplıcanın yanındaki zemin düzdü. Çekingen Chu Yu, yüzü kendi utanmazlığına kızarırken Xie Xi’nin oraya oturmasını sağladı. Derin bir nefes aldı.

 

Anlık bir dürtüyle kabul etmişti bunu…

 

Neyse ki kaplıca çok buharlıydı bu yüzden Xie Xi, yüzünü net bir şekilde göremeyebilirdi…

 

Chu Yu önündeki şeye bakmak için bakışlarını indirdi. Xie Xi’nin küçük kardeşi onun saf, seçkin, iyi görünümünden tamamen farklıydı ve aslında hiç de küçük değildi. ‘Ağabey’i mor ve sert görünümlüydü.

 

Umulanın aksine Xie Xi çok endişeliydi. Yüzü kıpkırmızı oluyordu. “…Shixiong, kendini zorlamana gerek yok.”

 

Sırf bundan dolayı Chu Yu hemen geri çekilme planından vazgeçti. Ona yan bir bakış atarken sordu: “Gerçekten denemek istemiyor musun?”

 

“…” Xie Xi başını eğdi ve fısıldadı: “Ben, ben gelişigüzel bir şekilde söylemiştim, Shixiong’un söz vermesini beklemiyordum…”

 

Chu Yu, ifadesiz bir yüzle Xie Xi’nin ‘yoldaş’ını nezaketsizce tutmak için uzandı.

 

Xie Xi’nin ifadesi değişti ve zeminde dinlenen ellerini yumruk yaptı. Nefes nefese kaldı, gözleri bulanıklaşıyordu: “Shixiong…”

 

[Kaplıca sularında kaymak ve düşmek.

Bir balık, pulları kazınarak ustalıkla hazırlandı, ardından pişirilip yendi…

Shixiong’u dinleyeceğim çünkü ben sevimli küçük bir Xie Xi’yim.

Yaşamın Müthiş Uyumu.]

 

***

 

İfadesiz bir yüzle Chu Yu, gözü önünde akan yorum barajına baktı. Gökyüzünü kaplamaya, dünyayı örtmeye yeterdi.

 

[KullanıcıMiaoMiao: *kutlama çiçekleri saçılır* Sonunda, balık bir kez daha yendi!\(≧▽≦)/ +2 puan]

 

[KullanıcıTedaviGereken: Biliyorsun, kaplıcalar ve balıklar mükemmel bir eşleşmedir. +2 puan]

 

[KullanıcıSusamlıMantı: Shixiong’un kalbindeki gerçek: Gel, çık üstüme, yüz yüze. +2 puan]

 

[KullanıcıMajesteleriİmparatorCariye: Sıcak ve acılı balık, Shidi lezzetli miydi? _(:з)∠)_ +2 puan]

 

[KullanıcıKüçükMoePeriliKöşkü: Üstümdeki okuyucu, Shixiong’un lezzetli olup olmadığını sorman gerekmiyor mu? +2 puan]

 

 

Sistem, eğer barajı kapatmazsan oynayamayız…

 

Sistem’in ufak bir şikayeti vardı: “Birkaç gündür yöneticiye, oynayabilsin diye barajı ertelemesinde yardımcı oluyorum zaten~ Bu kişi cidden elinden gelenin en iyisini yaptı~”

 

Chu Yu: “…Teşekkür ederim. Bu arada, ‘bu kişi’ demişken sen bir insan mısın?”

 

Sistem yumuşak bir ‘hihi’ sesi çıkardı.

 

Chu Yu sessizdi. Görünen o ki Xie Xi ve o… aşık olduğu için Sistem gerçekten de fujoshi bir Sistem’e dönüşmüştü…

 

Arkasındaki kişiden yumuşak bir ses geldi ve belini tutan eli yaramazlık yapmaya başladı. Xie Xi, Chu Yu’nun kulağına konuştu, nefesi sıcacıktı: “Shixiong neden dalgın?”

 

Chu Yu, Xie Xi’ye yan yan baktı. Kılıcı hakkındaki düşüncelerine odaklanmışken az önce yaşananlar konusunda kafa yordu.

 

Birkaç gün dağın tepesinde oyalanıp kalmışlardı… Xie Xi’nin görünümü artık sağlıklıydı fakat Chu Yu bitkin ve güçsüz hissediyordu.

 

Peki ya Xie Xi’nin yarası? Kendini dizginleme işine ne olmuştu?

 

Bu, Chu Yu’nun uzun süre Xie Xi’yi çekimser bırakmasının zalim sonuçları mıydı?

 

Chu Yu, dün gece yarısına kadar nasıl birbirlerine dolaştıklarını düşünürken iç geçirdi. Şu anda beli ağrıyordu ve bacakları güçten düşmüştü. Açıkça bu kişinin eğitimindeki bir hataydı bu, en üst düzeyde bir hata. Kendini dizginleme üzerine herhangi bir ısrar yalnızca karşıt etkiye sebep olacak ve sonunda en çok perişan olacak kişi, o olacaktır.

 

Xie Xi göz kırpıştırdı. Chu Yu’nun çenesini kaldırarak dudaklarına tüy kadar hafif bir öpücük kondurdu. “Shixiong ne düşünüyor? Shidi’ye hiçbir şey demedin.”

 

Chu Yu, elini sertçe vurup uzaklaştırdı. “Dur artık. Dalga geçmeyi bırak, beni elleme ve öpme.”

 

Xie Xi hâlâ sevimlilik yapıyordu. “Shixiong ne düşünüyor?”

 

“..Doğal ihtiyaçları dikkate almanın, yaşama uygun bir şekilde saygı duymak ve kabul etmekle aynı olduğunu düşünüyordum. Hayat böyle işte. Bu nedenle bazen gergin ve çılgınca. Bazen de nazik ve ılıman. Kaotik ve gergin bir anda uygun bir gevşeme zorunludur. Çok tekdüze olduğunda ise uygun bir ayarlama önemlidir. İleride uygun beden ve ruh yönetimi gerekli…”

 

Xie Xi: “…”

 

Xie Xi’nin kafası karışmış gibi görünüyordu. “Shixiong, ne hakkında konuşuyorsun?”

 

Chu Yu ciddi görünüyordu ve arkasını döndü, sessizdi.

 

Ne hakkında konuştuğunu kim bilir…

 

Çın.”

 

Sistem bir ipucu verdi: “Yöneticinin demek istediği~ yatakta cinsel yorgunluktan dolayı gerçekleşecek, onun ve ana karakterin ölümünden kaçınmak için~ ileride ana karakterin yaklaşımlarını düzenli olarak reddetmeyecek~”

 

Chu Yu: “Haha.”

 

***

 

Qing Tu’ya dönmeden önce Chu Yu, ilk önce Tian Yuan Sekti’nin şu anki durumu hakkında bilgi aldı.

 

Song Jingyi ortaya çıkmamıştı ve Song Yuanzhuo hâlâ sekt ustası koltuğunda oturmaya devam etmeyi başarmıştı.

 

Chu Yu biraz hayâl kırıklığına uğradı.

 

Birkaç günden fazla süren yokluklarından sonra Chu Yu, Chu Sheng’in ne düşündüğü konusunda endişeliydi. Ondan dolayı Chu Yu, yılışık Xie Xi’yi kaba bir şekilde kampın Tian Yuan Sekti’ne ait kısmına itti ve Chu Ailesinin kampına hızla geri döndü.

 

Birkaç günden fazladır görünmemişti bu yüzden Chu Ailesinin nöbetteki kıdemsiz üyeleri Chu Yu’yu gördüğünde bir süre ona boş boş bakmış ardından da seslenmişlerdi: “Üçüncü Genç Efendi, geri döndüğünüzü görmek güzel!”

 

Orijinal Chu Yu’nun her zamanki zarif ve soğuk tavrını sürdürerek ilgisizce başını salladı. Hızlıca Chu Sheng’in odasına gitti, bir an tereddüt etti ama ardından kapıyı çaldı.

 

“…Ağabey? Döndüm. Orada mısın?”

 

Uzun süre sonra kapı itilerek açıldı. Chu Sheng, kızgınlıkla dolu sesiyle hafif bir şekilde konuşurken Chu Yu’ya sıkı sıkı sarıldı. “Kardeşim, beni öldüreceksin. Bir mektup yazıp gitmek… O çocuk hâlâ yaşıyor mu?”

 

Chu Yu şaşırmıştı: Chu Sheng aslında Xie Xi için endişeleniyor olabilir miydi?

 

Chu Sheng ve Xie Xi arasındaki ilişki ilerlerse güzel olurdu. Chu Yu hızla baş salladı. “Dinç ve hayat dolu.”

 

Chu Sheng’in keskin gözleri, Chu Yu’nun boynundaki, gizlemekte başarısız olunmuş izlere kaydı. Bir an sonra Chu Sheng kasvetli bir şekilde San Huo’yu çekti. “Ölmedi mi? Ne demek ölmedi?!”

 

Chu Yu: “…”

 

Chu Yu iç geçirip, açıkça gitmek ve malum kişiyi öldürmek isteyen Chu Sheng’i odaya çekti.

 

Görünen o ki onu çok fazla gözümde büyütmüşüm…

 

Chu Sheng sadece dört gözle Xie Xi’nin ölümünü bekliyordu…

 

Chu Yu odaya girdiğinde ağır bir mürekkep kokusu aldı. Etrafa bakınırken odanın kaligrafi ve çizim kağıtlarıyla dolu olduğunu gördü. Chu Yu bir çizim aldı. Portredeki kişi, bir ölümsüz gibi saf ve soğukkanlı görünüyordu. Detaylar mükemmeldi ve fırça işçiliği eşsiz derecede güzeldi, genel olarak portre oldukça parlak ve canlıydı. Portredeki asil, soğuk, zarif ve görkemli kişi tasvirinin; bu değersiz Chu Yu’dan başkası olmadığını fark etmek için çok dikkatlice incelemeye gerek yoktu.

 

Çizimin yanında; birbirinin ardı sıra tekrar tekrar yazılmış, ‘Chu Yu’, ‘Yu-er’ ve ‘kardeşim’ kelimeleriyle yoğun bir şekilde doldurulmuş bir kağıt parçası vardı. Her kelime güçlü duygularla dolu görünüyordu. Hatta kelimeler kan ağlıyormuş gibiydi.

 

Chu Yu yine: “…”

 

Daha fazla etrafa bakmanın bir anlamı yoktu. Bu odadaki çizimlerin ve kaligrafilerin hepsi açıkça onunla alakalıydı.

 

Chu Yu, Chu Sheng’in mizacını ve neden bu şekilde davrandığını bilmese Chu Sheng’in, aslında kardeşinden hoşlanıp hoşlanmadığını merak ederdi…

 

Chu Yu elinde olmadan sordu: “Ağabey… Son birkaç gündür, hakikaten kendini odana kilitleyip tüm zaman boyunca bu şeyleri yazıp çizmedin, değil mi?”

 

Gözü yaşlı Chu Sheng başını salladı. “Doğrusu, son birkaç gündür ne zaman senin hakkında düşünsem kardeşim, hep böyle oldu. Kardeşim bir göz atmak ister mi?”

 

Chu Yu: “…Gerek yok.”

 

Suskundu çünkü bütün sözleri boğazında düğümlenmişti. O on yıldan bahsettiğinde Chu Yu biraz mahcup hissetti. Acı çeken tek kişi Xie Xi değildi, tüm Chu Ailesi de acı çekmişti.

 

Orijinal dünyasında hiç ailesinin şefkatini almayı başaramamıştı ama bu dünyada eksiksiz sahip olmuştu, hatta beklentilerini kat ve kat aşmıştı bile.

 

Chu Yu biraz üzüldü. Göz kırpıştırarak Chu Sheng’in omzuna hafif hafif vurdu. “Ağabey, bir daha gitmeyeceğim.”

 

Bu dünyayı bırakmayacağım. Xie Xi’yi bırakmayacağım. Chu Ailesini bırakmayacağım.

 

Ayrıca Chu Ailesinin babasını diriltmenin bir yolunu bulmam gerek.

 

Chu Sheng, onun sözleriyle irkildi ve kalbinde hissettiği huzursuzluk aniden yok oldu. Chu Yu’yu kollarına alıp mutlulukla yüzünü bir hamur gibi yoğurdu ve mıncıkladı. “Kardeşim, yaram neredeyse iyileşti…”

 

Tık. Tık. Tık.”

 

Aniden bir kapı tıklamasıyla Chu Sheng’in konuşması yarıda kesildi. Heyecanlı Chu Sheng bölünmekten hiç de mutlu değildi. Kaş çatarak “Kim o?” dedi.

 

Dışarıdan nazik bir ses geldi: “Kardeş Chu, bugün senin randevu günün. Kemiğini yerine oturtmaya ve zehri atmana yardım etmeye geldim.”

 

Chu Sheng’in ifadesi buruştu. “Kim seninle randevu ayarladı? Kaybol!”

 

Chu Yu şaşırmıştı. “Kemiğini yerine oturtmak mı? Zehri atmak mı? Ağabey, neler oluyor?”

 

“O, Chu Ailesinin Genç Efendisi mi?” Bahar esintisi gibi yumuşak ses, nazik ve acelesiz bir tonda: “O gün Ağabey Chu aceleyle gitti ve o kadar hızlıydı ki kimse bir şey diyemedi. Bir şeytani kültivatör tarafından saldırıya uğradı ve omzuna bir darbe aldı. Kılıç darbesi oldukça şiddetliydi. Kardeş Chu karşılık verdiğinde…”

 

“Kapa çeneni.”

 

Chu Sheng’in yüzündeki ifade daha da öfkeli bir hâl aldı. Kapıyı iterek açtı, önündeki kişiye dik dik baktı, ifadesiz görünmek için yüzünü düzeltti.

 

O kişi; bir yeşim gibi berrak, parlak ve nazik görünüyordu. Gözlerinin kenarı, hep gülümsüyormuş gibi kalkıktı, insanların ona karşı kötü niyet beslemesini zorlaştırıyordu.

 

Chu Yu ona baktı ve bir şeyin eksik olduğunu hissetti. “Tilkiniz nerede?”

 

Bir an için Fu Chongyi ona boş boş baktı ardından güldü. “Tilkim Kardeş Chu’yu çok seviyor, hem de onu ne zaman görse elinde olmadan yakın olmak isteyecek kadar. Ancak, Kardeş Chu tilkimden hoşlanmıyor ve de Chu Ailesi tarafından pataklanmaktan korkuyorum bu yüzden yanımda getirmedim.”

 

Fu Chongyi’nin meseleyi, sabırla ve böylesi ölümcül bir ciddiyetle anlatışını görünce Chu Yu’nun gülesi geldi. Önce Chu Sheng’e sonra da Fu Chongyi’ye baktı. “Lütfen devam edin. Az önce ağabeyim hakkında ne söylüyordunuz?”

 

Chu Yu tekrardan konuya değindiği için Fu Chongyi daha da yüreklendi ve devam etti: “Kardeş Chu, şeytani kültivatöre karşılık verdiğinde salınan güçlü ruhsal enerji onu yaraladı, elini kırdı…”

 

Chu Sheng kaşlarını çattı ve aceleyle Fu Chongyi’nin ağzını kapadı. Chu Yu’ya baktı. “Kardeşim, ağabeyinin bu adamla özel işleri var. Gidip dinlenmelisin.”

 

Fu Chongyi göz kırpıştırdı ve çizimlerle dolu odaya göz gezdirdi. Onları görmesi üzerine kaş çatmaktan kendini alamadı. Chu Sheng’in elini itip onu uyardı: “Kardeş Chu, elinin dinlenmesi gerektiğini söylemiştim ama odan kaligrafi ve çizimlerle dolu. Bu…”

 

Chu Sheng az kalsın kılıcını çekiyordu. “Sol elimi kullandım.”

 

“Sol elin de…”

 

Normalde yumuşak huylu olan ağabeyinin her an sinirden patlamak üzere olduğunu bildiğinden Chu Yu veda edip odadan çıktı. Kalsaydı eğer, Chu Sheng kardeşinin önünde azarlanmaktan dolayı daha telaşlı ve sinirli olurdu.

 

Odası kusursuz bir şekilde temizdi. Chu Sheng’in sinirli, gergin görünümünü düşündü ve elinde olmadan kafasını iki yana sallayıp güldü. Yatağına oturdu ve derin bir meditasyona daldı, ruhsal enerjisini sakinleştirdi.

 

Shen Nian’ın ruhunu taşıma yükünden kurtulduğu için mi bilmiyor ama kültivasyonu daha da hızlanmıştı. Özellikle son zamanlarda, Öz Biçimlendirmenin son aşamasına ilerlemek üzereymiş gibi hafif bir kuşku duyuyordu.

 

Chu Yu bir süre bunu derinlemesine düşündü ta ki, açıklanamayacak bir şekilde, aklına iki kelime gelene dek: İkili kültivasyon.

(ÇN: İkili kültivasyon, iki kişinin birlikte yaptığı bir kültivasyon yöntemidir. Genellikle cinsel birliktelik yoluyla gerçekleşir ve tarafların ruhsal ya da fiziksel güçlerini artırmalarını sağlar.)

 

 

Yoksa bu, Xie Xi’nin özverili ‘çaba ve kültivasyon’unun bir sonucu olabilir miydi?

(ÇN: ‘Çaba ve kültivasyon’ ifadesi kaplıcadaki günlerine gönderme.)

 

Şimdi düşününce, Xie Xi gençken Chu Yu aylarca her gün onun bedenine kendi ruhsal enerjisini göndermişti bu yüzden hâlâ Xie Xi’nin ruhsal enerjisinde Chu Yu’nunkinin kalıntıları olması muhtemeldi. Beş element kültivasyon tekniğinin su elementi, Chu Yu’nun kültivasyonuyla çok uyumluydu. Bu şekilde, belki de ruhsal enerjileri onlar fark etmeden birleşmişti ve bilinçsizce ikili kültivasyon yapmışlardı…

 

Nasıl gerçekleştiğine gelince anlamak için bir sonraki sefere kadar beklemeliydi.

 

Derin düşünceleri içindeyken aniden arkasında aşina olduğu bir ses duydu: “Shixiong…”

 

Chu Yu buna çoktan alıştığı için otomatik olarak geriye doğru kaydı, kucaklanırken Xie Xi’ye yaslandı. İkili kültivasyon hakkında düşünmeye devam etti.

 

Xie Xi herhangi bir yanıt alamamıştı. Chu Yu’nun yumuşak saçlarını okşadı. “Shixiong ne hakkında düşünüyor?”

 

Chu Yu hâlâ dalgındı bu yüzden Xie Xi, ona bir soru sorduğunda otomatik olarak cevapladı: “İkili kültivasyon.”

 

Dedikten sonra bir şeyin yanlış olduğunu fark etti ve hemen kendini düzeltmeye çalıştı: “Hayır, hayır demek istediğim iki kişinin kültivasyon yapması için uygun yollar üzerine kafa yoruyordum…”

 

Xie Xi bir an suskundu ardından gülmeye başladı. Elleri, Chu Yu’nun kıyafetlerinin altına kayarken fısıldadı: “Shixiong benimle ikili kültivasyon mu yapmak istiyor?”

 

Doğal olarak, Chu Yu’dan hiçbir cevap gelmedi.

 

“Aklıma gelmişken, son zamanlarda kültivasyonumda bir ilerleme belirtileri var gibi görünüyor…” Xie Xi’nin gözleri parlamadan önce bir an için derin derin düşündü. “Gayret eden cennetin lütfuyla ödüllendirilir. Shixiong, daha çok çabalamalı ve sınırlarımızı birlikte zorlamalıyız…”

 

Chu Yu kaşlarını çattı: “Gayret eden cennetin lütfuyla ödüllendirilir mi? Ne tür bir gayretten bahsediyorsun sen?! Çek ellerini. Geçen gece yeterli değil miydi? Üç gün boyunca ellerine sahip çık.”

 

Xie Xi haksızlığa uğramış gibi hissetti. Chu Yu’nun kıyafetlerinin altındaki ellerini geri çekti ama ona sarılmaya devam etti. “Shixiong, üç gün benimle dönmeyecek misin?”

 

“Evet.” Chu Yu başını salladı. Her ne olursa olsun, hep Chu Ailesine soğuk davranamazdı. Chu Sheng, o brocon, aklını kaçıracak kadar çok özlemişti kardeşini.

 

Geçmişte Chu Yu, Xie Xi söz konusu olduğunda yufka yürekliydi bu yüzden, isteyerek ya da istemeyerek, Tian Yuan Sekti’ne koşarak dönmeyi sürdürmüştü. Chu Sheng tüm bunları gözlemlemiş fakat üzgün hissetse bile ses çıkarmamıştı.

 

…Bu sebepten, her zaman ne kadar aşırıya kaçtığı ve hayatındaki diğer insanları nasıl ihmal ettiği konusunda da suçluydu.

 

Xie Xi, Chu Yu’nun ikilemini biliyordu, bu nedenle yaygara koparmadı. İç geçirerek: “O zaman Shidi, gece yarısı gizlice Shixiong’la görüşmek zorunda kalacak.”

 

Bir süre sonra Chu Yu merak ettiği konuya döndü.

 

“Song Jingyi’ye n’oldu?”

 

Xie Xi kaşlarını çattı: “Gitti. Shizun bana bundan bahsetti. O gün, tüm kıdemlilerin önünde Song Yuanzhuo, Song Jingyi’yi korumak için tüm gücünü kullanmış. Dananın kuyruğu koptuğunda sekt ustasının eşi devreye girmiş. Sekt ustasının eşi, önceki sekt ustasının kızı. Sekt ustası, sekt için ölmüştü bu yüzden kıdemliler eşine, Song Yuanzhuo’dan üç kat daha fazla saygı duyuyorlar. O ve Song Yuanzhuo, Song Jingyi’yi savunmak için ağız birliği yapmışlar ve sonunda Song Jingyi’nin itibarını koruyabilmişler. İşte o zaman Song Jingyi kaybolmuş.”

 

Kayboldu. Belki Song Yuanzhuo, onu güvenli bir yere göndermişti. Belki de artık çöp olduğu için dayanamamış ve kendini öldürmüştü lakin bu olanaksızdı. Song Yuanzhuo ve eşinin, onu bu derece sert bir biçimde koruduğuna bakılırsa o kadar kolay bir şekilde kendini öldürmesine izin vermezlerdi.

 

Uzun bir müddet bu mesele hakkında düşündükten sonra Chu Yu artık bununla ilgilenmemeye karar verdi.

 

Her neyse, Song Jingyi sakattı ve ruhsal damarları artık iyileştiremezdi. Dünyada, mahvolmuş ruhsal damarlarını iyileştirebilen bir sürü Chu Shuanghe olamazdı.

 

Zaten birkaç gündür görevlerini ihmal etmişlerdi. Yarın, erdemli ve şeytani kültivatörler arasındaki savaşın başka bir günüydü. Chu Yu çoktan zihinsel olarak buna hazırlanmıştı ve geceyi Xie Xi’nin kollarında, kafası rahat bir şekilde geçirmişti.

 

Chu Yu, bugünkü arbedede Chu Ailesinin hiçbir müridi ölmediği sürece insanları canla başla kovalamak ve onlara şiddetli bir şekilde saldırmak için fazla çaba sarf etmeyeceğini düşünmüştü. Sadece bir köşede durup şeytani kültivatörlerin öldürülüşünü izleyebilirdi.

 

Beklenmedik bir şekilde, kaotik savaş başladığı gibi Chu Yu, eski bir tanıdıkla karşılaştı.

 

Karşında duran genç adamın yüzü, hâlâ öncekiyle aynıydı; şeytani derecede güzel, mütavazı, cana yakın, saf ve nazikti. “Görüşmeyeli uzun zaman oldu, Chu Ailesinin Üçüncü Genç Efendisi.”

 

Şimdiye kadar heyecanı izlemek için Chu Yu’nun yanında dolaşan Üçüncü Shidi, birdenbire soğuk havayı içine çekti. “Da Shixiong!!! Bu o!!! O sapık!!!”

 

Chu Yu: “…”

 


 

Etiketler: novel oku Everyday the Protagonist Wants to Capture Me [Novel] Bölüm 50: Kaplıca Sularında Kaymak Ve Düşmek, novel Everyday the Protagonist Wants to Capture Me [Novel] Bölüm 50: Kaplıca Sularında Kaymak Ve Düşmek, online Everyday the Protagonist Wants to Capture Me [Novel] Bölüm 50: Kaplıca Sularında Kaymak Ve Düşmek oku, Everyday the Protagonist Wants to Capture Me [Novel] Bölüm 50: Kaplıca Sularında Kaymak Ve Düşmek bölüm, Everyday the Protagonist Wants to Capture Me [Novel] Bölüm 50: Kaplıca Sularında Kaymak Ve Düşmek yüksek kalite, Everyday the Protagonist Wants to Capture Me [Novel] Bölüm 50: Kaplıca Sularında Kaymak Ve Düşmek light novel, ,

Yorum

Sunucu değişikliğinden ötürü bölümlerde sayfalar hatalı olabilir. Gerekli güncellemeleri yapıyoruz ancak biraz zaman alacak. Sabrınız için teşekkürler🌸

X
İçerik Uyarısı
Uyarı, "Everyday the Protagonist Wants to Capture Me [Novel] Bölüm 50: Kaplıca Sularında Kaymak Ve Düşmek" reşit olmayanlar için uygun olmayan şiddet, kan veya cinsel içeriğe sahip olabilir.
Onayla
Çık