Çevirmen: Yuuki
Siyah kıyafetli adam, bir an için Chu Sheng’e garip bir bakış atarken sessizdi. “… Kardeş Chu’nun evlendiğini hiç duymadım üstelik bu kadar büyük bir… oğlun bile var.”
Chu Yu sınırlarını zorlayarak başını dönderirken sessizdi.
… Aslında, oğlu sayılabilirdi. Broconun içten, iyi niyetli gevezeliğini ve dedikoducu kişiliğini düşünürsek gerçekten de bir… anne gibi gözüküyordu.
Chu Yu, ani gülümseme dürtüsünü bastırdı. “Peki…bu kişi?”
Chu Sheng tiksintiyle siyah kıyafetli adamı inceledi. “Fu Ailesinin Yüce Lordu, Fu Zhongyi, önemsiz biri. Onu tanımana gerek yok, kardeşim.”
Chu Yu’nun dili tutuldu.
… Bu kişiden, Fu Zhongyi, orijinal romanda bahsedilmişti. Ana karakterin küçük kardeşlerinden biri olmasa da hâlâ tıbbi bir kültivatör olarak tüm alemde ünlüydü. Orijinal romanda ana karakter, Qi Sapması yaşamıştı ve neredeyse kadın başrolü (onlardan biri) öldürüyordu. Ne yaparsa yapsın onu kurtaramamıştı. Sonrasında zaten ölümün eşiğinde olan kadın başrolü (onlardan biri) Fu Zhongyi’ye göndermişti. Kadın başrol bir yıl içerisinde ana karakterin yanına dönmüş, nazlı bir şekilde onun ilgisini talep edip onunla flört ederken turp gibi olmuştu.
Şu anki Fu Zhongyi’nin şöhreti henüz o kadar büyük olmasa bile Fu Ailesi hâlâ büyük bir klandı ve Fu Zhongyi hâlâ Fu Ailesinin ilk eşinin çocuğuydu…
Yine de sadece önemsiz biri miydi?
Ağabey, yalnızca ne tür insanları önemli olarak düşünmeye isteklisin…?
“Kardeşim” kelimesini duyunca Fu Zhongyi’nin gülümsemesi dondu. Chu Ailesinin Yüce Lordu’nun bir brocon olarak şöhreti, dünyanın dört bir yanında biliniyordu. Kim, Chu Sheng’in her şekilde bu kardeşini el üstünde tuttuğundan ve dünyadaki tüm güzel şeyleri kardeşine sunamamaktan nefret ettiğinden haberdar değildi ki? Kardeşine ters ters bakan biri dâhi unutulmazdı.
Eğer Chu Sheng’le yakınlaşmak istiyorsanız bunun yapmanın en iyi yolu Chu Yu ile iyi bir ilişki kurmak olurdu.
Ancak Chu Yu, çok sayıda insan tarafından dağın en tepesinde bulunan bir çiçek ve soğuk, asil biri olarak bilinirdi. Sıradan bir insan için onunla arkadaş olmayı bırak yüzünü görmek ve onunla konuşmak bile imkansızdı.
Öte yandan Fu Zhongyi’ye göre Chu Yu’yla iyi bir ilişki kurmak Chu Sheng’in arkadaş olmaya çalışmaktan çok daha kolaydı.
Fu Zhongyi gözlerini kırpıştırdı ve ardından hafifçe gülümsedi. “Yani küçük kardeşsin.”
Kollarındaki tilki kıvranmaya başladı, görünen o ki kendini Chu Sheng’e atmak istiyordu.
“Kimmiş senin küçük kardeşin?! Küçük kardeş, ona kolayca seslenebileceğin bir şey mi?” Chu Sheng öfkeliydi. O tilkiye kızgın bir şekilde baktı ve ardından Chu Yu’yu sürükleyerek uzaklaştırdı.
Chu Yu hâlâ içten içe şüphe duyuyordu. Geriye bakmak için kafasını çevirdi. Fu Zhongyi onların peşine düşmemişti ve yalnızca rahatlatıcı bir tavırla kucağındaki tilkiyi okşuyordu. Uzaktaki Chu Yu’ya nazikçe gülümsedi.
İyi bir insan gibi görünüyordu.
Chu Yu başını geri çevirdi ve hafifçe öksürdü. “Ağabey, sen ve o kişi arasında… bir husumet mi var?”
Orijinal roman, bu Fu Zhongyi’yi çok fazla tasvir etmemişti. Yazar ne zaman Fu Zhongyi’yi tasvir etse tekrar ve tekrar ‘yeşim kadar nazik’ ve ‘bir doktorun kibar kalbi’ ifadelerini kullanırdı. İyi kalpli, nazik, cömert ve yüce gönüllü bir kişiliği olan mütevazı bir soylu olduğu açıktı. Ama o zaman böyle biri, benzer yumuşak mizaca sahip olan Chu Sheng’le nasıl düşman olmuştu?
Chu Sheng’in adımları bir süre duraksadı, bir karara varmadan önce yüz ifadesi kırmızı ve yeşil karışımı bir renge büründü. Ardından kısık bir sesle: “Kardeşim, bunu sana daha önce söylediğime inanıyorum… Eskiden dünyayı gezerken bir keresinde Jin Nehri’nin kıyısında şeytani bir kültivatör ile karşılaştım ve Yu Shou Sekti’nin ellerinde birçok kayıp verdim.”
Laf arasında Chu Yu, Xun Sheng’i çıkardı ve uçarak kendiyle birlikte Chu Sheng’i, Chu Ailesinin kampına geri götürdü. Anılarında bu özel olayı bulmak için çok fazla çaba sarf etti. Uzun süre düşündükten sonra sonunda hatırladı ve başını salladı.
Chu Sheng’in bu özel deneyimi oldukça küçük düşürücüydü. O, çok güçlü olmamasına rağmen yine de güçlü bir klanda doğmuştu. Çocukluğundan yetişkinliğine kadar diğerleri hep ona saygıyla yaklaşmışlardı bu nedenle biraz gururluydu. Aslında bu olay hakkında konuşurken sözleri gevelemiş ve kekelemiş, oldukça gergin sesler çıkarmıştı.
Chu Sheng kekeleyerek bütün hikayeyi anlatmayı bitirdikten sonra Chu Yu sessizce az çok tüm olayı hatırladı. Ani bir aydınlanma yaşamadan önce baştan sona bütün meseleyi ayırmış ve ardından tekrar düzenlemişti.
Çok çok uzun zaman önce yaşanan bir hikayeydi bu…
O zamanlar, Chu Sheng yalnızca Temel Oluşturma aşamasındaydı ve babasının, deneyimini artırmak için dünyayı dolaşması planına razı olmuştu. Jin Nehri’nin ön saflarında seyahat ederken kalbindeki huzursuzluk hiddetlenmiş ve böylece şeytani kültivatörlere karşı yapılan savaşa katılmıştı.
O sırada, Erdemli ve Şeytani Yollar arasında yalnızca ufak bir çatışma vardı. Henüz gerçekten savaşmaya başlamamışlardı bu yüzden o savaşa katılan uygulayıcılar arasında en yüksek kültivasyon sıralaması Öz Biçimlendirme aşamasındaydı. Qi Arındırma aşamasındakiler isteksizce canına susamış karakter pozisyonuna tayin edilmişlerdi. İki taraf savaşırken bunun hakkında özellikle coşkulu da değillerdi. Bu zamanın şiddetinin ve düzenbazlığının hiçbiri yoktu.
Chu Sheng, Fu Zhongyi’yle orada karşılaşmıştı.
Fu Zhongyi, Fu Ailesinin ilk eşinin en büyük oğlu olmamasına rağmen Fu Ailesinin geleneklerine göre o da çıkıp diyarı gezmeliydi. O da Chu Sheng’le aynı türden zihniyetle gelmişti. Ancak karşılaştıkları an düşman olmuşlardı.
Meselenin aslı Chu Sheng biraz germofobik olduğu hâlde Fu Zhongyi’nin kollarındaki o küçük tilkinin bilinmeyen bir nedenden dolayı Chu Sheng’i gördüğü anda aşırı heyecanlanmasıydı. Ardından ustasının kollarından kurtulmak ve Chu Sheng’in üzerine atlamak için çabalamıştı. Chu Sheng doğal olarak bundan sıyrılmaya çalışmıştı fakat kim bilebilirdi ki o küçük tilkinin ruhsal bilinç kazandığını? Chu Sheng’in sıyrıldığını gördüğünde küçük patisiyle bir tekme savurup… tam da Chu Sheng’in yüzüne atladı.
(ÇN: Germofobik, mikroplara maruz kalma korkusuna sahip kimse. )
Tam oracıkta Chu Sheng neredeyse kendini kaybetmişti.
Sadece bu olsaydı o kadar kötü olmazdı. Diğer sorunlar şeytani bir kültivatörden kaynaklıydı.
Chu Sheng ve Fu Zhongyi ne yazık ki aynı grupta yer almışlardı ve yine ne yazık ki ikisinin de onunla savaşmak için yeterli tecrübesi olmadığı Yu Shou Sekti’nden bir kültivatörle birlikte ölüm tuzağına düşmüşlerdi. Gruptaki diğer insanların hepsi Qi Arındırma aşamasındalardı ve bu nedenle onları korumak için ikisi tüm kargaşa sırasında yakalanmışlardı.
Şanslılardı ki diğer taraf, cübbelerindeki klan motiflerini fark etmişti ve yüksek pozisyondaki ailelerden oldukları için keyfi olarak onları öldüremeyeceklerini biliyorlardı. İkisini de yanlarına alıp birlikte hapsetmişlerdi. Onları esir almış olsalar bile davranışları o kadar da kötü değildi. Lezzetli yemekler ve içecekler de vardı, onlara hizmet de ediliyordu. Ruhsal güçlerinin ve özgürlüklerinin kısıtlandığı gerçeğini düşünmedikleri takdirde o kadar kötü bir şey değilmiş gibi görünüyordu.
Yalnızca bir yatak olması dışında.
Chu Sheng’in her sabah uyandığında gördüğü ilk şey Fu Zhongyi’nin uyuyan yüzüydü. Artı, Fu Zhongyi dışarıdan mütevazı bir asil gibi görününse de uyurkenki alışkınlıkları oldukça garipti. Her sabah Chu Sheng uyandığında kendini Fu Zhongyi tarafından kucaklanmış ve o tilkiyi de mutlulukla aralarında uzanmış bir hâlde buluyordu.
Bu yaşanmaya devam ederken Chu Sheng’in ruh hali kararmıştı. Her gün kardeşini ve ailesini düşünüyordu ve sessizce Erdemli Yol kültivatörlerinin gelip fidyelerini ödemesini bekliyordu.
Günleri hâlâ huzurlu olarak düşünülebilirdi ta ki huzurlu yaşam tarzlarını mahveden Şeytani Yol’dan malum bir kadın kültivatörle karşılaşana kadar.
Herkesin bildiği gibi, Erdemli Yol’un kadın kültivatörleri, ince güzellikleri ve saflıklarının yanında soğuk kibirleriyle ve ilgisiz doğalarıyla göksel varlıkların soyundan geliyormuş gibilerdi. Öte yandan Şeytani Yol’un güzel kadınları ayrım gözetmez ve iffetsiz yollara başvururlardı, görünen o ki haysiyetle kendilerini yönetemiyorlardı. Bu, aşırı derecede tek taraflı ve basmakalıp bir açıklama olsa da Chu Sheng Şeytani Yol’un bu tür bir kadın kültivatörüyle karşılaşmıştı…
O kadın kültivatör Chu Sheng gibi nazik ve saf adamlara bayılırdı ve Chu Sheng’i ilk gördüğü an gözleri parlamıştı. Dudaklarından müstehcen kelimeler, sahildeki dalgalar gibi aralıksız dökülmüştü. Onu gördüğü her an Chu Sheng görüşü kararacak kadar sinirleniyordu. Ancak maalesef ruhsal gücü kısıtlanmıştı bu yüzden bir hareket yapamazdı ve sadece dimdik oturup sözlerine kulak tıkayabilirdi.
Onu ne kadar kışkırtmaya çalışırsa çalışsın şeytani büyücü Chu Sheng’den hiçbir cevap alamadı böylece sonunda aşağılandığı için öfkeden deliye döndü. Çoktan bir hamle yaptığı için sonuçları ne olursa olsun bu işi bitirmeye kararlıydı. Bir gece, Chu Sheng’in hapsedildiği küçük odaya gizlice girdi ve Chu Sheng’le onu bunu yapmayı planladı. İşi bitirirse o zaman Chu Sheng’i pes etmeye zorlayabilirdi.
… Chu Sheng’e sempati duyuyor olsa da Chu Yu yine de kaba bir kahkahanın kaçmasına izin verdi.
O zaman Chu Sheng ve Fu Zhongyi birlikte uyuyorlardı. Ama, düşman kampındayken cidden ikisinin de o kadar kolay bir şekilde uykuya dalması imkansızdı bu yüzden birisi içeri gizlice girdiğinde hemen onu sezdiler ve kılıçlarını kavrarken tetiktelerdi. Kadın kültivatör fark edilmesine rağmen saklanmaya teşebbüs etmedi. Açık açık Chu Sheng’le sevişmek istediğini ve çocuk sahibi olmak için onu eve götüreceğini duyurdu.
Fu Zhongyi’nin ifadesi: “…”
Chu Sheng az daha öfkeden onu parçalamak için kılıcını çekiyordu.
Kadın kültivatör onların aynı yatakta uyuduğunu gördüğü an birkaç tahminde bulundu ve görünümünde büyük bir değişim oldu. “Siz, siz beyler…”
Kadın kültivatörün büyük ölçüde kendi prensipleri vardı. Eğer Chu Sheng homoysa o zaman vazgeçecek ve Chu Sheng’in cinsel yönelimine saygı duyacaktı.
Chu Sheng’in yüzü daha da buruştu.
İkisinin de itiraf etmediğini görünce kadın kültivatör başını sallayıp yaklaştı ve Chu Sheng’i yakalamak üzereydi. Ancak yapamadan önce Fu Zhongyi Chu Sheng’i çekti, çenesini kavrarken onu sıkıca tuttu ve ardından öptü.
***
Dünya cidden güzeldi.
Elbette Fu Zhongyi’yi gördüğü an Chu Sheng’in yüzü kararmıştı.
Chu Yu kahkahasını tutarken baştan aşağı titredi.
Chu Ailesinin kampına döndüklerinde oldukça yabancı bir yüz onları karşıladı. Chu Yu boş boş ona baktı ardından Chu Sheng’in “Üçüncü büyük amca? Neden kişisel olarak geldin?” diyişini duydu.
Üçüncü büyük amca, Chu Ailesinde nesilden nesile aktarılan genç ve yakışıklı yüz hatlarını taşıyordu. Sertçe başını salladı. “Sheng-er, Yu-er, bu son birkaç gündür sıkı çalışıyorsunuz.”
Chu Yu’nun gözleri parladı. “Bu sözler, üçüncü büyük amcanın bu korkunç karmaşayı devralma niyetinde olduğu anlamına geliyor olabilir mi?”
Üçüncü büyük amca devam etti. “Babanın bedenini ve anneni koruyan ruh besleyici yeşimi bana ver. Siz ikiniz sıkı çalışmaya devam edebilirsiniz. Erdemli ve Şeytani Yollar arasındaki savaşın sona erdiği bir gün gelecek.”
S*****m amcanı.
Chu Sheng tereddüt etti ve ardından kısık bir sesle üçüncü büyük amcaya bir şey söyledi. Kısa bir süre sonra üçüncü büyük amcanın yüzünde ürkmüş bir ifade belirdi. Chu Yu’ya hızlıca bir bakış attı. “Yu-er, söylediğin şey… doğru mu?”
Chu Yu aşağı yukarı ne hakkında konuştuklarını biliyordu ve başını salladı. “Bu gerçek.”
Hakikaten, Chu Shuangtian’ı nasıl diriltecekleri hakkındaki detaylar kulağa çok zor gelmiyordu. Gerekli olan tek şey yaralı ve neredeyse dünyanın derinliklerinde yok olmuş ruhunu geri çağırmaktı. Onu nazikçe besleyip iyileştirdikten sonra reddetme olasılığı çok düşük olan bir bedene girmesine yardımcı olabilirlerdi. En iyi seçenek orijinal beden ya da onun kopyası olacaktır. Ama diriltme sürecinin belgelerini bulup elde etmelerinin ve ardından yaralı ruhu nazikçe beslemelerinin ne kadar süreceğini kim bilebilirdi ki? Bu süre boyunca, Chu Shuangtian’ın bedenini düzgünce koruma konusunda Chu Ailesine güvenmek zorundalardı.
Üçüncü büyük amca başını sallamadan önce bir süre bunun üzerine düşündü. Chu Sheng’le tartıştıktan sonra Chu Sheng’in, özellikle Chu Shuangtian’ın bedenini ve ruh besleyici yeşimi tutmak için kullandığı mekanlar arası yüzüğü aldı. Aceleyle gelmiş aceleyle gitmiş, ardından da hemen onları terk etmişti.
İyi haber, arkada iki Doğan Ruh kültivatörü bırakmış olmasıydı.
Chu Sheng, o iki kültivatör için düzenleme yapmaya gitmişti. Chu Yu bir an düşüncelerine göz gezdirtikten sonra başka bir meseleye yöneldi. Rahatsız edici bir yavaşlıkta Chu Sheng’in olduğu yere doğru yürüdü ve geri dönmesini bekledi.
Issız avlunun ortasında, havada birkaç soğuk yeşim tabak asılıydı. Dallar tüysüz kalırken kopan yapraklar yeri kaplamıştı. Havalar daha da soğumuştu ve karın düşmesi uzun sürmezdi.
Chu Sheng gözlerini kıstı ve saymak için parmaklarını kullandı. Bu kitaba göç ettiğinden beri 13 yıl olmuştu.
Sistemin dediğine göre göçünden beri ne kadar yıl geçtiğine bakılmaksızın orijinal dünyanın zamanı göç ettiği anla aynı kalırdı. Tek istisna kitapta kalmaya karar verirse ya da 1,000 puanı toplamayı başarıp ardından ayrılmayı seçerse olurdu.
Sistem arayüzünü açtı. Üzerinde listelenen puan numarası hafifçe Chu Yu’yu titretti.
Uzun zamandır puanına bakmamıştı. Kim düşünürdü ki çoktan 600’lere ulaştığını?
Artık 1,000’e uzak değildi.
Puanlarının 1,000’e ulaştığı gün gitmeyi mi yoksa kalmayı mı seçmeliydi?
Chu Yu aniden başının ağrıdığını hissetti ve şakaklarına masaj yaptı. Qing Tu’ya yeni vardığı ve onunla karşılaştığında Xie Xi’nin gözlerini hatırladı. Gözleri kanlı ve çıldırmıştı ama ayrıca beklenmedik şekilde umutsuz bir durumdan kurtulmuş gibi de gözüküyorlardı.
Chu Yu’yu biraz daha göremese Xie Xi parçalara ayrılırmış gibiydi.
Chu Yu bunun hakkında ne kadar düşünse morali o kadar bozuluyordu. Belki de hiç yoktan Xie Xi’ye hiç umut vermemeliydi. Xie Xi’ye karşı bir düşkünlüğü olsa da… gidecekti.
Görünen o ki çok büyük bir hata yapmıştı.
Chu Yu uzun bir iç geçirdi. Yakınından tanıdık ayak sesleri geldi. Daha demin kafasında yüzeye çıkmış birçok düşünceyi hemen kovaladı ve ileri doğru adım attı. “Ağabey.”
Chu Sheng şaşırmıştı. “Kardeşim neden hâlâ dönmedin?”
Chu Yu’nun bakışları omzuna düştü. “Ağabey, Lord Fu en az bir ay kılıcını kullanamazsın demedi mi?”
Onun zekasından beklendiği gibi Chu Sheng hemen Chu Yu’nun nazik düşüncelerinin anlamını anladı ve ifadesi değişti. “Kardeşim, elbette ağabeyin seni koruyabilir. Bu yüzden bu tür düşüncelerin olmamalı.”
Chu Yu başını iki yana salladı. “Ağabey, birkaç gün önce çoktan sorunsuzca Öz Biçimlendirme’nin orta aşamasına ulaştım. Oralarda kendimi koruyabilirim. Bu sebepten ötürü bu ay boyunca Doğan Ruh aşamasındaki bir kültivatörü ve Chu Ailesinin müritlerini benimle devriye gezsinler diye yanıma alacağım ve şeytani kültivatörlerle savaşacağız. Sen yaralarını iyileştirmelisin.”
Şu anda bile Chu Sheng’in dudakları biraz solgundu. “Hayır, kardeşim, hayır…”
Koruma arzusu gerçekten oldukça korkunç bir şeydi…
Chu Yu biraz çaresiz hissetti. “Ağabey, eğer düzgünce yaranı iyileştirmezsen o zaman daha sonrasında kim beni koruyacak?” Chu Sheng’in yüzünün katılaştığını görünce Chu Yu biraz daha baskı yaptı. “Eğer cidden huzursuzsan yalnızca Shizun’la seyahat edeceğim. Ne düşünüyorsun?”
Chu Sheng kaşlarını çattı ve uzunca bir iç geçirmeden önce uzun süre Chu Yu’ya dik dik baktı. “Ağabeyin anlıyor…”
Neyi anlıyor?
Yüzünde bir tür ifadeyle Chu Yu’nun başını okşadı. “Kardeşim büyüdü… Seni artık saklayamam…”
Ağabey bir şeyleri yanlış mı anlamadın…?
Chu Sheng iç çekmeye devam etti. “Eğer o veledi görmek istiyorsan o zaman git ve gör onu. Ancak, sana dokunmaya cüret ederse hiç merhamet göstermediği için San Huo’yu suçlama.”
Chu Yu: “…”
Ağabey cidden aşırı bir hayâl gücüne sahipsin…
Shizun’la çalışmaya karar verdiğinden dolayı bir gecelik dinlenmeden sonra o ve Chu Sheng bir sonraki gün erkenden Tian Yuan Sekti’ne gitmek için yola koyuldular. Yol üstünde, geçip gitmek için acele eden ve kendi kendine homurdanan birçok kültivatör gördüler. Chu Yu’nun beş duyusu da keskindi. Bir süre yürüdükten sonra ne olduğunu anlamaya başlamıştı.
Geçen gece Lu Qingan, ana salonda insanları yaralayan şeytani kültivatörü arayıp bulmuştu. Yan Han kınında çıkarılmış ve saf üç darbeden sonra o şeytani kültivatör öldürülmüştü. Bütün kültivatörler şu anda hafifçe Lu Qingan’ın fevkalade cazibesini tartışıyordu. Bir elinde altın ışıkla sallanan Yan Han’ı tutarken rüzgara karşı duruyordu. Beyaz cübbesi bulutlar gibi çırpınıyordu. Cidden tüm kültivasyon dünyasını arasan bile sadece birkaç kişiyle eşleşebilecek düzeyde albenisi olan biriydi.
Chu Yu bunu duyduktan sonra dili tutulmuştu. Ana karakterin Shizun’undan beklendiği gibi tamamen dudak uçuklatıyordu.
Kim bilir belki de ana karakter olağanüstü Kılıç Ölümsüzü olduktan sonra onun görünümünü görebilirdi…
Chu Yu düşüncelerinin biraz daha beynini işgal etmesine izin verdi ve ardından transtan çıkmak için başını iki yana salladı. Tam önünde Tian Yuan Sekti’nin kampının girişini gördü ve ileri bir adım atmak üzereydi ki bir hayli tanıdık bir ses aniden kulaklarına ulaştı.
“Chu Yu?! Sen…”
Birden bir şey anımsamış gibi, sesin sahibi neredeyse ağzından kaçmak üzere olan sözlerini zorla yuttu.
Chu Yu bakmak için döndü ve kendi kendine ‘hah’ladı. Ağzının kenarı seğirdi ve hafif bir sesle: “Ah? Yani bu Song Shixiong. Son görüşmemizden beri iyi olduğuna inanıyorum?”
Yorum