Çevirmen: Yuuki
Arkasında şeytani böcek sürüsünün vızıltıları vardı. Henüz yakın değillerdi fakat kan kokusu havayı doldurmuştu. Zengin Chu Yu’nun kaşları çatıldı. Tereddüt etmeden böceklere bir ateş tılsımı fırlattı. Böceğe evrimleşmiş şeytani solucanlar içgüdüsel olarak ateşten korkarlardı bu yüzden Chu Yu’yu kovalarken hızları yavaşladı.
Chu Yu biraz rahatlamıştı, Xun Sheng’i hızlandırdı. Başını çevirdiğinde saf, yeşim gibi beyaz ve güzel bir yüzle karşılaştı.
Ne oluyor lan!
Chu Yu neredeyse şoktan yerinden zıplıyordu. Korkusunu bastırmak için dişlerini sıktı. Bastırmaya çalıştığı korkusu kabaran bir öfkeye dönüştü. “Neden şehre dönmedin?”
Xie Xi ebedi kılıcının üzerinde uçarak yanına geldi. Uçuşan beyaz cüppesi, dağınık saçları ve hafifçe büzülmüş dudaklarıyla, haksızlığa uğramış gibi: “Da Shixiong beni asla bırakmayacağını söylemişti.”
Ne zaman söyledim bunu?
Chu Yu, ana karakteri tatlı dille kandırdığını hatırlıyordu ama bunu ne zaman söylediğini hatırlayamadı. Şeytani böceklerin vızıltısı daha yakından gelmeye başlayınca Chu Yu, çıkarıp bir ateş tılsımı daha atması gerektiğini fark etti. “Xie Xi! Shixiong’unu dinlemeyecek misin?! Hemen şehre dön, seni bulmaya geleceğim!”
Öncesinde orijinal Chu Yu, Xie Xi’ye sadece ‘çöp’ derdi; daha sonrasında Chu Yu ona ‘Shidi’ ya da ‘Xi-er’ demişti. Bu, Chu Yu’nun onu tam ismiyle çağırdığı ilk seferdi. Xie Xi’nin yüzü soldu fakat geri adım atmadı. “Da Shixiong, Sana yardım edebilirim! Tehlikeyle tek başına yüzleşmene izin vermeyeceğim!”
Üç yıl önce Qinghe Kasabasında Xie Xi, su iblislerini yok edemeyecek kadar güçsüz olduğunu biliyordu. Üç yıldır Chu Yu’ya yetişmek, onu geçmek ve korumak için çok çalışmıştı. Şu anda Chu Yu gerçekten tehlikedeydi.
Chu Yu da, Xie Xi’nin bu tehlikeli sulara dalmasını istemiyordu. Xie Xi hiçbir şekilde Fang Ye Şehri’nde olmamalıydı. Şu anda Yuan Chen Tepesi’nde, bir ruh mağarasında kültivasyon yapıyor, güvende ve de umutsuzca burada hayatı için savaşmıyor olmalıydı!
Chu Yu sinirlendi. “Cezalandırılmak mı istiyorsun?!”
Xie Xi’nin yüzü solgundu. “Shixiong’un öğretilerini takip ediyorum.”
Chu Yu aşırı sinirliydi. Nehre yaklaştıklarını gördü ve iç çekti. “Bana yakın dur.”
Nehir kıyısına ulaşmadan önce şeytani böcekler tedirgin oldular. Nehrin suyu çok şiddetli akıyordu ve ölçülümez derecede derindi. Şeytani böcekler içgüdüsel olarak sudan ve ateşten korkuyorlardı. Su ve ateş, onların ezeli düşmanı olsa da huzursuzlukları sadece bir anlıktı, hemen sakinleştiler.
Uçan kılıcıyla Chu Yu nehrin üzerinde durdu ve Xie Xi’nin önüne geçti. “Arkamda dur, hareket etme. Shixiong seni koruyacak.”
Korumacı duruşu, üç yaşındaki bir çocuğu koruması gereken bir yetişkinin duruşuna benziyordu. Xie Xi ürktü ve mırıldandı. “Shixiong.”
Chu Yu elindeki ana göreve odaklanmak zorundaydı. Başka şeylere ayıracak zamanı yoktu. Yüzlerce şeytani böceğe dik dik baktı ve aceleyle bir el mührü dizisi yaptı. Elleri, gücüyle gökyüzünü dolduran ve altındaki nehir suyunun dalgalarını yükselten muazzam bir mavi ışık demeti yaydı. Yükselen dalgalar gök görültüsü ve kızgın bir ejderha gibiydi.
El mühürlerini bitirdiğinde görkemli görünen, son derece güzel pullara sahip üç devasa, uzun ve ince su ejderhası nehrin üzerinde asılı kaldı. Çok tiz bir tonda gürültülü bir şekilde kükredikten sonra şeytani böceklere doğru hücum ettiler.
Bu teknik, Chu Yu’nun üç yıldır yaptığı pratiğin sonucuydu.
Mavi ışık demetleri yoğun bir şekilde toplandılar. Chu Yu’nun cüppelerinin eteği çırpındı. Arkadan, figürü dümdüz ve rahattı, tam olarak ölümlü dünyasına inmiş bir ölümsüz gibiydi. Xie Xi neredeyse bilinçsizce elini uzattı. Chu Yu’nun sırtına dokunduğunda bedeni beklenmedik bir şekilde gevşedi ve düştü.
“Shixiong!”
Xie Xi apar topar Chu Yu’yu kucaklayıp kaldırdı. Xun Sheng’i tekmeledi ve kontrolünü eline aldı. Aceleyle: “Shixiong, ne oldu sana?!”
Solgun ve zayıf Chu Yu başını iki yana salladı. “Bu tekniğin ruhsal enerji tüketimi biraz fazla. Sadece yoruldum, bu kadar…”
Üç su ejderhası, ağızlarından su okları fırlattılar. Pençelerini ve kuyruklarını şeytani böceklere saldırmak için kullandılar. İki kuvvet, eşit acımasızlıkla birbiriyle savaştı. İkisinin de diğerine yol vermeye niyeti yoktu. Bu Qi tekniği oldukça güçlüydü. Su Qi’si yalnızca kültivatör, Öz Biçimlendirme aşamasına ulaştıktan sonra bu forma dönüşebilirdi. Chu Yu, üç yıl sonra bu tekniği kullanmakta ustalaşmıştı fakat buna rağmen Qi enerjisi, kullandığı teknikten dolayı tükenmişti.
Ek olarak, buraya kaçmak için çok fazla ruhsal güç de harcamıştı. Yoksa şu anda neredeyse çökmüş durumda olmazdı.
Xie Xi kaşlarını çattı. Chu Yu’yu göğsüne yakınlaştırdı, bir eliyle belini sıkıca tuttu ve diğer elini vücuduna ruhsal enerji göndermek için kullandı.
Şu anda şeytani böcekler acil bir tehdit değildi. Xie Xi, Chu Yu’nun soluk yüzüne baktı. Dudağı gerginleşti. Hemen onu güvenli bir yere götürmek istiyordu böylece Chu Yu kendini toparlayabilirdi.
Xun Sheng birden kınından fırladı ve aydınlandı. Ebedi kılıç arkadan gelen saldırıyı engellerken bir şıngırtı yükseldi.
Arkasındaki, siyah kapüşonlu cüppe giyen insanlara baktığında Xie Xi’nin yüzü ifadesizdi. Kanasusamış gibi görünüyorlardı ve ruhsal enerji auraları siyahtı.
Çok belliydi! Ruhsal enerjilerini gizlemeye tenezzül dahi etmemişlerdi.
Xie Xi’nin gözleri koyulaştı. “Şeytani kültivatörler.”
Sersem Chu Yu aniden sarsılarak kendine geldi. Kafasını dikleştirdi ve arkasına baktı. Elinde olmadan titredi. Xie Xi yanlış şeye odaklanmıştı.
Bu ne lan! Genç adam, o adamların arkasındaki yüzlerce kan kırmızısı şeytani böceği göremiyor musun?
Eğer bu grubu öldürürsen başka bir grup ortaya çıkacak ve bu böyle nesilden nesile sonsuza kadar devam edecek!
Karşılarındaki birkaç şeytani kültivatör tısladı. Xie Xi’nin beyanına cevap vermek istiyor gibi değillerdi.
Xie Xi’nin yüzündeki ifade değişmeden kaldı. Sakince şeytani böceklere baktı. “Yu Shou Sekti.”
Üç yıl önce, küçük Qinghe Kasabasında su iblislerini kışkırtanlar Yu Shou Sekti’ndendi. O zaman Chu Yu, şeytani kültivatörlerin neden Jiao Xia’ya kadar geldikleri hakkında hâlâ kafası karışıktı. Burada olduklarına göre muhtemelen şeytani böcekler yüzündendi.
Şeytani böcek yumurtaları ruh damarlarında büyümüşlerdi. Yumurtalar yerleştirildi mi kendi kendilerine ruh damarlarında kök salarlardı ve ruh damarının kendisi sökülmediği sürece yumurtaları sökmek imkânsızdı. Ama ruh damarlarını sökmek, kilometrelerce öteye kadar tüm bölgeyi verimsizleştirmek ve Qi’den mahrum bırakmak demekti. Doğan Ruh aşamasının altındaki kültivatörler de o yerde geriye kalan neredeyse yok denecek kadar az ruhsal enerjiden yararlanamazlardı.
(ÇN: Ruh damarları, kültivasyon dünyasında ruhsal enerji bakımından zengin olan yerlerdir.)
Chu Yu, Yu Shou Sekti’nin şeytani böcek yumurtalarını nerede bulacaklarını bilmelerinden korkuyordu. Üç yıl önce bu bilgiyi öğrenmiş ve yumurtaları korumak için insanlar göndermişlerdi. Hemen Doğan Ruh aşamasında bir kültivatör göndermemiş olmaları gerçeği muhtemelen ruh damarlarını çıkarmanın ve güçlü bir şeytani kültivatör göndermenin, büyük bir kargaşa çıkaracağını düşünmüş olmalarından dolayıydı. Çok fazla dikkat çekselerdi Jiao Xia’dan kaçamazlardı. Ancak, şimdi savaştalardı ve savaş cehpesinden bir şeytani kültivatör eksilmemiş oldu.
Ama yine de, şu anda tam önlerinde, Öz Biçimlendirme aşamasında bir kültivatör, Temel Oluşturma aşamasında altı kültivatör ve yüzlerce şeytani böcek vardı. Bu, herhangi bir destek olmadan Xie Xi’nin halledebileceği bir şey değildi.
Ne yapılabilir ki? Bu sonumuz mu?
Chu Yu biraz güç kazandı ve zorlukla nefes aldı. “Shidi, bırak beni.”
Çocuk ondan korkmuyordu ve onu sıkıca tuttu.
Xie Xi’nin gözleri parladı. “Hayır!”
Chu Yu çaresizce: “Ben iyiyim.”
Xie Xi sessizce bakışlarını çevirdi, onu duymamış gibi davrandı.
=□=!!! Bu lanet çocuk beklenmedik şekilde itaatsiz!
Görmezden gelinmiş insanların yüzleri karardı. “Bu büyük ve güçlü iki adam çok geveze! Ölümlerinizin yakın olduğunun farkında değil misiniz?!”
Kan kırmızısı şeytani böcekler vızıldadılar.
Xun Sheng ile Duan Xue’yi değişirken Xie Xi’nin yüzü ciddiydi. Duan Xue’yi sallamaya başlamak üzereydi ki aniden arkasından bir uçan kılıcın ışığı parladı. Beş tane Tian Yuan Sekti’nin müridi, ellerinde kılıçlarıyla ve farklı renk cüppeleriyle ortaya çıktı.
Song Jingyi gruba liderlik ediyordu. Kılıcı eline alıp onların önünde durdu. Çok güçlü ve baskıcı metal elementi Qi’sini kullandı ama vuruş yaptığında bir çınlama sesi yükseldi.
Kılıcı geri sekmişti.
Song Jingyi döndü ve kılıcının üstüne çıktı. Yüzündeki ifade biraz çirkindi. Bu kan kırmızısı şeytanlar açıkça siyahlı adamlardan daha kötüydü.
O Öz Biçimlendirme aşamasındaki kültivatör, bir anda ortaya çıkan insanları gördü ve kısık bir kahkaha patlattı. “Tian Yuan Sekti mi?”
Song Jingyi başını kaldırdı ve zalimce: “Kesinlikle. Erdemli sektin bölgesinde yüzünüzü göstermeye nasıl cüret edersiniz?! Canınıza susamışsınız!”
Öz Biçimlendirme aşamasındaki kültivatör bir anlığına şaşkına döndü. Hemen ardından kahkaha atmaya başladı.
“Güzel! Evet, cesaretin var! Sen mi bu arızalı yaratıkları öldüreceksin yoksa onlar mı seni yiyip bitirecek görmek istiyorum!”
Bu sözlerle, hareketsiz duran şeytani böcek sürüsü huzursuzlaştı. Korkusunu bastırmaya çabalarken Song Jingyi’nin yüzündeki ifade hafifçe değişti. Arkaya döndü ve bağırdı. “Chu Yu! Neyi bekliyorsun?”
… Kardeş! Güvenin aslında benden ötürü müydü?
Chu Yu’nun ağzı seğirdi. “Ruhsal enerjim tükendi.”
Xie Xi, ona ruhsal enerjisini gönderiyor olsa da bu azıcık enerji güçlü tekniğini kullanması için yeterli değildi.
Başka bir mürit dehşet içinde haykırdı. “Chu Yu! Bizi öldürmeye mi çalışıyorsun?!”
Chu Yu, göz devirmeye bile tenezzül etmedi.
Orijinal Chu Yu’nun bu insanlarla uğraşamayacak kadar tembel olmasına şaşırmamalı. Aptallıkları bulaşıcı olsa gerek.
Şeytani böcekler hareketlenmeye başladılar. Xie Xi diğer tepelerin kıdemli müritlerini süzdü ardından Duan Xue’yi kaldırıp salladı. Birden ebedi kılıcın ateşi ortaya çıktı ve bir şeytani böceğin kafasına çarptı. O anda kan kırmızısı şeytani böcek yere düştü.
Yu Shou Sekti’ndeki müritlerin yüzündeki ifade değişti. “Bu nasıl olabilir?!”
Hâlâ zayıfça Xie Xi’nin göğsüne yaslanan ve hareket edemeyen Chu Yu anlaşılmaz bir şekilde gururlu hissediyordu. Ana karakterin halesi- bu eşsiz bir yetenek.
Xie Xi, yatay bir şekilde kılıcını savururken sessizdi. Şeytani böcekler yağmur gibi dökülüyorlardı. Bu noktada, Song Jingyi ve diğerleri yardım ettiği sürece kan kırmızısı şeytani böcekleri yok etmek sorun değildi.
Song Jingyi’nin yüzü gölgeli ve belirsizdi. Uzun bir süre ‘Yuan Chen Sekti’nin Qi Arındırma aşamasındaki Xiao Shidi’ olarak düşündüğü kişiye dik dik baktı. Ardından Öz Biçimlendirme aşamasındaki şeytani kültivatöre ve diğerlerine baktı. Dişlerini gıcırdatıp kararlı bir biçimde emretti. “Geri çekilin!”
Birçok müridin kafası karıştı. “Ama Chu Shixiong ve Xiao Shidi…”
“Geri çekilin!” Song Jingyi’nin soğuk sesi, sözlerini kesti. Bir an dahi tereddüt etmedi ve hemen kılıcıyla uçup gitti. Diğerleri bir anlık tereddüt edip tek başına savaşan Xie Xi’ye dönüp baktılar, durumu ölçüp biçtiler ve ardından çekip gittiler.
Doğal olarak Yu Shou Sekti müritleri kolayca onların gitmesine izin vermezdi. Öz Biçimlendirme aşamasındaki kültivatör elini salladı ve diğer altı kişi onları kovalamak için harekete geçti.
Ne zaman bir grup böceği öldürse diğer bir grup, Öz Biçimlendirme aşamasındaki kültivatörün sırtındaki kabaktan uçarak çıkıyordu. Xie Xi’nin alnında terler belirdi. Kılıcına akan ruhsal enerji, savaşa başladığı zamankinden daha azdı artık.
Şeytani böcekleri kesmek için basitçe, rahat ve kontrolsüz bir şekilde kılıcını sallıyor gibi görünse de doğrusu her bir kılıç darbesi büyük miktarda ruhsal enerjisini tüketiyordu. Ruhsal gücünün birazını da Chu Yu’ya gönderdiğinden bahsetmiyorum bile.
Uzun süre buna devam edemezdi.
Ama Song Jingyi ve diğerleri kaçmıştı.
Chu Yu öfkesini bastırdı ve bir çözüm düşünmeye çalıştı. “Shidi, üçe kadar sayacağım ardından Xun Sheng ve Duan Xue’yi etkisizleştireceğiz.”
Xie Xi irkildi fakat bir şey sormadı ve başını salladı.
“Bir”
Bir şeytani böcek yaklaştı ve uzun sivri dişleriyle acımasızca ısırmaya çalıştı. Xie Xi, Chu Yu’yu tuttuğundan saldırıdan sıyrılamadı ve kolundan ısırıldı. Isırıldığı yerden kanlar akmaya başladı.
“İki”
Öz Biçimlendirme aşamasındaki kültivatör kaşlarını çattı. Şeytani böceklerin çok yavaş olduğunu düşünüyor gibiydi. Kılıcıyla onlara doğru uçtu.
“Üç!”
Xun Sheng’in mavi elemental ışığı ve Duan Xue’nin kırmızı elemental ışığı anında yok oldu. İkisi de nehre düştü.
Öz Biçimlendirme aşamasındaki kültivatör, beklenmedik yönde gelişen bu ani olaydan dolayı sersemledi. Hemen sakinliğini geri kazandı ve alaycı bir şekilde gülümsedi. Kol yenini sallayıp nehir altındaki suları karıştırdı.
Suları karıştırmak için uzun bir süre harcadı fakat kimseyi bulamadı. Siyah cüppeli kültivatörün gözleri donuklaştı. Suya daldı ve bir süre onları aradı fakat yüzündeki kibirli gülümsemesi, inanmayan bir ifadeye dönüştü.
Chu Yu ve Xie Xi yok olmuştu.
Yorum