Lick Me Up If You Can [Novel] 1. Kitap, 1. Bölüm

Çevirmen: Ashily
*Bu romanda dramatik eğlence için gerçeklikten farklı olarak kurgulanmış bölümler, hikayeler, kurumlar ve karakterler yer almaktadır. Lütfen karakterlerin ve benzeri şeylerin kurgusal olduğunu ve gerçeklikle ilgisi olmadığını unutmayın.
“Beni terk ettiğine seni pişman edeceğim.”
***1.Kısım***
Okula giden yol her zamanki gibi arabalarla doluydu. Çocuklarını okula vaktinde yetiştirmeye çalışan velilerin arabalarıydı.
Koi her zamanki gibi bisikletinin pedalını çevirdi ve ışıkta bekleyen arabaların yanından hızla yolun karşısına geçti. Uzaktan gelen bir araba Koi’nin bisikletini görünce yavaşladı. Koi bacaklarını daha hızlı hareket ettirdi ve hızla okulun bahçesine girdi. Aynı anda okula giren diğer çocuklar arabadan inip birbirleriyle selamlaştılar.
“Sarah, buradayız!”
“Dün Eternity’yi izledin mi? O sahnede gerçekten ağladım. Nasıl bu şekilde biter?”
“Babam yine kampa gitmek istiyor. Mahvoldum.”
Koi bisikletini park alanına bıraktı ve sohbet eden gençlerin yanından geçerek dolabına yöneldi. Diğerleri bir araya gelip sohbet ettiler ama kimse Koi’yi selamlamadı ya da onunla konuşmadı.
O kadar alışıldık bir durumdu ki, fazla düşünmeden dolabını açıp kitaplarını çıkardı. Sadece sabahki dersin kitaplarını kollarına alıp dolabın kapısını tekrar kapattığı sırada aniden bir ses duydu. Bir anda oluşan heyecan atmosferi karşısında istemsizce başını çeviren Koi, çok geçmeden sebebini anladı. Buz hokeyi takımının altı ana oyuncusu yüksek sesle yürüyorlardı.
Tabii hemen tüm dikkatleri üzerlerine çektiler. Genellikle birlikte takılan altı oğlan, yaşıtlarından çok daha yapılı bir fiziğe sahip olmakla kalmayıp, iyi yüzlere de sahiplerdi.
Aralarında en öne çıkan isim tabii ki Ashley Dominique Miller’dı. Beklendiği gibi, ortalarında yürürken sınıf arkadaşlarının bakışlarını görmezden gelerek arkadaşlarıyla şakalaştı. Ancak çevredekilere verdiği tepkinin aksine herkes ona bakıyordu. Elbette Koi de onlardan biriydi.
‘Gülümsediğinde daha yakışıklı görünüyor.’ Bir süre nefesini tutarak ona baktı. Okulda onu tanımayan kimse yoktu. ‘Hayır,’ buz hokeyi seven herkes onu tanırdı. Koi, genelde takma adının çok çocukça ve ürkütücü olduğunu düşünürdü. Ancak hiç istememesine rağmen kabul etmekten başka şansı yoktu.
Buzlar Prensi.
‘Öğk, öğk.’ Koi boğazını tutarak kusuyormuş gibi yaptı. Bir süre bu kelimelere sempati duyduğunu kabul etmek istemedi. Bununla birlikte Ashley yalnızca, sabah güneşinde göz çarpıcı şekilde parlayan gümüş sarısı saçlarıyla değil, hafifçe çatılmış kaşlarıyla bile gülünç derecede yakışıklıydı. Açık mavi gözlerinin çevrelediği büyük gözler, dolgun dudaklar ve kavisli burun köprüsünden keskin çenesine kadar öyleydi.
Soluk yüz hattı o kadar belirgindi ki, bir heykel yerine yüzü koyulabilirdi.
Peki ya o sağlam vücuda ne demeli? Yaklaşık 190 cm boyunda olmasına ve üniforma yerine normal bir tişörtle kot pantolon giymesine rağmen, sadece geniş omuzları, kaslı göğsü ve sıkı baldırları değil, aynı zamanda biçimli kalçası da mükemmeldi.
‘Ne de olsa o, Buffalo Lisesi’nin buz hokeyi takımının hiç şampiyonluk kaybetmemiş kaptanı.’
Vücudunda hayatta kalabilmek için gereken minimum kas miktarına sahip olan Koi’nin, hayranlık duyulacak kadar mükemmel olan Ash’i görünce sessizce izlemekten başka şansı yoktu.
Tam o anda, başını çeviren Ashley, Koi’yi gördü ve parlak bir şekilde gülümsedi ve elini salladı. Bir tarafa kaçmaya çalışan Koi, bu beklenmedik durum karşısında şaşkına döndü ve fal taşı gibi açılmış gözlerle ona baktı.
‘Ha? Ben mi?’ Koi şüpheyle düşünürken, işaret parmağını ona doğrultup gülümseyen Ashley’nin gözleri neşeyle doluydu.
‘Ashley Miller beni tanıyor mu?’
Aslında, AP derslerinin* çoğunu birlikte alıyorlardı. Elbette, Ashley genellikle arkadaşlarıyla birlikteydi ve Koi her zaman tozlu bir varlık sergileyerek bir köşede tek başına otururdu. Ama buz hokeyi yıldızı Koi’yi tanıyor muydu? Üstüne üstlük, az önce onu tanıyormuş gibi davranmıştı.
****************************
ÇN: AP dersleri lisede alabileceğiniz üniversite kredilerinize de eklenen ileri seviye derslerdir.
****************************
‘Birlikte aldığımız birkaç ders var.’ Koi makul bir tahminde bulundu ve ona doğru yaklaşan Ashley’e baktı. En fazla birkaç saniyeydi ama Koi için çok uzun sürmüştü.
Platin saçlı buz hokeyi takımı kaptanının ışıl ışıl gülümsemesi, aynı adam olmasına rağmen bir an dikkatini dağıtmaya yetti. Aynca okuldaki en popüler kişinin onu tanıyormuş gibi yapması Koi’yi daha da heyecanlandırdı.
“Ahh…” Şaşkın bir yüzle ona bakarken elini kaldırdığı anda aniden biri Koi’nin yanından hızla geçti. Kısa bir süre sonra Ashley’nin Koi’ye bakan gözleri doğal olarak ona yöneldi.
“Selam, Ash.” Gülümseyen ve onu sevgiyle öpen kız, Ashley’nin kız arkadaşı ve tabii ki amigo takımının kaptanıydı. Her okulda karşılaşacağınız spor yıldızı ve amigo kız çiftine bakan Koi, yanıldığını anladı.
‘Kız arkadaşına gülümsüyordun.’ Bir anda yüzü utançtan kızardı. Genelde, varlığının köşedeki tozdan daha az olduğunu düşünerek kendine eziyet ederdi ama şimdi bunun için çok minnettardı. Yoksa şimdi herkes ona gülüyor olurdu.
Utanmıştı ve ne yapacağını bilemiyordu tam o sırada grup üyelerinden biri Koi’nin yanından geçti ve sertçe “Kenara çekil, seni aptal.” dedi.
İstemeden yolu kapatmıştı ve uyaran çocuk onu ??gelişigüzel bir şekilde köşeye itti. Dolaba çarptı ama kimse Koi’ye aldırış etmedi. Elbette herkesin gözü Koi’nin yanından geçip giden gruptaydı. Koi çarptığı kolunu ovuşturdu ve utançla gözlerini yere indirdi.
‘Ashley Miller beni tanımıyor.’
Elbette öyleydi. Çünkü Koi, onun için pek çok sıradan sınıf arkadaşından sadece biriydi. Bunu düşündükçe daha da rahatsız oluyor, kafasını daha çok kaşıyordu. Dolabını geçte olsa kilitlemek üzereydi ki aniden birisi arkasından şiddetli bir şekilde kafasına vurdu.
“Ah!” Çığlık attı ve kollarını büzdü ama bununla kalmadılar. Diğeri Koi’nin elindeki kitaba vurdu. Koi aceleyle tutmaya çalıştı ama ne yazık ki kitap parmak uçlarını sıyırdı ve yere düştü.
“Küçük serseri.
“Uyan, seni salak.”
Nelson ve çetesi gülerek uzaklaştılar. Koi yere düşen kitaplara baktıktan sonra iç çekti ve çabucak eşyalarını topladı. Ders başlamak üzereydi.
Koridordan hızla geçip sınıfa vardığında, sıraların neredeyse dolu olduğunu gördü. Sınıfın ortasında oturanlar elbette Ashley ve arkadaşlarıydı. Normalde her zaman birlikte olan altı üye vardı, ancak üçü muhtemelen farklı dersler aldığı için şu anda sınıfta Ashley dahil sadece üç kişi vardı. Onlara bir göz atan, Koi her zamanki gibi köşeye yöneldi. Kasıtlı değildi ama doğal olarak konuşmalarını duyuyordu.
“O zaman ne olacak? Şimdi boşluğu kiminle dolduracak?”
“Koreografisi değiştireceğini sanmıyorum. Uygun birini aradığını duydum.”
“Sen bir şey duydun mu Ash?”
Ashley omuz silkti ve arkadaşının sorusunu yanıtladı. “Bana da sordu, ama aniden amigo takımına katılıp tüm sezonu geçirecek birini bulmak kolay mı?” Koreografiyi değiştirmek daha mantıklı.”
“Yine de, Ariel’dan hoşlanmıyor musun?”
“O koreografiyi yapmaları gerektiğini söylüyorlar.”
“Bu koreografi ne kadar harika?” Ashley, diğer arkadaşının sorusuna ilgisizce cevap verdi. “Ben de bilmiyorum. Her neyse, işler yolunda gitmezse Ariel vazgeçecek.”
Bunu söyledikten sonra başını çevirdi ve Koi’nin olduğu tarafa baktı. Tesadüfen yanlarından geçen Koi de bir an tepki gösterse de bu sefer de bir süre önceki gibi oldu. Ashley, sanki göz göze gelmişler gibi alışıldık bir şekilde gülümsemeyle gülümsedi ve kısa süre sonra tekrar başını çevirdi.
‘Olması gerektiği gibi.’ O içten içe hayal kırıklığına uğrayıp köşedeki sıraya otururken, Ashley ve diğerleri saçma sapan konuşmaya devam ettiler. Koi, önceki gün izledikleri maçın sonucu ya da evdeki küçük erkek kardeşiyle tartışmak gibi önemsiz şeyleri dinleyerek derse hazırlandı.
Öğretmenin sınıfa girmesi uzun sürmedi. Kısa süre sonra sınıf sessizliğe büründü ve her zamanki sakinliğiyle ders başladı. Sıradan bir sabahtı.
*******************************
Selamlar ballar ♥
Yeni bir seriyle beraberiz. Serimiz, Kiss Me If You Can – Chase ve Grayson’ın babalarının hikayesi. Ve bana göre yazarın en güzel ikinci kitabı.
Aslında bir daha novel çevirmeyeceğim demiştim ama tabi bu seri o kadar güzel ki okurken çok etkilendim. Kitapta kendimden bir şeyler buldum bu yüzden daha fazla kişinin bu kitabı okuması gerektiğini düşünerek çevirmeye başladım.
Etkisinden uzunca bir süre çıkamayacağınız bir kitap okuyacaksınız.
Kitabımız iki ciltten oluşuyor ve toplam 226 bölüm. Ekstralar şu an yayınlanıyor. Kitabın ekstra ya da ekstraları (kaç kitap ben de bilmiyorum) dahil olacak şekilde çevireceğim.
Şimdilik seriye haftada bir bölüm atmayı düşünüyorum. Değişiklik olduğunda mutlaka bildireceğim ♥
Yorum