Çevirmen: Khentimentiu
Mu Yi Fan’ın aklına ilk olarak dün gece o abinin ona verdiği sashimi geldi. Yoksa onun sashimi istediğini kim bilebilir ki, tabii Zheng Guo Zong dışında? Ama aralarında bir ilişki yok ki, neden ona sashimi göndersin? Neden G Şehri’ne gitmesini istesin?
“Zhangcım, sana bir şey getiren adam hâlâ köyde mi? Nasıl biri?”
“Adam bayağı uzundu, kafasında da kocaman bir hasır şapka vardı. Şapkanın kenarları neredeyse suratını kapatıyordu. Yol kenarındaydı, ışık da karanlıktı zaten, ışığa sırtını dönmüştü, pek seçemedim yüzünü ama kesin köylü değildi.”
“Yüzünü görmedin ki, köylü olmadığını nereden biliyorsun?”
“Bizim köyde deri bot giyen olmaz.”
“Aferin evlat, gözlem yeteneğin fena değilmiş.”
Mu Yi Fan yemeği getirdiği için teşekkür edip salona döndü. Soğuk kutuyu açar açmaz buram buram mis gibi bir koku yayıldı. Kendini tutamadı ve hemen masadaki çubuklara uzanıp sashimileri ağzına atmaya başladı.
Zheng Guo Zong salona döndüğünde Mu Yi Fan’ın iştahla yediğini görünce sordu.
“Bunu sana arkadaşın mı yollamış?”
Mu Yi Fan ağzı doluyken kafasını salladı.
“Kim yolladı bilmiyorum ama gel ye! Jia Ming’e de biraz bırak, yoksa ben her şeyi silip süpüreceğim!”
Gerçekten duramıyordu. Ne zamandır düzgün yemek yememişti, neyse ki adam büyük bir kutu yollamıştı.
Zheng Guo Zong tereddüt etti.
“Başkasının getirdiği şey bu ya şimdi…”
“O artık benim, Jia Ming’e de ben veriyorum. Hem bu bayağı iyi bir şey! Kendimle gurur duyuyorum. Acıkmam geçiyor, sanki insan eti yiyormuşum gibi…”
“Ne diyorsun yahu! Canlı insan eti mi dedin?!”
“Yok canım, sashimi bu. Ama bir tuhaf, yiyince insana güç geliyor resmen.”Derken bir an durdu.
“bu sashimiyi bu kadar özel yapan şey ne olabilir ki? Hem acıktırmıyor, hem enerji veriyor.” Aklına bir tek şey geldi, Zhan Bei Tian’ın uzay boyutundaki o özel su. Başka hiçbir şey böyle bir etki yaratamazdı.
Ama… Zhan Bei Tian onu tanıdıysa, ki tanıdı, neden ona yardım etsin? Neden o özel şeyden ona yedirsin? Ve nereden biliyor ki onun Shui Köyü’nde olduğunu? Eğer o değilse, bu kadarını kim başarabilir?
Zheng Guo Zong onun durduğunu fark etti.
“Mu bey, bir sorun mu var?”
“Yok yok, sadece bir eski dostumu hatırladım.”
Çubukları bıraktı, iştahı kaçmıştı.
Zheng Guo Zong, “Geçen sefer hastaneye birlikte geldiğin çocuk muydu yoksa?” dedi.
“O olabilir, çok iyiydik aslında…” Mu yi fan istemeden gülümsemişti.
Ama içinden geçirdiği şuydu, Kitaptaki Zhan Bei Tian ile ilişkisi neyse ne, gerçek hayattaki Zhan Bei Tian belki de onu bir düşman olarak görüyordu.
Zheng Guo Zong başını salladı.
“Anladım… İlişkiniz kötü olmasa çocuk da olmazdı zaten.”
“Efendim?”
Kafası doktorunkinden çok farklı çalışıyordu.
Doktor moralini düzeltmek için konuyu değiştirdi, bir kase uzattı.
“Sashimi hazır, bunu Jia Ming’e götür.”
Mu Yi Fan da “Tamam” diyerek üst kata çıktı.
Zheng Jia Ming kokuyu alır almaz sordu.
“Bu… bu ne?”
“Sashimi,” dedi Mu Yi Fan ve bir çift çubuk uzattı,
“Tat bakalım.”
Jia Ming hiç nazlanmadan bir lokma aldı.
“Nasıl?”
Jia Ming başını salladı.
“Ne açlığım kaldı ne de midem ağrıyor. Sabah yediklerim gibi değil bu.”
“Ye ye, sonra konuşuruz.”
O sırada Jia Ming’e dikkatlice baktı. Bu adam pek yakışıklı sayılmazdı ama uzun çekik gözleri çok hoştu. Tüm yüzünde garip bir çekicilik vardı.
Jia Ming, “Ee, şimdi ne olacak?” deyince, konuşma sırası Mu Yi Fan’a geldi.
“Jia Ming, sana bir şey söyleyeceğim.”
“Dinliyorum,” dedi Jia Ming ve çubukları bırakıp dikkat kesildi.
“Eğer insan eti yeme dürtüsünden kurtulmak istiyorsak Shui Köyü’nde kalamayız. Burada gizlenmek bizi zayıflatır, ya insanlar öldürür ya da zombilerin eline düşeriz.”
Aslında bu konuşmayı cenazenin yedisi geçince yapacaktı ama notu gördükten sonra erken konuşmaya karar verdi. Karar vermesi için Jia Ming’e zaman tanımak istiyordu.
Jia Ming “Zombi kontrolü” lafını duyunca gözleri karardı. Ulusal Araştırma Enstitüsü’ndeki kötü günleri hatırladı.
“Ne yapmayı düşünüyorsun?” dedi.
Bu, “Hazırım” anlamına geliyordu.
“Annenin yedisi geçince çıkacağız ama önce babanla konuşmalısın.”
“Tamam,” dedi Jia Ming.
İki gün sonra Zheng Jia Ming annesinin yedisini yaptı. Bu süreçte insanlar hâlâ elektriksizliğe alışamamıştı. Herkes şehirdeki kablolar tamir olursa her şeyin normale döneceğini sanıyor, evlerinden çıkmadan bekliyordu.
Her akşam saat 8 civarı Zhang Le yine sashimi getiriyordu. Taptaze sashimi. Bu yüzden Mu Yi Fan fazlasıyla merak etmeye başlamıştı, Kimdi bu yardımsever adam? Bu yüzden bir akşam Zhang Le’nin evinin yanındaki çalılara gizlenip pusuda bekledi.
Saat sekiz oldu ama adam yoktu. Onun yerine koca bir kurt köpeği ortaya çıktı ve havlaya havlaya Mu Yi Fan’ı kovalamaya başladı. Neredeyse kıçından ısırılıyordu!
Can havliyle Zheng Guo Zong’un evine koştu, kapıyı çarptı, ancak o zaman o azılı köpekten kurtulabildi.
Köpek içeri giremeyeceğini anlayınca iki havlayıp uzaklaştı.
Tam oturmuştu ki dışarıdan bir ses geldi.
“Mu bey! Sashiminiz geldi!”
Yok artık. Demek adam onun pusuya yattığını biliyordu da bilerek gelmedi!
Mu Yi Fan kapıyı sinirle açtı, karşısında surat asmış Zhang Le vardı.
“Sashimiyi getiren adam dedi ki çalıya saklanırsan, köpek peşine düşer.”
“…”
Ulan! Demek sırf pusu kurduğumu bildiği için hiç çıkmamış ortaya.
“Git ona söyle, sashimi getirmesine gerek yok artık. Ama teşekkürlerimi ilet.”
“Yine de burada bırakayım mı?”
“Bırak.”
Zhang Le fazla soru sormadan gitti.
Ertesi sabah Mu Yi Fan, Zheng Guo Zong ve Zheng Jia Ming arabaya binip Shui Köyü’nden ayrıldılar. Köyde tutunacak bir şey kalmamıştı. Zaten Zheng Guo Zong, oğlu nereye isterse oraya giderdi. Jia Ming ayrılmak isteyince itiraz etmedi.
Köyden 10 kilometre uzaklaştıklarında, yolda yavaş yavaş yürüyen zombiler görünmeye başladı. Zombiler arabayı görünce saldırıya geçtiler, ama Mu Yi Fan birkaç tanesine hiç tereddüt etmeden arabayla çarptı.
Zheng Guo Zong dehşetle bağırdı.
“Ölü adam yürüyor! Hem de ezilmesine rağmen!”
“Baba, öyle kolay kolay ölmezler onlar.”
Zheng Guo Zong arkasına baktı ve ezip geçtikleri zombinin ayağa kalktığını görünce bağırdı.
“Aman Allah’ım, bunlar hâlâ insan mı?”
Zheng Jia Ming ve Mu Yi Fan sessizdi.
Yorum