Koyu Switch Mode

Number One Zombie Wife [Novel] 69. Bölüm

A+ A-

Çevirmen: Khentimentiu


 

Sun Zi Hao uyumadan önce, Mu Yi Fan’ın oturma odasına televizyon izlemeye geldiğini biliyordu. Mu Yi Fan’ın kendisini fark etmesinden endişelendiği için kapının önünde uyumuş, gece boyunca hem televizyonu dinlemiş hem de içeride garip bir hareket olup olmadığını kontrol etmişti. Sadece ses vardı, olağan dışı bir durum yoktu. Bu yüzden sabaha kadar rahat bir şekilde uyudu. 

 

Uyandığında, salondaki televizyon hâlâ açıktı. Televizyonu kapattı, sabah sporu için dışarı çıkmaya hazırlandı. Fakat kilitli olduğunu hatırladığı kapı açık duruyordu. Sun Zi Hao, Mu Mu’nun erken saatte dışarı çıktığını ve bu yüzden güvenlik kilidinin açık kaldığını düşündü. Yine de emin olmak için Mu Yi Fan’ın odasına gidip odada olup olmadığını kontrol etmek istedi. Kapıyı birkaç kez çaldı, cevap gelmeyince hâlâ uyuyor olabileceğini düşünüp egzersize gitti. 

 

Egzersizden döndüğünde, yolda almış olduğu kahvaltıyı masaya koyduktan sonra tekrar Mu Yi Fan’ın odasına gidip kapıyı çaldı. Hâlâ cevap yoktu. O an Mu Mu’nun hâlâ hasta olduğunu hatırlayıp içeride bir şey olmuş olabileceğinden endişelendi. 

 

 Kapıyı açtı ama içerisi boştu. Yatak düzenliydi, yorgan yerli yerindeydi. Sun Zi Hao kaşlarını çattı ve içini çekerek söylendi. “Dışarı çıkarken bir haber ver bari.” Tam o sırada masasındaki kırtasiye malzemeleri dikkatini çekti. Daha sonra orada bir mektup olduğunu fark etti. Patronuna yazılmış bir mektuptu. Bu devirde hâlâ mektupla iletişim kuran biri olması ona komik geldi. Orduya ait bir iletişim şekli gibiydi sanki. Normalde özel mektupları okumak istemezdi ama “ayrılıyorum” kelimesi gözüne ilişince mektubu alıp okumaktan kendini alıkoyamadı. 

 

Yüz ifadesi bir anda değişti. Odadan fırlayıp güvenlik kulübesine koştu. 

 

 “A-101 villasında kalan Bay Mu’yu dün gece dışarı çıkarken gördünüz mü?” diye sordu. 

 

İki güvenlik görevlisi başını salladı, üçüncü güvenlik ise “Dün gece çıktığını gördüm ama geri döndü mü bilmiyorum” dedi.  

 

“Saat kaç gibi çıktı?”  

 

“Gece on iki civarıydı.”  

 

“Peki yürüyerek mi çıktı, arabayla mı?”  

 

Güvenlikçi bir an düşündü, sonra “Yürüyerek” dedi. 

 

“Taksiye bindiğini gördün mü?”  

 

Güvenlik başını salladı. Sun Zi Hao sinirle başını kaşıdı. Mu Mu’nun cep numarasını da bilmiyordu. Patronu görevde olduğu içsiniru aramak da istemiyordu. Mu Mu’nun yüzünü de hiç görmemişti, yüzlerce insan arasında onu nasıl bulacaktı? Birden aklına bir şey geldi.  

 

“Geceye ait güvenlik kamerası görüntüleriniz var mı, bakmak istiyorum” 

 

Mu Mu’nun sargının altındaki yüzünü görmek istiyordu. Fakat cümlesini tamamlayamadan başka bir güvenlik araya girdi.  

 

“Kameralar bozuldu, kayıtlar yok. Şu an tamir ediyoruz.”  

 

Sun Zi Hao, yoğun şekilde uğraşan teknik personele baktı. Bu kadar tesadüf olamazdı. Tam da böyle bir olay yaşandığında sistem bozulmuştu. Şimdi sokak güvenlik kameralarından yardım alması gerekiyordu.  

 

Ama villa bölgesine kamera yerleştirilmemişti. Yakındaki kameralarda ise yüzü sargılı birine rastlanmamıştı. Sun Zi Hao, Mu Mu’nun sargıyı çıkardıktan sonra ayrıldığını düşündü. Bu yüzden onu gören güvenlik görevlisini yanına alıp tekrar sokak kameralarını incelemeye gitti. Ama yine de bir iz bulamadılar. Bu durum onu çok telaşlandırdı. Patronu döndüğünde bu durumu nasıl açıklayacaktı? Sonrasında birkaç kişiyi daha gönderip arattı ama haber alınamadı. 

 

Göz açıp kapayıncaya kadar beş gün geçti. Hâlâ onu ararken Zhan Bei Tian görevden döndü. Oturma odasında oturup Mu Yi Fan’ın izini bulmaları için birilerini aramaya başladı. Sun Zi Hao, camdan bakarken dışarıda duran arazi aracını gördü. Elindeki telefon neredeyse yere düşüyordu. 

 

Zhan Bei Tian, Xiang Guo, Lu Lin, Mao Yu ve Yan Ming arabadan inmişti. Sun Zi Hao hemen telefonu kapattı ve kapıyı açtı. Zhan Bei Tian içeri girer girmez Mu Yi Fan’ı sordu. Etrafta göremeyince yüz ifadesi aniden değişti. Xiang Guo, Sun Zi Hao’nun gözleri kızarmış halini görünce endişelenerek şakayla karışık sordu.  

 

“Zi Hao, sadece evde kaldın ve uyudun, bizim kadar yorgun görünüyorsun, hiç mi uyumadın?” 

 

Zhan Bei Tian da o anda fark etti, kaşları hafifçe çatıldı. Sun Zi Hao, gülmeye meyilli bu ortamda hiç espri yapacak modda değildi.  

 

“İçeri gelin, konuşmamız gerek.” 

 

Xiang Guo içeri girip koltuğa oturdu, gerinerek “Gerçekten bittim ben,” dedi. Sun Zi Hao, kenarda sessizce duran Zhan Bei Tian’a baktı. Pantolonunun cebine elini attı, mektubu çıkarıp Zhan Bei Tian’a uzattı.  

 

“Patron, özür dilerim, Mu Mu’ya iyi bakamadım. Bu sana bıraktığı mektup.” Zhan Bei Tian’ın içini kötü bir his kapladı. Mektubu açtı. 

 

Bei Tian… Bu mektubu okuduğunda, benim ışığa dönüş sürem çoktan dolmuş olacak ve bedenim sen dönene kadar hayatta kalamayacak. Bekleyebilsem bile, seni üzgün görmek istemiyorum, hastalığımı da sana göstermek istemiyorum. Bu yüzden erkenden gidiyorum. benim için üzülme, sadece dünyayı gezmeye çıktığımı düşün. Belki şimdi bir ülkede eğleniyorumdur. Belki bir gün aniden karşına çıkarım ve başımdan geçenleri anlatırım sana. Bu arada, bedenimdeki boncuğu nasıl çıkarıp sana vereceğimi bilmiyorum. Bir yol bulursam, mutlaka geri vereceğim. Üzgünüm, ama fırsat bulursam mutlaka iade edeceğim. Bu kadar. Bei Tian, hoşça kal. 

 

Zhan Bei Tian mektubun son üç kelimesine bakarken gözbebekleri daraldı, mektubu sımsıkı tuttu. Sun Zi Hao suçlu bir ifadeyle, üzgün bir sesle konuştu.  

 

“Patron, Mu Mu’nun bu kadar hasta olduğunu bilmiyordum. Sadece rahatsız sanıyordum. Hâlâ kendini güçlü göstermeye çalışıyordu. Yardıma ihtiyacı olmadığını düşünüyordu. Ama şimdi geriye dönüp baktığımda, bir kaşığı bile tutamayacak haldeymiş. Yürürken bile zorlanıyordu. Kahvaltı yaparken kaşık sürekli kaseye düşüyordu. Birinci kattan ikinci kata çıkması üç dakika sürüyordu.” 

 

Eğer şu an Mu Yi Fan orada olsaydı, bu laflara kesin gülerdi. Kendisi bir zombiydi ama insanlar onu ölümcül hasta sanıyordu. Ama mektubundaki ifadeleri daha da inandırıcı kılıyordu bu detaylar. 

 

Mao Yu kaşlarını çattı. “Bu kadar mı ciddiydi? Hiç mi anlamadın?”  

 

“Fark ettim aslında. Çok yavaş hareket ediyordu. Hasta mısın diye sordum. Ama bana sadece yorgun olduğunu söyledi.” Mao Yu sessiz kaldı. 

 

Zhan Bei Tian kızarmış gözleriyle sordu. “Bu ne zamandı?”  

 

“Sizin ayrıldığınız gündü,” dedi Sun Zi Hao.  

 

Zhan Bei Tian o günü hatırlamaya çalıştı. Mektubu sıktı. Normalde konuşkan olan kişinin vedalaşmadan gitmesi, bir gün önce sürekli uyuyup hiç konuşmaması artık anlam kazanıyordu. Qing Tian boncuğuyla bağ kurduktan sonra fark etmemişti ama şimdi geriye dönüp baktığında, Mu Mu’nun bedeninde bir şeylerin ters gittiğini fark etmiş olabileceğini düşündü. Ama ortaya çıkmasından korktuğu için sessiz kalmıştı. 

 

Xiang Guo telaşla sordu. “Peki hiç mi adam göndermedin?”  

 

“Elbette gönderdim. Ama ne cep telefonu numarasını biliyorum ne de yüzünü. Kamera kayıtlarında da yüzü sarılı biri yok. Bir iz bulmak için güvenliğe danıştım, onu gören kişiyle birlikte sokak kameralarına baktım. Ama sanki buhar olup uçmuş gibi iz bulamadık.”  

 

Lu Lin düşündü, “Neden villa güvenlik kameralarına bakmadın?” Sun Zi Hao sinirli bir şekilde cevapladı. 

 

“İlk oraya baktım ama cihaz bozuk çıktı.” Mao Yu, Xiang Guo ve Lu Lin sessiz kaldı. 

 

Zhan Bei Tian aniden gözlerini kıstı. “Muhtemelen hâlâ villa bölgesinde.”  

 

“Nasıl yani? Ama güvenlik onun çıktığını gördüğünü söyledi.”  

 

Sun Zi Hao şaşkınlıktan gözlerini büyüttü. Beş gündür aradığı adam hâlâ buradaysa, bu nasıl olabilirdi? 

 

Mao Yu alaycı bir şekilde konuştu. “Güvenliklerin söyledikleri ne kadar doğru? Kamera gerçekten bozuk muydu?” Sun Zi Hao’nun yüzü değişti. 

 

“Yani… Mu Mu önceden güvenlik görevlisiyle anlaşıp kanıtları ortadan mı kaldırdı?”  

 

Birden pizza sipariş ettiği günü hatırladı. O gün kapıdaki güvenliği özellikle içeri çağırmıştı. Belki de o zaman planı kurmuştu. Üstelik onu gördüğünü söyleyen güvenlik, kameraları birlikte izlediği kişiyle aynıydı. Düşününce o güvenlik fazlasıyla istekliydi. 

 

“Aman Tanrım, hemen gidip o güvenliği tekrar sorgulamalıyım.” Diyerek villadan dışarı fırladı. 

 

Zhan Bei Tian elindeki mektuba bakıyordu. Yazıdaki titrek çizgiler, mektubu yazarken ne kadar zorlandığını gösteriyordu. Dudaklarını sıktı, boğazı düğümlendi. Gözlerini kapattı, elini kaldırıp gözlerini ovuşturdu. Kimse onun gözlerinin içindeki duyguları göremedi ama Mao Yu onun ne kadar kötü hissettiğini sezebiliyordu. 

 

Lu Lin dudağını ısırdı, çekinerek sordu.  

 

“Patron, Mu Mu’nun tam olarak neyi vardı?” Zhan Bei Tian yavaşça gözlerini açtı. Boğuk bir sesle cevap verdi.  

 

“Kemik kanseri, son evre.” 

 

Üçü birden donup kaldı. O gece onlarla sohbet eden kişinin bu kadar hasta olduğuna inanmakta zorlandılar. Oturma odasındaki hava bir anda ağırlaştı. Kimse konuşmadı, derin bir sessizlik hâkim oldu. 

 

Tam o sırada, bir enerji dalgalanması Zhan Bei Tian’ın dikkatini çekti. Yüzü değişti, hızla sağdaki pencereye yöneldi ve yan villaya doğru baktı. 

 

Etiketler: novel oku Number One Zombie Wife [Novel] 69. Bölüm, novel Number One Zombie Wife [Novel] 69. Bölüm, online Number One Zombie Wife [Novel] 69. Bölüm oku, Number One Zombie Wife [Novel] 69. Bölüm bölüm, Number One Zombie Wife [Novel] 69. Bölüm yüksek kalite, Number One Zombie Wife [Novel] 69. Bölüm light novel, ,

Yorum