Koyu Switch Mode

Everyday the Protagonist Wants to Capture Me [Novel] Bölüm 61: Zalim ve Vicdansız

A+ A-

Çevirmen: Yuuki


(ÇN: Bu ve bir önceki bölüm arasındaki zaman atlaması yazarın yaptığı bir şey, bizimle alakalı değildir.) 

 

Jiao Xia da şiddetli kar fırtınasıyla çevrelenmişti ve geniş bölgede görülen her şey beyazdı. Jiao Xia çok geride konumlanmıştı bu yüzden Büyük Erdemli ve Şeytani Kültivatör Savaşı’nın başlangıcından bitişine kadar epey dengeli ve güvenliydi. Ne tür haberler alınırsa alınsın endişeli olunmamıştı.

 

On yıl önce buradan ayrıldıktan sonra Chu Yu’nun Jiao Xia’ya dair anıları çoktan bulanıklaşmıştı. Tesadüfen Jiao Xia’ya girdiği an, çok uzakta olmayan Fang Ye Şehrini gördü. O yıllara dair anılarını takip edip oradan kuzeye doğru yolculuk etti. Çok geçmeden Xie Xi’yi alıp fahişelerle içki partisi yaptığı şehri gördü.

 

O zaman yüzü kararacak kadar sinirlenmiş olan saf genç adamı hatırlayınca Chu Yu’nun gözleri parladı. Xie Xi’yi şehrin içine sürükleyip etrafında iki tur atarken heyacanlı bir ruh hâlindeydi. İç çekmek istiyordu.

 

O zamanki genç Xie Xi çok uysal ve sevimliydi…

 

Xie Xi başını kaldırıp Chu Yu’ya baktı. “Shixiong ne hakkında düşünüyor?”

 

Chu Yu cevapladı: “Tanghulu yemek istiyorum… Şu anda havanın bunun için çok soğuk olması aşırı kötü.”

 

Tanghulu’dan bahsettiğini duyunca Xie Xi ansızın, gizlice Chu Yu’dan yararlanmış olan gençliğini hatırladı. Ağzının köşelerinin kıvrılmasına engel olamadı ve Chu Yu’nun elini tuttu. Sakince yanında yürümeden önce ciddiyetle onun ve kendisinin parmaklarını birbirine geçirdi.

 

Chu Yu şaşıp kalmıştı. Şehrin etrafında iki tur attıktan sonra sonunda önceki çiçek binasını bulmuşlardı. Orayı ziyaret ettiklerinden bu yana on yıl olmuştu ve şu anki çiçek binası çoktan yıkılmış ve kapanmıştı. Artık sıradan bir aile hanıydı.

 

Chu Yu bunun talihsizlik olduğunu düşündü ve ağıt yaktı: “İlk içki partimizi yaptığımız yer… çoktan iflas etmiş. Ne yazık, ne yazık.”

 

“Shixiong neden bunun yazık olduğunu düşünüyor?” Xie Xi başını eğdi ve Chu Yu’ya baktı.

 

Yakın zaman önce gözü önünde sevimli, kırmızı dudaklı ve beyaz dişli, yeşim gibi bembeyaz ciltli, küçük shotanın olmasına alışmıştı. Şimdi yanındaki kişi asıl durumuna dönmüş ve ilgisiz, saf, soğuk, asil görünümünü geri kazanmıştı. Kara gözleri; derin ve soğuk denizler gibiyken dudakları, açık renkli kirazlarla aynı şekle sahipti.

 

Sarhoşken Chu Yu’nun önünde yığılışı birdenbire aklına geldi.

 

Ondan bir öpücük çalmak için Chu Yu’nun sarhoşluğundan nasıl faydalandığını hatırlarken istemsizce kendi dudaklarını ovdu. Gözlerindeki gülümseme derinleşti.

 

Chu Yu daha da şaşkına döndü. “Shidi’nin ruh hâli bugün oldukça iyi?”

 

Xie Xi’nin yüzü ciddileşti. “Shixiong, Shidi’ye eşlik ettiği sürece Shidi her saniye mutlu olur.”

 

Chu Yu’nun kaşı seğirdi. “Bir iki iletişim kitabı oku. O şeyler zekana zarar vermiş.”

 

Bir süre şehri turladılar ancak bu küçük şehir, burada dinlenen bir erdemli kültivatör barındırmadığından herhangi bir haber alamadılar. Chu Yu, köşede toz tutmuş yıldız haritasını çıkardı ve bir süre ona baktıktan sonra civardaki en büyük şehri buldu. Chu Ailesine geri dönmeden önce Jiao Xia’nın mevcut durumu hakkında etrafa sormayı planlıyordu.

 

Xie Xi’nin hayalleri suya düştü.

 

Chu Yu, Chu Ailesine dönerken o ise Tian Yuan Sekti’ne dönmek zorundaydı. Mevcut durum, Qing Tu’da kalmaktan daha kötüydü. Kamp ne çok büyük ne de çok küçüktü bu nedenle istedikleri zaman buluşabilirlerdi ancak Chu Ailesi, Tian Yuan Sekti’nden bir hayli uzak konumlandırılmıştı. Ayrıldıkları anda bir süreliğine tekrar buluşmaları olanaksızdı.

 

Bir kaç gün daha Chu Yu’dan ayrılmamaya istekliydi.

 

Chu Yu, Xie Xi’nin ne düşündüğünü biliyordu ve düşüncelerini dile getirmedi. Gizlice hızını azalttı ve acelesiz bir şekilde o şehre varmak için iki gün harcadı. Şehirde büyük bir meyhane vardı, bir testi şarap şipariş etmeye karar verdi. İçerken, köşede oturmuş yüksek sesle konuşan kültivatörleri dinledi.

 

İster sıradan insanların dünyası olsun ister erdemli kültivatörlerin dünyası olsun hep nispeten düşük konumlarda olan bazı insanlar vardı. Önemli meseleler hakkında boş boş konuşmak için kendi anlayışlarını kullanırlar ve sonra da öfkeyle kendi tatmin olmayışlarının sebeplerini anlatırlardı.

 

Şu anda köşede oturan Temel Oluşturma aşamasında birkaç kültivatör vardı ve büyük ihtimalle kültivatörler hakkında abuk sabuk konuşuyorlardı. Bütün büyük klanların ve büyük sektlerin üstüne basa basa söylediği nazik ve kültürlü görünümle karşılaştırıldığında biraz fazla kontrolsüz görünüyorlardı. Böyle avare kültivatörler her zaman açıklanamayacak bir şekilde ünlü klanlara ve sektlere karşı sinirli ve içerlemiş hissederlerdi. Ağızlarından tek iyi söz çıkmazdı.

 

Onlar arasından orta yaşlı bir adam ağzını açtı ve Chu Ailesi hakkında konuştu.

 

“Söylemeliyim ki, bu büyük klanlar sıradan insanların dünyasındaki kraliyet aileleri gibiler. Ufacık bir otorite uğruna alenen savaşır ve perde arkasından kirli işler yaparlar. Hiçbiri insanlıktan nasibini almamış. Chu Ailesi dışarıdan o kadar parlak ve erdemli ki hepsinin maskesinin altında çok fazla karanlık barınıyor.”

 

Chu Yu şarap içmeyi bıraktı ve sessizce elindeki şarap kadehini masaya koydu. Hafifçe şarap kadehinin ucuna vurdu ve konuşmadı.

 

O insanlar tartışmaya devam ederken tam oracıkta Chu Ailesinin bir üyesinin olduğundan bihaberlerdi:

 

“Doğru, ufacık bir otorite uğruna kendi babalarını bile terk edebilirler. Bu tür insanlar avare bizler gibi birer hiçler. Bizler gökteki bulutlar ve dağlardaki yabani turna kuşları kadar özgürüz, tamamen özgür.”

 

“Ne dersen de. Her halükarda Chu Sheng çoktan Chu Ailesinin kontrolünü eline aldı. Ahh, artık kim Chu Ailesinin yetkisi altındaki büyük şehirlere girmeye cüret eder ki?”

 

“Chu Shuangtian kadar ünlü birinin, sevgili büyük oğlunun ellerinde canını vereceğini hiçbir şekilde tahmin edememiş olması ne kadar acınası hah?”

 

“Söylemeliyim ki bu Chu Sheng genelde mütevazı bir asilzade ve nazik, kibar bir insan gibi davranır ama kalbi aslında bir yılandan ya da bir akrepten daha zehirli…”

 

Chu Sheng’in arkasından konuşmaya devam ettiklerini duyunca Chu Yu daha fazla sakin kalamadı. Hemen ayağa kalktı ve o insan grubuna yaklaştı. Kayıtsız bir tonda sordu: “Sizler az önce Chu Ailesi hakkında mı konuşuyordunuz?”

 

Chu Yu’nun gözlerindeki soğukluğu ve onun kar beyazı saten cübbesini görünce hemen onun sıradan bir insan olmadığını söyleyebilirlerdi. Başlarını sallamadan önce grup, bir süre tereddüt etti. “Daoist arkadaşlar bihaber olabilirler mi? Chu Ailesinin skandalı her yere yayıldı ve neredeyse herkes bunu biliyor…”

 

Kısa bir duraklamadan sonra asıl konu hakkında konuştu. “Chu Ailesinin başının, Chu Shuangtian’ın, bir şeytani kültivatör tarafından saldırıya uğrayıp komaya girdiği ve bu yüzden de Chu Ailesinin en büyük çocuğunun geçici olarak liderlik pozisyonunu aldığı söylenmemiş miydi? Birkaç gün önce birdenbire Chu Ailesinin başının bir şeytani kültivatör tarafından saldırıya uğramadığına ve ağır yaralar almadığına dair bir haber yayıldı. Aslında, Asil Lord Chu tarafından saldırıya uğramış ve öldürülmüş. Bazı insanlar bunun hakkında sorular sormak için Chu Ailesine gitmiş ve bunun karşılığında Asil Lord Chu hiçbir şey söylememiş. Sessizliği bunu onayladığı anlamına gelmez mi? Haa, o ünlü klan ve sektlerden kültivatörler, maskelerinin ardındaki gerçek yüzleri çok çirkin ve korkutucu.”

 

Chu Sheng babasını öldürmüştü.

 

Bu bilgiyi edinenin ve ardından yayanın kim olduğu bilinmiyordu.

 

Chu Yu’nun yüzü hemen nahoş bir hâl aldı.

 

Şu anda Chu Sheng’in ne kadar acı çektiğini düşünemiyordu bile. Chu Sheng hassas ve nazikti. Chu Yu güçlükle onu yatıştırmayı başarmıştı. Hâlâ babalarını diriltebilecekleri bir şansları olduğunu söylemiş ve bir daha gizli Dekoratif Ayna diyarında yaşananları gün yüzüne çıkarmamıştı. Ancak o zaman Chu Sheng yavaş yavaş sakinleşmiş ve kontrolünü kaybetmemişti.

 

Böyle biri olan Chu Sheng, nasıl olur da yabancıların iğneleyici yorumlarına, yüzüne karşı kötü niyetle konuşmalarına ya da kalpsizce yaralarını açıp geride izler bırakmalarına dayanabilirdi?

 

Chu Yu’nun yüzünün renginin değiştiğini görünce orta yaşlı kültivatör sinirlendi: “Daoist arkadaş bana inanmıyor olabilir mi?”

 

Chu Yu cevap vermedi. Hepsine soğuk bir bakış atarken arkasındaki Xie Xi’yi zapt etti ve sessizce meyhaneden çıktı.

 

“Shixiong…” Xie Xi biraz endişeliydi. “Onlar gibi çöpler sadece dedikodu yapmaktan hoşlanır. Shixiong bu şeyleri duymaya dayanamıyorsa bir daha asla konuşamamalarını sağlayacağım.”

 

Chu Yu başını iki yana salladı. “Bu kadar yırtıcı olma. Erdemli kültivasyon dünyasındaki insanların, şu anda bunun gerçek olduğuna inanmasından korkuyorum. Aklı olan dedikodulara inanmaz. Takma onları.” Kısa bir duraklamadan sonra “Düşen Akçaağaç Yaprağı Vadisi’ne dönmem gerek hemen. Shidi, Tian Yuan Sekti’ne dönmeli, güvende ve iyi olduğunu Shizun’a bildirmelisin.”

 

Xie Xi, meyhaneden çıktıklarında ayrılmak zorunda kalacaklarını zaten biliyordu. İlk önce önemli meselelerle ilgilenmeleri gerektiğinin farkındaydı bu yüzden başını salladı. Ancak Chu Yu’nun gitmesine izin vermedi ve inatçı bir şekilde yüzünü ellerinin arasına aldı. Kimsenin bakmadığı bir zamandan faydalanıp başını eğdi ve Chu Yu’nun dudaklarının kenarından öptü.

 

“Shixiong, ne yaşanırsa yaşansın kesinlikle bana söylemek zorundasın. Beni bekle.”

 

Chu Yu gülümsedi ve başını salladı. Geriye gitti ve Xie Xi’ye el salladı ardından Xun Sheng’i çıkarıp Düşen Akçaağaç Yaprağı Vadisi’ne doğru uçtu.

 

Xie Xi olduğu yerde durdu ve sessizce Chu Yu’nun figürüne baktı. Chu Yu’nun figürü ufukta tamamen kaybolduktan hemen sonra Xie Xi nihayet harekete geçti. Arkasını döndü ve meyhaneye geri girdi.

 

O insanlar hâlâ gürültülü bir şekilde önemsiz şeyler hakkında konuşuyorlardı.

 

Tesadüfen, Chu Ailesinin az önce gözden kaçan üyesi Chu Yu’dan şimdi söz edildi. Xie Xi önceki yere tekrardan oturdu. Gözlerinde soğuk ışık birikiyordu ve o soğuk ışık zorla bastırdığı öldürme niyetiydi.

 

“Ah doğru, Chu Ailesinin bir oğlu daha yok muydu? Babası ağabeyi tarafından öldürüldü. Neden henüz ortaya çıkmadı?”

 

“Şey hakkında mı konuşuyorsun, adı neydi, Chu Yu? On yıl önce Anıt Mezar Harabelerinde sıkıştığını duydum ve şans eseri hayatta kalmış. Bir süre Qing Tu’da kendini gösterdi ama sonra yine kayboldu. Kim bilir belki de Chu Sheng’in onu susturacağından korkan bir ödlektir bu yüzden de kendini göstermeye cesaret edemiyordur.”

 

“Ha, Chu Sheng’in Chu Yu’ya karşı ne kadar korumacı olduğunu bilmiyor musun? Chu Yu küçüklüğünden bu yana Chu Sheng tarafından şımartılıyordu. Chu Sheng, Chu Ailesinin insanlarını beraberinde getirip Chu Yu’nun kılına bile dokunan herkesin tüm ailesini katletti. Chu Sheng’in onu susturduğunu söylemek, bu imkansız. Diğer taraftan ben şeyden şüpheleniyorum… hehehe, Chu Yu, Chu Sheng’in özel mülkiyeti olabilir mi?”

 

“Daoist arkadaşın sözleri oldukça mantıklı. Ayrıca Chu Sheng babasını öldürürken Chu Yu’nun tam orada olanları izlediğini duydum. O baba cinayetini, iki kardeşin planlamış olmasından korkuyorum. O iki kardeş çok soğuk ve zalim, vicdansız ve ahlaksız. Chu Ailesinin delirmiş koruyucuları için o iki kardeşi korumak zor olmalı.”

 

“Geçmişte Chu Yu’yu Ebedi İttifak Konferansında görme şansım oldu. Varlığı sıradışıydı… Hah? Az önce bizimle konuşmaya gelen kültivatör biraz tanıdık geliyor mu?”

 

Xie Xi yavaşça ayağa kalktı ve onların yanına gitti. Duan Xue’yi kınından çıkarırken gözlerinde öldürme niyetiyle taşıyordu ve hemen kılıcını masanın ortasına sapladı.

 

Avare kültivatörlerin hepsinin bundan dolayı ödü koptu ve Xie Xi’ye bakarken tek kelimeyle afallamışlardı. Biri tam yüksek sesle ona küfür edecekti ama yanındaki insanların, bembeyaz bir şekilde parlayan kılıcı süsleyen isme bir göz atacak kadar beyinleri vardı. Yüzleri birdenbire soldu ve zorla yoldaşlarını tutup konuşmasına engel oldular.

 

Duan Xue.

 

Büyük Erdemli ve Şeytani Kültivatör Savaşı sırasında Xie Xi’nin namı yayılmış ve kılıcının adıyla birlikte kültivasyon dünyasında bilinen bir isim olmuştu.

 

Önlerindeki kılıcın ruhsal enerjisi o kadar güçlüydü ki bir bakış bunun sahte olmadığını söylemeye yeterdi.

 

Kılıç Ölümsüzü Xie Xi’nin tüm hayatında en çok saygı duyduğu kişi Da Shixiong’uydu. Ayrıca Da Shixiong’u yüzünden Büyük Erdemli ve Şeytani Kültivatör Savaşı boyunca birçok şeytani kültivatör katletmişti. Da Shixiong’unun ismine gelince, bilmeyen kimse yoktu.

 

Önlerindeki kişi Xie Xi olduğu için şu andan itibaren asil auralı, saf ve soğuk gencin kim olduğunu tahmin etmek zor değildi.

 

Orta yaşlı kültivatör titredi, sesi de hafifçe titriyordu. “… Xie Xi, ne yapmayı planlıyorsun?”

 

Xie Xi sakince: “İnsanların arkasından dedikodu yapanların dilleri kopsa etraf biraz daha sessiz olurdu.”

 

Gruptakilerin beti benzi attı. Xie Xi’ye bakarken gözlerindeki dehşet eşsizdi.

 

“Xie Xi! Sen… Şu anda kültivasyon dünyasındaki herkes bu mesele hakkında konuşuyor. Biz sadece bahsini açtık ama sen bu kadar zalim olacaksın. Tüm kültivasyon dünyasına karşı bu kadar zalim olabileceğini düşünüyor musun gerçekten?!”

 

Xie Xi soğukça onlarla alay etti ve hareketinde umursamazmış gibi görünürken bir parmak uzatıp sanki onunla havayı kesiyormuş gibi bir hareket yaptı. Bir saniye içinde Duan Xue’den yayılan ışık ve ışık ışınları o kadar parlaktı ki onlara bakmak göz yakıyordu. Avare kültivatörler refleks olarak gözlerini kapattılar. Xie Xi’nin kayıtsız sesi tam kulaklarının yanından geliyordu.

 

“Hiçbiriniz dedikodu yapmadan önce gerçekleri görmeyi sevmediğiniz için gözlerinize ihtiyacınız yok.”

 

Son kelime bittiğinde kılıcın ışığı söndü. O avare kültivatörler gözlerini açtı ancak gördükleri tek şek siyahlıktı. Hepsi telaşlandı ve bir anda dehşete düştüler, acı kızgınlıkları ve küfürleri etrafta uçuştu. Xie Xi gaddar bir kahkaha attıktan sonra Duan Xue’yi geri çekti ve dönüp gitti.

 

Aslında onları kör etmemişti ama biraz acı çekmeleri gerekliydi.

 

Xie Xi meyhaneden geri çıktı. Karanlık gökyüzüne baktı ve kalbindeki endişeyi dindirdi. Kılıcının üstüne çıktı ve diğer yöndeki Tian Yuan Sekti’ne doğru yola koyuldu.

 

***

 

Chu Yu’nun Chu Ailesine varması yarım gün sürdü.

 

Bariyeri açmak için belindeki levhayı kullandı ve vadiye girdi. Aşağıya baktı, hatırladığı gibiydi. Yalnızca Chu Ailesinin ana kolundaki aile üyelerinin ikamet etmesine izin verilen Luo Feng Vadisi hâlâ eskisi gibi sessiz ve sakindi. Karlarla çevrelenmiş ve çok daha kasvetli gözüküyordu.

 

Aslının anılarını takip edip odasını buldu ama orada kimse yoktu. Chu Yu’nun kalbi sızladı. Bir süre üzerine düşündükten sonra Chu Ailesinin atalar salonuna doğru uçtu.

 

Chu Ailesinin atalar salonunun etrafındaki bölgede özel bir bariyer koruması vardı bu yüzden dört mevsim etkisizdi. Yolun her iki tarafındaki akçaağaçların yaprakları hep kırmızıydı ve sessizce yere düşerlerdi. Hiçbir sebep olmadan bölgede ıssız bir hava olurdu.

 

Chu Yu, Xun Sheng’i kınına koydu ve hemen oraya doğru yürüdü. Atalar salonunda dışarıya sızan sıcak, sarı ışıkları belli belirsiz görebiliyordu. Oraya varamamıştı ki bakışları aniden atalar salonunun yanında duran bir akçaağacın tepesinde uzanan kişiye kaydı.

 

O kişi kollarındaki tilkiyi nazikçe severken kara kara bir şey düşünüyormuş gibi görünüyordu. Kafası eğildi, düşüncelerinin içine o kadar çekilmişti ki Chu Yu’nun geldiğini fark etmedi. Chu Yu duraksadı ve ona döndü. Yumuşakça “Lord Fu?” dedi.

 

Fu Zhongyi dalgınlığından kurtuldu ve Chu Yu’ya bakmak için başını kaldırdı. Ağzından “Chu Sheng” çıkıverdi, ardından birdenbire önündeki kişinin Chu Sheng olmadığını fark etti. Kendini topladı ve bir anda önündeki kişinin Chu Yu olduğunu doğrularken keyiflendi.

 

“Üçüncü Lord Chu? Bu son günlerde nerelere gittin? Acele et, ağabeyini ikna et. Birkaç gündür onun tarafından vadiden kovuluyorum bu yüzden tekrardan onu ikna etmeye cüret edemiyorum.”

 

Chu Yu’nun kaşları kırıştı. “… Ağabeyim, şu anda nasıl bir durum içinde?”

 

Fu Zhongyi’nin beyaz tilkiyi sevdiği eli duraksadı. İç çekti. “Kalbi kül olmuş.”

 

Chu Yu sakince başını salladı ve sessizce “çok teşekkür ederim” dedi. Dönüp atalar salonuna doğru yürüdü. Derin derin nefes aldıktan sonra kapıyı itip açtı ve içeri girdi.

 

Atalar salonu yakılı mumlarla doluydu ve tütsü kokusu burnuna hücum etti. Gözlerini kaldırdı ve anında özenle düzenlenmiş bir sürü anıt tabletle karşı karşıya geldi. Değerli ve kutsal gözüküyorlardı.

 

Chu Yu’nun bakışları, anıt tabletlerin önünde diz çökmüş Chu Sheng’in üzerine düştü.

 

Bir aydır Chu Sheng’i görmemişti ve o açıkça zayıflamıştı. Yas kıyafetleri giyiyordu ve dua hasırında diz çökerken sırtı dimdikti. Kasvetli ve perişan bir hava bedenini çevrelemişti.

 

Chu Yu sebepsizce duygusallaştığını hissetti ve titrek bir sesle “Ağabey, döndüm.” dedi.

 


 

Etiketler: novel oku Everyday the Protagonist Wants to Capture Me [Novel] Bölüm 61: Zalim ve Vicdansız, novel Everyday the Protagonist Wants to Capture Me [Novel] Bölüm 61: Zalim ve Vicdansız, online Everyday the Protagonist Wants to Capture Me [Novel] Bölüm 61: Zalim ve Vicdansız oku, Everyday the Protagonist Wants to Capture Me [Novel] Bölüm 61: Zalim ve Vicdansız bölüm, Everyday the Protagonist Wants to Capture Me [Novel] Bölüm 61: Zalim ve Vicdansız yüksek kalite, Everyday the Protagonist Wants to Capture Me [Novel] Bölüm 61: Zalim ve Vicdansız light novel, ,

Yorum

İçerik Uyarısı
Uyarı, "Everyday the Protagonist Wants to Capture Me [Novel] Bölüm 61: Zalim ve Vicdansız" reşit olmayanlar için uygun olmayan şiddet, kan veya cinsel içeriğe sahip olabilir.
Onayla
Çık