Everyday the Protagonist Wants to Capture Me [Novel] Bölüm 9: Su İblisi Laneti
Çevirmen:Yuuki
Chu Yu hemen elini geri çekti ve bedenlerinin önüne su kalkanı oluşturmak için bir büyü yapmakta tereddüt etmedi.
Beklendiği gibi, tam zamanında yapmıştı çünkü hemen sonra su kalkanının yanından bir ‘güm’ sesi geldi. Önceki sakin su aniden dalgalandı.
Xie Xi titrese de Chu Yu’nun beline sıkıca tutunmuş gitmesine izin vermiyordu. Çok korkmuştu ancak yüzü, bir el mührü yaparken ve biraz parlak alev oluştururken sakindi.
Bu sualtı dünyasındaki ateşin parlaklığı, savunmalarını geçmeye çalışan şeyi aydınlattı.
Elbette, koyu yeşil vücutlu kocaman bir canavardı. Derisinin üstündeki ince pullar, ateşten çıkan ışığın parıltısını yansıttı. Yalnızca karanlık tek gözü ve geniş, yassı bir kafası vardı. Gözünün altında, yırtıcı bir hayvan gibi birçok dişi olan geniş vahşi bir ağza sahipti.
Su iblisi!
Demin Chu Yu eliyle düz pullarına dokunmuştu ve hemen tepki vermişti.
Ama tek bir su iblisi çok korkunç bir şey değildi.
Chu Yu, ateşle aydınlanmış etrafı kolaçan etti ve boş boş gülmeye başladı.
Ne kadar korkunç bir grup su iblisi!
Beklenmedik bir şekilde, nehrin dibi su iblisleriyle tıka basa doluydu, önlerinde duran su iblisinden çok daha büyüklerdi. Bu düşük seviye su iblisleri sadece Qi Arındırma seviyesindeki bir kültivatöre denk olsalar da savaşmak için çok fazlalardı!
Chu Yu sırtında bir soğukluk hissetti. Sonunda neden bu görevin bir ayda halledilemediğini anladı.
Bir su iblisi Temel Oluşturma aşamasındaki bir kültivatörü öldüremez mi? Pekâlâ burada bir su iblisi sürüsü var.
Aleve baktıklarında su iblisleri dikkatsizce hareket etmeye cesaret etmediler fakat bu yalnızca birkaç saniyeydi. Chu Yu da düşüncesizce harekete geçmeye cürret etmedi. Nehir, su tipi yetenekleri olan biri için elverişli olmasına rağmen suda doğup yaşamış bu tarz iblisler için çok daha uygundu!
Nihayet Xun Sheng’i bulmadan önce Chu Yu yavaş yavaş dikkatlice kılıcını aradı.
En büyük su iblisinin ağzındaydı.
Su iblisi, kılıcı merak etmişti. Bir anlığına kılıcı ağzında tuttu, bakışlarını kaldırdı, ardından Xun Sheng’i yutmaya kalkıştı.
******! Kardeş, sakin ol!
Kılıcın yutulmak üzere olduğunu görünce Chu Yu daha fazla bekleyemedi. Bu mesafeden hâlâ Xun Sheng’i çağırabilirdi. Chu Yu kaçış planı yaparken, bir el mührü yaptı ve sessizce kılıcını çağırdı.
Büyüleyici bir su enerjisi diski, Xun Sheng’i sardı. Kılıç titredi fakat takılı kaldı, uçamadı. Su iblisi Xun Sheng’i yuttu ardından yüksek sesle geğirdi.
Chu Yu: “…”
Xie Xi: “…”
Ha****tir!!!
Chu Yu öfkeliydi. Dişlerini gıcırdattı, Xun Sheng’i çağırmak için tüm gücünü kullandı. Su iblisi aniden, diğer canavarların ilgisini çekerek seğirdi ve aptalca davranmaya başladı. Bir süre kıvrandıktan sonra koyu yeşil bir kan kümesi hemen suyu yeşile boyadı.
Ay ışığı kadar canlı, açık mavi bir parlaklık Chu Yu’nun yanına uçtu. Bir eliyle kılıcı diğer eliyle de Xie Xi’yi tutup olabildiğince hızlı bir şekilde yukarı doğru yüzdü.
Fakat hiçbir su iblisi onları kovalamadı.
Chu Yu aşağı bakma fırsatı bulduğunda bir grup su iblisinin, Xun Sheng tarafından karnı kesilen su iblisinin üzerine atıldıkları için çılgın bir hâlde olduğunu gördü. İblis kanının koyu yeşil rengi neredeyse her şeyi kaplamıştı.
Kalbinde bir soğukluk hissederken Chu Yu yukarı doğru depar atmak için bir güç patlaması yolladı ve suyun yüzeyini yardı.
Kıyı, sakin görünen bir ormanla çevriliydi. Mevsim sonbahardı, bu yüzden ağaçlar tamamen yapraksızdı ve yer sarı yapraklarla doluydu. Chu Yu deminki, Xie Xi’yi tutarak kıyaya çıkma çabasından dolayı hızlı hızlı soluyordu. Düz bir şekilde Xun Sheng’i yere sapladı ve birkaç kez derin derin nefes aldı.
Eğer yanlış tahmin etmediyse, Xun Sheng’i yutan ve merak dolu o su iblisi kendi ölümünü aramıştı. Şimdi o su iblisi, diğer canavarlar tarafından mideye indirildi.
Bu tarz düşük seviye iblislerin maneviyatı olmazdı. Kendi türlerini umursamazlardı. Onlardan biri yaralandı mı sadece diğer düşük seviyeli iblisler için başka bir tür yiyeceğe dönüşürlerdi.
Xie Xi’nin ufak yüzü solgundu. “Da Shixiong, o da neydi?”
“O, yok etmek istediğimiz su iblisiydi.” Chu Yu ıslanmış göğsünden bir parça ıslak bezi gelişigüzel çıkardı ve yüzündeki suyu sildi. “Aslında çok başbelasıdır. Eğer yanılmıyorsam, burası Qinghe kasabasına yakın.”
Dört bir yana da bakındı fakat mevcut dağınık görüntüsünün farkına varmadı.
Orijinal Chu Yu her zaman görüntüsünün farkındaydı. Her gün özenle hazırlanırdı böylece kimse görünüşü hakkında bir kusur bulamazdı.
Xie Xi, Chu Yu’nun dediğiyle pek ilgilenmedi. Bunun yerine Chu Yu’nun karşısına oturup bağdaş kurdu ve dikkatlice onu gözlemledi.
Chu Yu’nun beyaz saç tokası* gevşemiş, ıslak saçları sıkıca yüzüne ve boynuna yapışmıştı. Açık teni ve koyu saçları hoş bir tezatlık oluşturmuştu. Kıyafetleri karmakarışıktı. Cübbesini çektiğinde önü genişçe açılmıştı ve açık tenli omuzlarıyla sağlam göğsü ortaya çıkmıştı.
*Bölümün en başındaki resimde bulunan taca benzer saç tokası.
Parlak ay ışığı veya narin kar gibi nazik profiline baktı, kaşındaki hafif çatıklık insanda uzanıp kaşlarını düzeltme isteği uyandırıyordu.
Birden yarasını temizlemek için Chu Yu’nun cübbesini yırttığı zamanı, açığa çıkan beyaz omuzlarını ve göğsünü hatırladı.
Kalbinde öyle garip bir his vardı ki Xie Xi donakaldı. Eli büyülenmiş gibi kendi kendine hareket etti ve Chu Yu’nun göğsüne dokundu.
Chu Yu’nun üç sıralı aydır Xie Xi’ye Qi göndermek için Xie Xi’nin göğsüne elini koyduğu zamanki gibi miydi?
Hâlâ etrafa bakınan Chu Yu ürktü. “Ne oldu?”
Bunu dedikten sonra kibarca Xie Xi’nin elini itti ve üstünü örttü.
Xie Xi kalbinde anlaşılamaz bir kayıp duygusu hissetti.
Chu Yu, tüm vücudu ıslanmış olan Xie Xi’ye baktı. Pürüzsüz yanaklarını, gül rengi dudaklarını ve sevimli beyaz dişlerini görünce Chu Yu uzanıp ufak yüzünü çimdiklemeden edemedi. Gülümsedi ve ayağa kalktı. “Burası dağdan daha ılık olsa da bu sonbahar rüzgarı serin. Eğer burada durursak üşüteceğiz. Hemen kasabaya gidip kıyafetlerimizi değişelim.”
Xie Xi’nin yüzü çimdiklendiği için yanakları kızarmıştı. Dudaklarını büzdü ve fısıldadı. “Bizi ısıtmak için ateş enerjimi kullanacağım.”
Ah, ana karakterin beş elementi de kullanmakta usta olduğunu unutmuşum.
Chu Yu gözlerini kırpıştırdı ve geri oturdu. Gülüp insan kızartıcının kıyafetlerini kurutmasını bekledi.
Xie Xi gözlerini kapadı ve bedeninden buhar yayılmaya başladı. Bir süre sonra bütün kıyafetleri kuruydu.
Chu Yu, Xie Xi’nin rahatlıkla başardığını gördü. Gözlerini kırpıştırdı ve ana karakterin mükemmel Qi manüplasyon tekniğine hayret etti.
Xie Xi dudaklarını büzdü, elini Chu Yu’nun omzuna koydu ve kıyafetini ısıtırken aşırı dikkatle ona baktı. Chu Yu’nun nemli zarif saçlarına bakarken Xie Xi birden Chu Yu’nun bütün kıyafetlerini yakıp kül etme dürtüsü hissetti.
Böyle yapmak istese de Xie Xi, Chu Yu’yu kızdırmaktan çok korkuyordu, bu yüzden Chu Yu’nun ıslak kıyafetini ciddi ve dikkatli bir şekilde kuruttu. Bitirdiğinde alnı terle kaplıydı. Xie Xi iki adım geriledi. “Da Shixiong, bitti.”
Xie Xi’nin özenli bakımı altında Chu Yu uyuşuklaşmıştı fakat Xie Xi konuştuğu zaman kalktı. Xun Sheng’i yerden çıkardı ve inceledi. Neyse ki o su iblisi tarafından talihsizce yutulmasına rağmen bir ölümsüz kılıçtı sonuçta ve kendini kirden arındırabilirdi. Xun Sheng’in ışığı sade ve tazeleyiciydi.
Chu Yu kılıcı kınına koydu. Gülümsedi ve Xie Xi’nin başını okşadı. “Kasabaya vardığımızda bu kıdemli ödül olarak sana lezzetli bir şey alacak.”
Xie Xi hafifçe gülümsedi fakat konuşmadı. Chu Yu tamamen giyinik olduğundan Xie Xi biraz utandı. Chu Yu’nun nazik görünümü geri geldiği için kendini insan kıyafeti giyen bir canavarmış gibi hissetti. Yönü belirlemek için ruhsal duyularını kullandıktan sonra Chu Yu sık ormana doğru yürüdü.
Xie Xi aceleyle Chu Yu’yu takip etti ve kol yenine asıldı.
Chu Yu yavaşladı ve nehrin dibindeki beladan nasıl kurtulacağını düşündü. Su iblisleri güçlü olmasa da o kadar bol ruhsal enerjiye sahip bir grup iblisi nasıl öldürebilirdi, ha?
Keşke bir şekilde hepsini bir ağla yakalayabilse.
Bunun başarılı olma ihtimali çok düşüktü. Tek hamleyle hepsini öldürmek için ya Öz Biçimlendirme aşamasında ya da en azından ‘Sahte- Öz Biçimlendirme’ aşaması denen Temel Oluşturma aşamasının zirvesinde olmalıydı.
Biraz gürültü duyunca ve önündeki sahne daha maddi bir havaya dönüşünce Chu Yu hafifçe irkildi.
Tian Yuan Sekti’nde sekt dışındaki müritler haricinde yaklaşık 3000 mürit vardı. Ruh mağaralarının eğitmenleri varken Yedi Tepe Lordu sadece birkaç tane sekt içinden mürit kabul ederdi. Sonraki ise Öz Biçimlendirme aşamasındaki kıdemliler ve müritleriydi. Yedi tepe altındakiler de normal müritlerdi.
Sekt dışındaki müritlere gelecek olursak, Chu Yu onlarla neredeyse hiç karşılaşmamıştı.
Chu Yu her gün Yuan Chen Tepesi’nde tıkılıydı. Gördüğü yüzlerin çoğu kasvetli ve perişandı. Dağdan inip de laik dünyayı gördüğünden insanların yaşaması için güzel bir yer olduğunu düşündü.
Ara ara yavaşladıkları için öğlen vardılar. Chu Yu, Xie Xi’nin açıkmış olduğunu ve söylemeye utandığını tahmin etti. Her zamanki asil ve zarif ifadesini takındı, Xie Xi’yi kasabaya götürdü.
Kasaba hayal ettiğinden daha küçüktü. Sokakta pek kimse yoktu, muhtemelen bunun sebebi su iblisi lanetinin insanların kasabadan taşınmasına neden olmasıydı. Chu Yu’nun sıradışı görünümü ve tavırlarını görünce kasabadakilerin çoğu hayranlıkla ona bakmak için durdular.
Chu Yu sakince üstündeki ilgiyi görmezden geldi.
Kasaba büyük değildi bu yüzden birine yön sormaya gerek yoktu. Bir han görene kadar sadece biraz daha yürüdüler.
Öğlen olduğu için yemek yiyen çok fazla müşteri vardı. Chu Yu önce handaki kalabalığa sonra da yanındaki genç çocuğa baktı, küçük çocuğun açıkmış olabileceğinden endişelendi. Başını iki yana salladı ve gitmek için döndü.
Neyse ki, bir müşteri ayrıldığında boş yeri olan bir erişte tezgahı vardı. Chu Yu ve Xie Xi masaya oturdular ve iki kase erişte sipariş ettiler.
Chu Yu başını eğip düşünmeye devam etti.
Üzgün olduğundan biraz kaşlarını çatmadan edemedi. Chu Yu’nun yüzünü izleyen Xie Xi fısıldadı. “Da Shixiong, su iblisi göreviyle başın belada mı?”
Chu Yu çaresizce başını salladı.
Ne bela ama! Başlangıçta düşünmüştü ki birkaç su iblisi keserse kılıcını keskinleştirmek için iyi olurdu. Beklenmedik şekilde, büyük bir su iblisi sürüsüydü ve bu, Chu Yu’yu aşardı.
Bazı su iblisleri sorun çıkarmak için yüzeye çıksa bile onları yok etmek problemi çözmezdi çünkü sığınakları nehrin dibindeydi. Aklı olan her insan bilir ki aşağı inip o büyük su iblisi sürüsüyle savaşmak aptalca olurdu.
Aslında hepsi sahile çıksalar bile hepsiyle ilgilenmenin hâlâ hiçbir yolu yoktu.
Chu Yu iç geçirdi. “Yazık…”
“Yazık olan ne?”
Ne yazık ki, bu kişi henüz savaş deneyiminden yoksundu. Eğer Chu Yu’nun daha çok su elementiyle deneyimi olsaydı suya iner ve o düşük seviye iblis sürüsünü öldürürdü. Zordu fakat imkansız değildi.
İçten içe yakınırken Chu Yu aniden bir şeyin yersiz olduğunu fark etti.
Daha yeni konuşan kişi Xie Xi değildi ama sakin ve çekici ses sanki yüzünde gülümseme olan genç bir adamdan geliyormuş gibiydi.
Çatılı kaşlarıyla Chu Yu ihtiyatlı bir şekilde yukarı baktı.
Saten kol yenlerinde akçaağaç yaprağı işlemesi olan beyaz-mavi cüppe giymiş genç bir adam vardı. Genç adamın uzun saçları bir saç tokasıyla toplanmıştı ve belinde bir kılıç asılıydı. Hatları yakışıklıydı ve parlak bir şekilde gülümsüyordu.
Orada oturan insanlar sakin ve kibar göründüğünü düşünürdü.
Aceleyle bu kişi için anılarını karıştırdıktan sonra Chu Yu sersemledi. “Ağabey? Burada ne yapıyorsun?”
Gelecekte sarılmayı planladığı uylukların sahibi büyük kardeşin aksine bu gerçek büyük kardeşti.
Yorum