Çevirmen: Khentimentiu
İki saat sonra, Mu Yi Fan’ın telefonu nihayet şarj oldu. Hemen açtı ve Zhan Bei Tian’dan gelen bir cevapsız çağrı ve kısa bir mesaj gördü. Mesaj sadece iki kelimeydi ama Mu Yi Fan’ın yüzü hemen güldü. “Zhan Bei Tian beni hatırlamış!” diye sevindi. Ancak aralarındaki tuhaf ilişkiyi düşününce, keyfi yine kaçtı.
Kafasını dağıtmak için kendini süslemeye karar verdi. Neyse ki, önceki Mu Yi Fan’ın villasında bir sürü kıyafet ve peruk vardı, buraya gelirken de yanında getirmişti. Kıpkırmızı kısa bir peruğu kafasına taktı, göbeğini gizleyen havalı bir takım elbise giydi, klipsli küpeleri taktı, beyaz çerçeveli güneş gözlüklerini burnuna kondurdu. Yarım saat içinde neredeyse baştan yaratılmış gibiydi. Aynada kendini zor tanıdı. Zhan Bei Tian ve ekibi onu tanıyamazdı, emindi.
Dudaklarına biraz ruj sürüp, anahtarlığını alarak evden çıktı. Arabanın yanına geldiğinde bağcıklarının çözülmüş olduğunu fark etti. Eğilip bağlamaya çalıştı ama hem pantolon dar, hem göbek büyük olunca tam olarak eğilemedi. Son çare ayağını kaldırıp duvara koydu derken, “carttt!” diye bir ses yankılandı… Pantolonu yırtılmıştı.
Mu Yi Fan’ın hemen elini arkasına atıp yırtılan yerin büyüklüğünü kontrol etti, içinden “Tamam ya, çok büyük değil,” diye düşündü. Ama elini geri çekerken tırnağı yanlışlıkla pantolona takıldı, bir de ne görsün… Yırtık, kalçaya kadar uzanmış! İç çamaşırı da yırtılmış ve popo çizgisi görünmüştü.
“Allah cezanı vermesin,” diye homurdandı. Poposunu eliyle kapatıp hızla eve koşarken, iki güvenlik görevlisi yaklaştı. Mu Yi Fan birini görür görmez hemen yüzünü çevirdi. Açlık hissi birden bastırmıştı çünkü, zombi içgüdüleri dürtüyordu.
Güvenlik şüphelendi, “Beyefendi, bir saniye bekler misiniz?”
Mu Yi Fan içinden “Eyvah, bir bu eksikti ya,” diye geçirdi.
Adamlar yanına geldi, “Ellerinizi gösterin lütfen.”
Mu Yi Fan pantolonun daha fazla yırtılmaması için bacaklarını kasarak zar zor ellerini uzattı. Güvenlik baktı, sadece anahtar vardı ama hâlâ şüpheliydi.
“Lütfen arkanızı döner misiniz?”
“Şey… dönemem galiba,” dedi Mu Yi Fan.
Güvenlik iyice kuşkulandı. Diğeri Mu Yi Fan’ın arkasına geçti ve baktı…
“….”
Güvenlik gözlerini devirdi, gülmemek için kendini zor tuttu. Hemen diğerini çekti.
“Tamam, bir sorun yok.”
Mu Yi Fan koşarak villaya girdikten sonra güvenlikler gülmeye başladı.
“Hahahah! Pantolonu yırtılmış, adamın götünü gördüm!”
Mu Yi Fan içeriden kahkahaları duyunca yüzü kıpkırmızı oldu. Hemen koştu ve başka pantolon giydi. Fakat farkında değildi ki, yan villanın ikinci kat penceresinden biri onu izliyordu. Zhan Bei Tian’dı bu. Gülümsememek için kendini zor tuttu. Bu davranışlar, tam da onun tanıdığı Mu Mu’ya aitti.
Üstelik, o kırmızı saçlı, gözlüklü, havalı tip… dudak yapısı, boy, vücut tipi… hepsi Mu Mu’yu andırıyordu. Yoksa…?
Bu sırada Mu Yi Fan, yeni pantolonuyla tekrar garaja indi, arabayı aldı ve yeşim taşı almaya çıktı. Dükkânda Qing Tian Boncuğu en pahalı taşlara deli oldu ve titremeye başladı. Ne var ki büyük taş yoktu. Mu Yi Fan, “Daha fazla kalırsam dükkân sahibini ısıracağım,” diyerek iki küçük ama pahalı taş alıp çıktı. Cüzdanı ağlıyordu, ama boncuk hâlâ doymamıştı.
Son çare olarak ham yeşim taşı satan dükkâna gitti. Taşları alırken “Nasıl olsa dünya batıyor, bu taşlar zaten çöp olacak,” diye kendini rahatlattı. Boncuk sonunda doyana kadar emdi de emdi.
Akşam sekizde villa’ya döndü. Garaj kapısını kapattı ki… telefon çaldı. Tanımadığı bir numara. Açmaya yeltendi ama karşı taraf kapattı. Sonra tekrar çaldı ve yine kapandı. Üçüncü kez de aynısı olunca Mu Yi Fan sinirlendi.
“Ananı avradını, kiminle dalga geçtiğini sanıyorsun lan sen!” diye bağırdı.
Eve girdi, salon kapısını kapatırken, yan villanın ikinci kat ışığı yandı. Pencerede birisi telefonla oynuyordu. Tabii ki Zhan Bei Tian’dı. Üç kere çalan numarayı görünce sırıttı, telefonu Mao Yu’ya verdi.
“Patron, tüm ekibi bilgilendirdim ama ailelerin çoğu G Şehri’ne gelmek istemiyor. Yine de ailelerine bol bol pirinç, makarna stoklamalarını söyledim.”
Zhan Bei Tian başını salladı. “Yakın akrabası olanlardan haber var mı?”
Xiang Guo, “Benimkiler uçak biletlerini bile aldılar, yarın sabah geliyorlar.”
Mao Yu, “Benimkiler de ikna oldu.”
Sun Zi Hao, “Benimkiler de yarın öğlen geliyor.”
Zhan Bei Tian, Xiang Guo’ya döndü, “Soruşturma ne oldu?”
“Patron, bu villayı önce Wang Tie Qian adında zengin bir adam almış, sonra satmış. Ama kime sattığını bulamıyorum. Güvenliğe sordum, sadece Mu Mu burada yaşıyormuş. Listelerde de Mu Mu diye biri yok.”
Zhan Bei Tian, “Peki yan villayı kim aldı?”
“Köylü Liu Da Shan. Bir anda zengin olmuş, burayı almış ama iki hafta sonra B Şehri’ne taşınmış. Üç kızı var, o kadar.”
Zhan Bei Tian gözlerini kıstı, diğerlerine baktı, “Peki ya Lu Lin?”
Lu Lin tuvaletten koşa koşa geldi, “Patron, inanmazsınız. Bugün öğrendiğim şey bomba gibi. O aile çocuğunu öldüren kişi var ya…”
Yorum