Çevirmen: Khentimentiu
Saat 11’i geçtikten sonra akşam yemeği toplantısı sona erdi. Kalabalık grup Han Binası’ndan sendeleyerek çıktı. Zhan Bei Tian, bu akşam birkaç kadeh içtiği için dönüş yolunda yalnızca Mu Yi Fan’ın araba kullanmasına izin verdi.
Villaya döndüklerinde saat çoktan 12 olmuştu ve ikisi de doğruca odalarına gitti.
Mu Yi Fan odasının kapısını kapatırken derin bir nefes aldı. Akşam yemeği sırasında her yandan gelen insan kokuları onu neredeyse çıldırtacak seviyeye getirmişti ki kendini tutamayıp birini ısıracağı raddeye gelmişti. Şimdi sonunda odasında yalnız kalabildiği için rahattı, en azından uyurken Zhan Bei Tian’ı ısırma ihtimalinden endişelenmek zorunda değildi.
Tabii, başlangıçta Zhan Bei Tian’ı öldürmek istemiş olsa da, onu gerçekten ısırarak bir canavara dönüşme fikri midesini bulandırıyordu. Evet, onu öldürmenin pek çok kolay yolu vardı, ama bunu yaparken bir insan yiyicisine dönüşmek… Bunu yapamazdı. Bu düşünce bile onu iğrendiriyordu.
Mu Yi Fan banyoya gitti, önce bir duş aldı, ardından aynada bedeninde daha fazla çürüme belirtisi olup olmadığını kontrol etti. Vücudunun hâlâ normal bir insan vücudu gibi göründüğünü görünce biraz rahatladı. Banyodan çıktıktan sonra yatağa uzandı ve uyumaya çalıştı.
Ama ZhanBei Tian odada olmadığı için yine uyuyamadı. Karnı garip bir rahatsızlıkla doluydu. Bu, dışarıdan belli olan bir ağrı değil, sanki göğsünde bir hava sıkışmış da içeri giremiyor, dışarı da çıkamıyormuş gibi bir hissiydi. Hem huzursuz edici hem de panik yaratıcıydı.
Mu Yi Fan uyuyamadı, tavana bakarak düşüncelere daldı. Aklı istemsizce diğer odaya, Zhan Bei Tian’a kaydı. Acaba o uyumuş muydu? Onsuz büyük ihtimalle çok daha rahat uyuyordur, diye düşündü.
Ancak Zhan Bei Tian, Mu Yi Fan’ın düşündüğü gibi uykuda değildi. O da birkaç kadeh içmesine rağmen hâlâ ayıktı. Alışkanlık gerçekten tuhaf bir şeydi. Birkaç gündür biriyle aynı odada yatmaya alışmıştı, şimdi ise yalnız kalmak garip bir boşluk hissi yaratıyordu. Sanki sarılacak biri olmayınca bir şey eksik gibiydi.
Zhan Bei Tian uykusuzluk içinde yatakta döndü, sonra kalkıp kendi uzay boyutuna gitti. Çok geçmeden elinde kilitli, küçük ama güzel bir ahşap kutuyla geri döndü. Odasından çıktı ve hemen yan odadaki kapıya yöneldi. Kapıyı hafifçe ittiğinde kilitli olmadığını ve içeridekinin henüz uyumadığını fark etti.
Mu Yi Fan, Zhan Bei Tian’ın içeri girdiğini görünce irkilerek doğruldu.
“Korkuttun beni, hırsız girdi sandım,” dedi derin bir nefes alarak.
Zhan Bei Tian yatağa yaklaşarak sordu.
“Neden uyumadın?”
“Uyuyamıyorum,” dedi Mu Yi Fan ve karnını tutarak “Buram çok rahatsız hissediyor.” Diye ekledi.
Zhan Bei Tian hâlâ Mu Yi Fan’ın hâlâ karnı çıkık olan bedenine baktı. Sonra elindeki küçük kutuyu ona uzattı. Kutunun şekli kareydi, yaklaşık yirmi santim eninde ve boyundaydı. Üzerindeki oymalar çok güzeldi. adeta eski zamanlarda değerli eşyaların saklandığı antik kutular gibiydi.
“Bu nedir?” diye sordu Mu Yi Fan. Kutuyu eline aldığı anda karnındaki rahatsızlık bir anda azaldı. Tıpkı daha önce dokunduğu yeşim taşı gibi bir etkisi vardı. Kutunun içinde yeşim taşı olabileceğini düşündü.
Zhan Bei Tian cevap vermeden arkasını dönüp gitmek istedi. Mu Yi Fan onun ayrılmak üzere olduğunu görünce hızla bir elini ona doğru uzattı.
“Bekle.”
Yorum