Çevirmen: Khentimentiu
Hava kararmış, gece çökmüştü. Chen Dong, geç olduğu için sofrayı fazla şenlendiremedi ama hemen bir tencere tavuklu erişte yapıp karınları doyurdu.
Mu Yi Fan yedi dakikada yedi kâse gömmüştü, yedinci kâseden sonra yavaşlamaya başladı.
Chen Dong’un gözleri yerinden fırlayacaktı, içinden bağırıyor ama dışarıya belli etmiyordu.
Bu ne lan, adam içinde karadelik varmış gibi yedi! Normalde iki metre boyundaki bir adam bile dördüncü kâsede pes ederdi.
Genç yaşta göbek yapmış, hiç şaşırmamalı.
Mu Yi Fan ağzını peçeteyle sildikten sonra nazikçe sordu,
“Amca, size nasıl hitap edeyim?”
Chen Dong gülümsedi.
“Soyadım Chen, Chen Dong de yeter.”
Mu Yi Fan da gülümsedi.
“Chen Amca, bu geceki misafirperverliğiniz için size çok teşekkür ederim.”
Her ne kadar Zhan Bei Tian romanın gidişatına göre Bai Bi Köyü’ne bir gün erken gelmiş olsa da, konakladıkları ev değişmemişti. Kitapta da baş karakter Chen Dong’un evinde kalıyordu.
Chen Dong’un hikâyesi de şöyleydi, eşi genç yaşta vefat etmiş, oğlunu tek başına büyütmüştü. Şimdi oğlu da yirmisine gelmiş, kendisi gibi iri yarı bir delikanlı olmuştu. Bu yüzden, iki koca adamı evinde ağırlamaktan gocunmamış.
Mu Yi Fan ve Zhan Bei Tian, Chen Dong’la salonda oturup yarım saat sohbet ettiler. Sonrasında da, odalarına geçip dinlenmeye çekildiler.
Mu Yi Fan yatağa yattı ve sıkıntılı bir şekilde kendi kendine konuşmaya başladı.
“İnşallah bu gece de uykusuz kalmam,” dedi.
Zhan Bei Tian, uyumadan önce kitap okuyacakken Mu Yi Fan’ın söylenmesiyle hemen kafasını kaldırdı.
“Uykusuzluk mı çekiyorsun?”
“Evet ya, geçen gece gözlerimi kapatsam da bir türlü uyuyamadım.”
Zhan Bei Tian’ın kaşları çatıldı.
Kesin Qing Tian Boncuğu’nun işidir bu. Yoksa gözünü kapatıp da uyuyamayan mı olur?
Tam bu konuya dair bir şey soracakken, döndü baktı ki Mu Yi Fan yatakta horluyor, battaniyesi bile yerlere düşmüş.
“…”
Bu nasıl uykusuzluk lan? İki saniyede domuz gibi sızdı.
Zhan Bei Tian kalktı, battaniyeyi alıp Mu Yi Fan’ın üstünü örttü. Sonra tekrar masaya oturup kitabını okumaya devam etti.
Yarım saat sonra, göz kapakları düşmeye başladı ama hâlâ tereddütlüydü. Başkasıyla aynı yatakta uyumak… pek alışık olduğu bir şey değildi. Ordu hayatı ve kıyamet sonrası alışkanlıkları sağ olsun.
Mu Mu ile birlikte yattığı ilk gün bile mecburen Qing Tian Boncuğu yüzünden yanına yatmıştı.
Zhan Bei Tian yatağın ucuna geldi, Mu Yi Fan’a uzun uzun baktıktan sonra yatağın öteki tarafına uzandı.
İçinden kendi kendine tarttı Sandalyede mi uyusam, arabaya mı geçsem? Ama burada beş gün kalacağız, her gece sandalyede uyunmaz ki. Hem yarın iş var, yorgun olamam. Ayrıca bu adama göz kulak olmam lazım. Araba da olmaz.
Gece saat bir gibi gözleri artık iyice kapanıyordu ki, bir anda yanındaki şahıs dönüp, bir bacağını Zhan Bei Tian’ın üstüne şlap diye yapıştırdı.
Zhan Bei Tian bir anda ayıldı.
Kafasını çevirip baktı, Mu Yi Fan tam üstüne doğru kaymış, sonra da kafasını Zhan Bei Tian’ın omzuna koyup ağzından belli belirsiz bir mırıltı çıkmıştı.
“Ne rahatmış…”
“…”
Dondu kaldı. Sonra hemen kaşlarını kaldırıp, adamı nazikçe itekledi.
Ama Mu Yi Fan uyurken çaktırmadan tekrar yanaştı, rahat ettiği pozisyonu bulup tekrar yerleşti. Zhan Bei Tian yine itti. Mu Yi Fan yine geldi.
Bu “git-gel” sahnesi birkaç tur sürdü.
Zhan Bei Tian sabrının son noktasına geldi. Eğer karşısındaki adam hamile olmasaydı, yeminle yorganı yastığı alır arabada yatardı.
En sonunda Mu Yi Fan uykusundan hafifçe uyandı, gözlerini açtı. Karanlıkta Zhan Bei Tian’ın asık suratını görünce hemen yumuşak sesle elini tuttu, karnına götürdü.
“Şöyle elini buraya koy… yeter.”
Ne olduysa, Qing Tian Boncuğu ile Zhan Bei Tian arasında bir bağlantı vardı sanki. Zhan Bei Tian yanındayken, Mu Yi Fan huzurlu uyuyabiliyordu.
“…”
Mu Yi Fan resmen Zhan Bei Tian’ı zorla sarılma yastığı yapmıştı kendine.
Yorum