Çevirmen: Khentimentiu
Mu Yi Fan tanıdık sesi duyar duymaz kafasını kaldırdı ve kapıda dimdik duran o uzun adamı görünce gözleri parladı.
“Bei Tian!”
Oh çok şükür, senaryo rayından çıkmamış.
Zhan Bei Tian, Mu Yi Fan’ın iki güvenlik görevlisi tarafından kollarından tutulduğunu görünce kaşlarını çattı ve bakışlarını onlara dikti.
Güvenlik görevlileri Zhan Bei Tian’ın soğuk bakışlarıyla bir anda buz kesti, ellerini hemen çektiler.
Mu Yi Fan koşa koşa Bei Tian’a gitti.
Zhan Bei Tian göz ucuyla Mu Yi Fan’ın elindeki yaklaşık yirmi poşeti süzdü ve alçak bir sesle sordu.
“Ne oldu?”
Mu Yi Fan derin bir nefes alıp güvenlikçilere doğru homurdandı.
“Onlara sor! Hiçbir sebep yokken beni içeri almadılar!”
Güvenlikler hemen olaya açıklık getirdi.
“Beyefendi, durum şöyle… İçerideki üç hanımefendi, etraflarında gazlı bezle sarılı bir sapığın dolandığını söylediler. Biz de bu yüzden durdurduk.”
Mu Yi Fan öfkelenmişti.
“Sapık mı? Ne diyorsunuz siz? Bana ne hadle sapık dersiniz?!”
“…”
Yani suratım komple sargıda, bir de kıyafetler desen enteresan… İtiraf edelim, dışarıdan bakınca biraz “garip” duruyorum.
Mu Yi Fan devam etti.
“Ben kimi takip etmişim ya?”
Güvenlikçiler, içerideki üç kadını işaret etti.
“Onlar dedi.”
Zhan Bei Tian ve Mu Yi Fan, restoranın içine doğru baktı.
Zhan Bei Tian kadınlardan birini görünce dondu kaldı, gözleri değişti, suratında buz gibi bir ifade belirdi.
Rong Xue…
Kadın önce Zhan Bei Tian’ın yakışıklılığını fark etti ama gözlerindeki ölüm soğukluğunu göremedi.
“Vay be, taş gibi adam.” dedi Rong Xue arkadaşına.
Kalbi bir anda hızlandı. Daha önce de yakışıklı adam görmüştü ama bu başka bir seviyeydi.
Arkadaşı güldü, “Vallahi Rong, adam sana baktı gibi geldi bana. Yakışıklı erkek mıknatısı gibisin.”
Rong Xue utangaç bir şekilde gülümsedi.
“Sakın saçma sapan konuşma!”
“Oo, Rong kızardııın…”
“Bak, o sargılı sapık varya, o adamın arkadaşı gibi. Git, ‘Yanlış anlamışız, pardon’ falan de, belki tanışırsın.”
Rong Xue biraz tereddüt etti ama adamı tanıma arzusu daha ağır bastı.
Bu sırada dışarıda, Mu Yi Fan kendi kendine söyleniyordu.
“Yani bir yanlış anlaşılma olmuş… Ben sadece asansör beklerken burada bir restoran olduğunu duydum, yemeğe geldim. Sapıklıkla ne alakası var?”
Aslında amacı ‘tesadüfen’ Zhan Bei Tian’la karşılaşmaktı ama bu kadar rezil olmayı beklemiyordu.
O sırada Rong Xue zarif bir gülümsemeyle ikiliye doğru yaklaştı.
“Beyefendi, çok özür dilerim. Küçük bir yanlış anlaşılma oldu. Güvenlik size zarar vermedi değil mi? İsterseniz size ve arkadaşınıza yemek ısmarlamak isterim, telafi babında.”
Mu Yi Fan şaşkın ve biraz da sinirli şekilde bakakaldı.
Haydaaa!
Özür dileyen sensin ama gözün sürekli diğer adamda. Bana bak be kadın!
Ayrıca, adamın bakışlarını görmedin mi? Resmen “buz ışınları” gibi!
Zhan Bei Tian ise kadına gayet kibar ama mesafeli bir şekilde yanıt verdi.
“Teşekkür ederiz ama arkadaşım yabancılarla yemek yemeyi pek sevmez.”
Eğer Rong Xue kız kardeşi olsaydı, belki eşleştirirdi ama bu şartlarda? Hadi oradan!
Mu Yi Fan kısık sesle Zhan Bei Tian’ın kolunu çekti.
“Bei Tian, acıktım.”
Zhan Bei Tian hafifçe kaşını çattı.
“Bu saatte yemek mi yenir?”
Mu Yi Fan suratını asarak poşetleri gösterdi.
“Bir şeyler almaya gitmiştim.”
Zhan Bei Tian, Rong Xue’ye bir daha bakmadan, iki yabancıya birkaç kelime fısıldadı. Yabancılar başlarını sallayıp restorandan çıktı.
Sonra Mu Yi Fan’la birlikte restorana girip üçüncü katta özel bir odaya geçtiler.
Rong Xue’nin yüzü kıpkırmızıydı.
“Rong Xue, iyi misin?”
Rong Xue dişlerini sıkarak tabiri caizse resmen kükredi.
“Senin salakça fikrindi bu! Adam suratıma bile bakmadı!”
Arkadaşları ne diyeceğini bilemedi. Fikir iyi gibi görünüyordu ama Rong Xue kabul etmeseydi yapmazlardı ki…
Rong Xue öfkeyle söylenmeye devam etti.
“Ne yapıp edip bu adamı etkileyeceğim! Gerekirse iletişim bilgilerini zorla alırım! Yoksa Rong Grubu sizinle olan iş birliğini bitirir!”
Arkadaşların suratları düşse de gülümsemeye çalıştılar.
“Tamam tamam, buluruz…”
Bu sırada üçüncü kattaki şık odada, Mu Yi Fan garsona döndü.
“Bir az pişmiş karabiberli bonfile alayım!”
“Beş tane karabiberli bonfile, hepsi iyi pişmiş. Arkadaşımın yediği gibi olsun.”
Mu Yi Fan Zhan Bei Tian’ın siparişi ile şok içinde bakakaldı.
“Bu kadar eti ne yapacaksın? Sen hayırdır?”
Zhan Bei Tian sessizce ona baktı.
Mu Yi Fan bir an düşündü…
Aaa, beş bonfile ona! Çünkü son zamanlarda az yiyor numarası yapıyordu.
“Şey… Ben son zamanlarda az yiyorum da,” dedi hafif mahcup şekilde.
Sonra hemen konuyu değiştirdi.
“Bugün burda karşılaşmamız ne güzel tesadüf! Sen o iki yabancıyla iş mi yapıyordun?”
Zhan Bei Tian sessizleşti. Yine o buz gibi olan tavrını takındı.
Mu Yi Fan hemen ortamı ısıtmaya çalıştı, çantasından çıkardığı bir ceket uzattı.
“Sana birkaç kıyafet aldım. Umarım seversin.”
Zhan Bei Tian şaşırmıştı.
“Bana mı aldın?”
“Senin bedenine göre aldım, tam olur.”
Sadece gerçek hayattaki ölçüleri biliyorum ama göz kararı aldım.
Zhan Bei Tian ciddiyetle teşekkür etti.
Kıyafetleri oldukça beğenmişti.
Mu Yi Fan ortam yumuşamışken atladı.
“Bugün öğleden sonra bir planın var mı?”
Zhan Bei Tian düşündü.
“Yok.”
“Bowling’e gidelim mi?”
“Olmaz.”
“Tenis?”
“Olmaz.”
“At binmeye ne dersin?”
“Asla olmaz.”
Mu Yi Fan sinirlenmeye başladı.
“Yani sana ne uyar abi? Fikir ver o zaman.”
Zhan Bei Tian, Mu Yi Fan’ın göbeğine bakarak.
“Ağır spor sana göre değil.”
“Ne alaka ya? Göbekli olan spor yapamaz mı?”
Zhan Bei Tian sustu.
Mu Yi Fan pes etti.
“Neyse… O zaman sinemaya gidelim?”
Zhan Bei Tian, onun o minnoş gözlerine baktı ve başını hafifçe salladı.
“Yaşasın! Hemen film seçiyorum!”
Mu Yi Fan telefonu kaptı.
“Aksiyon?”
“Çok şiddetli.”
“Gerilim?”
“Fazla uyarıcı.”
“Korku?”
“Çok kanlı.”
“Komedi?”
“Sıkıcı.”
“Aşk filmi?”
“İğrenç.”
“Bilim kurgu?”
Bu kelimeyle Zhan Bei Tian’ın gözleri karardı.
“Kıyameti hatırlatıyor, istemiyorum.”
Mu Yi Fan en sonunda patladı.
“YETER ARTIK! Ne izlemek istiyorsun söyle?! Hiçbir şeyi beğendiremiyoruz!”
Tam o sırada Zhan Bei Tian telefonu eline aldı, ekrana baktı ve hafifçe gülümsedi.
“Bunu izleyelim.”
Yorum