Çevirmen: Khentimentiu
Mu Yi Fan çömelmiş, hafifçe düşüncelere dalmıştı ama sonra hemen kendini toparladı.
Ne olursa olsun, bu beyaz takım elbiseli adam ‘her kimse’ eski Mu Yi Fan’ı tanıyor bile olsa, kimse onun içine yeni bir ruh yerleştiğini tahmin edemezdi.
“Sakin ol Mu Yi Fan… Sakinlik zombilikten gelir.”
Fakat bir gariplik vardı. Bu adam sanki onu yıllardır tanıyormuş gibi konuşuyordu. Dahası, Mu Yi Fan da bu adama karşı açıklanamaz bir yakınlık hissediyordu.
“Sanki eski dost, ama tanımıyorum da… Hayda, bir de bu eksikti.”
Kafasından bu düşünceler geçerken elini çekti ve hafızasındaki bilgiye sadık kalıp diplomatik bir şekilde sordu.
“Şey… Beyefendi, ben sizi pek hatırlayamadım. Siz beni tanıyor musunuz acaba?”
Adam gülümsedi.
“Tanımıyorum aslında…”
Ama tam o anda yüzündeki gülümseme dondu, gözleri açıldı ve suratına “inanamıyorum” ifadesi yapıştı.
Adam birdenbire Mu Yi Fan’ın yakasından yakaladı ve gözü dönmüş gibi bağırdı.
“Senin karnına ne oldu?! O güzelim kaslar nereye gitti?! Bu ne rezalet!”
Mu Yi Fan dumura uğradı.
“Bu adam psikolojik tedavi görmeli… Az önce bahar meltemiydi, şimdi hortum oldu.”
Mu Yi Fan adamın elini itip bağırdı.
“Kim dedi lan sana göbekli olduğumu? Senin bira göbeğin var ben bir şey diyor muyum! Midem şiş sadece! Gaz var, gaz! Git doktora sor, belki senin beyninde de gaz vardır, bir temizlet.”
Beyazlı adam şüpheyle bakıp sordu.
“Gaz mı dedin?”
Mu Yi Fan iyice sinirlendi.
“Ne var kardeşim, göbeğim yok işte! Kas sanki kutsal bir şeymiş gibi davranıyorsun! Sanki altın madalya takacaklar!”
Adam bir an sustu, kaşlarını çatıp düşünceli bir şekilde mırıldandı.
“Peki, peki… Konuyu kapatalım. Ben buraya özellikle seni görmeye geldim ama… değişmişsin. Hem de plan dışı değişmişsin. Her şey rotasından çıkmış gibi.”
Sonra ciddileşti, gözlerini Mu Yi Fan’ın tırnaklarına dikti.
“Bak, tırnakların tamamen karardığında, zihnini koruman gerekiyor. Ne olursa olsun, aklını kaybetme. Eğer başın derde girerse, B Şehri’ne gel. Beni bul.”
Tam o sırada bir taksi yaklaştı.
Beyazlı adam elini kaldırdı, taksiyi durdurdu.
Mu Yi Fan hemen sordu.
“Sen kimsin?”
Adam yine o kibar gülümsemesini takındı.
“B Şehri’ne geldiğinde sana her şeyi anlatacağım.”
Tam arabaya binecekti ki…
Mu Yi Fan fırsatı kaçırmadı!
Bir maymun çevikliğiyle adamın açtığı kapıdan içeri fırlayıp taksiye oturdu.
“Bu taksiyi ben çağırdım! Sen otobüse bin, ya da istersen başka bir taksi çağır.” Dedi sevimli bir suratla.
Adam dışarda kala kaldı, yüzü düşmüş, sinirli bir şekilde bakıyordu.
Mu Yi Fan hiç istifini bozmadı, hemen kapıyı çekip bağırdı.
“Şoför! Bas, bas!”
Taksi hareket ederken, Mu Yi Fan arka camdan dışarı bakıp derin bir nefes aldı.
Ama içi hiç rahat değildi.
“Bu adam… bu adam normal değil. Zombi olmuş ama kendi bilincini kaybetmemiş. En az seviye yedi falandır bu! Üstelik… Benim yazdığım romanda böyle bir karakter yoktu ki?! Nereden çıktı bu beyazlı gizemli zombi?”
“Yoksa… ben kendi yazdığım hikayenin içine düşmedim mi?”
Yorum